SON POSTA Bir Saraylının Hatıraları Yakın Osmanlı tari İhine aid ifşaat: 6 Beşinci Murad Çırağan sarayına nasıl hapsedildi? tan Rİ in Dünkü kısmın hülâsası ikâyeyi padişah Muradın cör On gay, iYelerinden birinin ağrın - in, Mliyorsunuz. Bu kadın elyevm Mi ve İstanbulda bulunmak» 4bâğı Yal 3, rak 4, tat İâziz haTedilmiş, veliahd Mu İP Gece ansızın sarayından alınd- a çıkarılmıştır. Eski padişah öestürle intihar etmiştir. İvtihar tuk çü Besinci Muradın zaten bo m asabını büsbütün bozmuş, th delilik giğ PN — metleri gösterme başlamıştır. e i j sö... şah Murada gelen dnkterla bir kısmı çok işretten müte- rahatsızlığı geçirdiğini bâdiselerden mekte oldu- r. Bir kısmı da beyninde kış olduğunu ileri sürüyor- id ie İn bağı si Vükeli haz Yanda ktan pakiişahım hastalığını tehirde ve memleketin her ta Abdülhamidin çevirdiği entrika aşlamıştı r Abdülâzizi an Muradı âdetmi Hal tahttan in- geçirirler» galiba, vermesini Z İçin memleketi Rusyaya devlet Muradm padi- miş, Moskof hükümeti a Ve gene günün birinde e ii Kâzeteleri herkesten sak- in olary ortaya atmış, padişahım Sa Sd Yazmışlar. Bunun Üze- AN bi dey zama İngiliz sefiri Avru- Veriye, tor getirmelerini ve o neye YA elm; “TÜN sözünde durmalarını iç « Çünkü İstanbuldaki dok» SA, eba Du hastalığın geçici ml, Ra giyer devam edecek bir has A Tüpün 1 tayin edememişler. top etirdiler hatırımda olmıyan bir a r, Mey, “MİS içerisinde idi. e Yüntayı teri evvel doktorla Baya, * bizzat kana «© Kendi konuş 1 kabı U et ul et işti da beki m den on ri Avruparm nere- SİL Amma isi öh- m damı TE amle çok şöh: tan, €N sonr, Na İM Yarına öekira Soltan bö Ba, irâvanan YÜK bir salonda kafesi taş, Mühavere, arkasında duruyorlardı. May a, ta Yapıldığı zaman odada bu- Maş "İatinda Sonradan gördüm. Salo- tra, Pehebi " paravana daha kalkma- da ma tah, İD Paravananın ötekt ti, nan | Valide sultanın yanın- Gy Kene Znedarlardan biri bana Üçiyç Bnn “öğ rahatsızlığın geçi- Bir rahaş 78 “Çok büyük, fakat > r. Eğer kendisi Vi- *mde altı ay teğ, yı kendisini iler, valide : WA sonra bir daha da nüküs Sim Sta, Iğının çe erken padişah E'd Beş en bir My May, Sli N biye ve «xy ihda bize: li Tapordan #onra gü- ydi baplamını r dahi vermiş NAKLEDEN: SuaD D Dediler. Mayıs ayında Sultan Murad tahta çıkmıştı. Ağustos aylarının ortasi- Da doğru bir gün padişaha: — Burada tedavi edilemiyorsunuz, te- davi edilmek üzere Çırağan sarayını bu- yurunuz. Demişler. Bize de harem ağıları ve kalfalarımız bu emri verdiler. Acele i.e eşyalarımızı topladık ve Çırağan sarayı- na göç ettik, Biz orada padişah Muraiın hastalığının tedavi edileceği iyi! şir iyileşmez saraya döneceğimiz ü ediyorduk. Halbuki ış çıktı. Meşhur hekimin raporu ortadan yok e- dildi ve Murad hal'edilip ye Abdül. bamid tahta iclâs edildi Sultan Muradın hal'i ve Çırağan sarayı faciası Sultan Muradın hal'ine Mithat Paşanın tazaftar olduğunu işitmiştik. Fakat her nedense Mithat Paşa da diğerlerinin 25 runa tahammül edememiş olacak ki Mu- radın haline mümanaat edememişti. Sa. İrsya bu haber akşam üzeri geldi ve o ak- İşamdan #ibaren Çırağanın nöbetciler dikildi. Tarih kitabları bilmem nasıl kayde- derler. Fakat ben şunu emin olarak söy liyebilirim ki Sultan Murad o gece hal'e- dildiğini anlıyamamış, kendisine söyle- ildiği halde bu havat reamile lâ- kayd kalmış ve aradan birkaç hafta geç- | tikten sonra ancak işin farkına varabil- miştir, A erimiz tamamile yan- kapılarına HaPinden sonra geçen bir! hattâ birkaç ay zarfında saray onun hastalığından başka bir kötülük hissedil ordu. Eskiden olduğu gibi muntazam yemek çıkıyordu. Yalnız dışarıdan bir kimsenin içeri girmesi memnu olduğu gibi saraydaki insanların da dışarı çık- ması, hattâ bahçenin muayyen bir hu- teye gitmeleri menediliyordu. garib bir tesadüf neticesi ar- tık hatfâ doktor Kapoleon tarafından bi- İle tedavi edilmiyen mahlü padışahm günden güne aklı başına gelmekt idi. hafta Samsun (Hususi) — Bir müddettir Ankarada bulunan vali ve İlyönkurul başkanı Fuad Tuksal pazartesi günkülliyi istasyonda komutan ve devair|den sabahlıyacak bu yavrunun yanına ERVİŞ Çırağan sarayını bugünkü hak Mahpusiyetten birkaç hafta sonra bi-! rinci defa olarak validesile ya kadar hava mevzulardan konuşm gayet makul ve mantıki sözler söylemiş, İlâkırdıyı kana, cinayete, intihara ve pa“ dişahlığa dökmemişti. | Padişahım helindeki bu salâhi valide sultan vükelâya bildirmek istiyordu. Fakat Sultan Muradın eski vi kendisini tamamile unutmuşlardı. yıp sormuyordu. Bir gece sarayı- nin kapısını adetâ yıkarak zorla gel'p pa- ıkları bu şehzadeyi ne arıyan, n vardı. börle unutulmaktan bir zevki mahsus günden güne hayata avdet e- ati düzeliyor, aklı eskı parlak tabiiliğini buluyordu. al ağını v Onun k k Çırağanda şahın halinden dolayı keder duym du Politikanın ne olduğunu bilmiyen sarav kadınları kısa bir zaman sor İfendimizin tekrar tahta avdet edeceğin! ve biz'm için Dolmabahçe sarayında gü- zel ve neş'eli bir hayat başlıyacağın: ü- mid ediyorduk. İ akat bunu ümid etmek için insan bik zim gibi il, her şeyden haber- siz zavallı kızlar olmalı imi: Çırağan sarayı zannettiğimiz gibi Sı tan Muradın sıhhatinin iadesini bekle- mek için gittiğimiz bir yer değildi. Çıra- ğan sarayı, sayısız genç kadınların me- zarı oldu, masallarda vardır. Eski zaman aylarında yer altında bir takım mah zenler bulunurmuş, oraya unutulması is tenilen mahkümlar atılırlarmış ve onlar| açlıktan, susuzluktan ölünceye kadar o- rada kıvranırlar ve nihayet kendi ken- dilerine ölürlermiş. İşte Çırağan sarayı yalnız Sultan Mu-| Tad için, onun ailesi için değil, sayısız esir kızlar, esir harem ağaları için de böyle korkunç bir yer oldu. (Arkası var) Samsun Valisi Ankaradan döndü e Ankarada Büyük Parti Kurul- jlamı Evlâdları a yüzünden adliye koridorlarına Bir Pazar günü, Adliye koridorları bomboş. Sade müddelumumilik katında bir kalabalık var. Siyah çarşafı ve çok şişman bir kadın. tahta si- raya oturmuş yanında, ümü başı, yırtık pırtık iki çocuk... Vel biraz ötede üç dört kişi... Çocuklardan| pek yaklaşamıyor, uzaklarda bir! kadına dolaşıyor. Kadının bileğinden tuttuğu çocuk on yaş” larında kadar görünüyor. Kadının siyah bol çarşafı yepyeni, ayaklarında da yeni| iskarpinler var. Siyah çarşatının peleri- ni ile ağzının yarısını kapamış. Burada bekledikleri iş oldu galiba.) Yanlarına bir polis geldi, bir şeyle” söy- ledi, önde polis, arkada bu kalabalık taş lerden yukarı çıkıyo Ben Koridorda bilekleri kelepçeli, benizle- ri sapsarı iki erkek iri, iri açmış gözle rinin cam gibi parlıyan göz bebekleri bir iş hareketsiz oturuyorlar. y, sanki Sultan Murad yu çerşafh kadın bir kenara adeta Onlar da sorguya çekilecekleri si- lar; Sivah çarşaflı kadın tahta sıraya otu- runca artık kendisini tutamıyor, hıçkıra| mağa başlıyor yaklaşıyorum ım diyorum, bu çocuklara ne ol- , or, başını sallıyor ve: eemşire, sorma! diy Bir cahillik yapmışlar... Hepimizi rezil etti- ler. Hem beni, hem babası Hayrola diyorum. Ne gibi bir ca- k bu — kenüâisi bir terzi yanında çıraktır. nöbet için iki arkadaş... İşte şu oğ- ın parmağile kendis'n: işaret et- öteki çocuk ezilip. büzü-| özüne devam ediyor: - Birlikte handa kalmışlar. Gece &- cıkmışlar. Şu büyük bizimkine: «— Bak-| <kâöm var. Gel açıp biraz ekmek r alalim» demiş. Bizimki de uymuş. e! uğraşmışlar, bakkalın kepengi- dırmışlar. İçinden öteberi çalıp ye- , Bir şeyler kırmışlar. Sabahleyin! dükkân sahibleri gelmiş, olanı biteni an- « Onlan rdular. K bileğinden sımsıkı tuttuğu ço- cuğuna eğiliyor: ü ir, mel'un yumurcak! dıyor. U- düşen analar tanmıyorsun değil mi? Bak birazdan se- nin de eline böyle kelepçeler geçisitecek. Senin de başına böyle belâlar gelecek. Hapishane, hapishane sürüneceksin. | Çocuk müthiş sinmiş, söz söyliyecek hali, mecal! yok... Önüne bakıyor. Berkesin çocukluğunda başından geçe bilecek olan bir vak'a. İçimizden hemen hepimiz çocukluk hatıralarımızı karıştı- racak olursak böyle bir bâdiseyi, fakat evimizin dört duvarı içinde geçmiş bu bir hırsızlık vak'asını hatırlamaz Hangi çocuk acıktığı vakit ki- lere sokulmak ve oradan bir şey aşırmak ıyı: ihtiyacını duymamıştır ve hangi çocuk öyle bir suç yüzünden ya mükemmel dayak yememiş veya müthiş bir azar işitmetiştir. Fakat o çocuklar evlerinin | «de yaşamak saadetine mall olan! Mes'ud çocuklardır, bu suçu evler: içinde işledikleri için kurtulmuşlardır. Şişman anasının bileğinden kavradığı küçük çocuğa bakıyorum. Bu ne cılız bir yavru!, Neden bu aile bu kadar küçük bir çocuğu urada bir gece nöbeti de yapı- tayında bulunmuştur. Resmimiz Va - lan güç bir işe koymuşlar ve bilhassa ne- trenle dönmüş ve büyük bir kalabalık İrüesası ie bir arada göstermekte-| sabaha kadar karnını tok tutacak ekmek tarafından karşılanmıştır. Vali Fuad dir, İmiyacağım, seni bu kılıçla ve katık vermemişler, Diğer çocukların evlerinin içinde göster « dikleri ayni düşüncesizli- ği bunlar sokakta göster - mişler... Bir kiler kapısı açar gibi bir bakkal ke - pengini açmışlar. fakat şimdi adliye koridorların- da *irtir titreşirlerken yavaş yavaş alın- larının damarı çatlıyor. Çocuğun mütemadiyen ağlıyan anasi- na: — A hanım diyorum, bu çocuğu niçin böyle işlere verdin. Onu daha evinm i- çinde yaşıyacağı, mektebe gideceği yap larda neden çalıştırdın? Neden gece ya- rıları aç, aç hanlarda nöbet beklettin?. Bana hiç ummadığım bir cevabı bütün — Hiç çocuk evinin dışında böyle güç işlerde suam olur mu? diyorum. Bir müddet susuyoruz. Ana hıçkıra hıçkıra ağlıyor: — Ah diyor rezil olduk... Mahallek kimin yüzüne bakacağız. Gazeteler bun* yazar da babası duyarsa. dayaktan ke miklerini kırar. Vallahi öldürür onu! — Demek babam sağdır, diye soruyo rum. — Sağdır yal.. — Çalışır mı?. — Evet, iştedir. O halde benim tarafımdan söyle o- unu değil, kendisin, öldürsün, * Bu da bir başka Pazar günü, - Bilmem Yep çocuk hâdiseleri pazarları mı olur? Bu da bir cürmümeşhud vak'ası İki ka dın yanlarında iki çocuk. Bunların ikis de vak'a kahramanı... Sonra çocuklardan birinin etrafında bir sürü çocuklar, bun- lar da şahidler. Analerın ikisi de çocuklarını payla makla meşgul. İkisi de sabahtanberi bu hâdise yüzünden karakol karakol dolaş maktan yorgun bir haldeler. Yanakları kızasmış, kaşları çatık... İki çocuk: İkisi de on birer yaşından fazla değil, kisi de zayıf ve yüzlerine ba- kılrsa haşarıya da benzemiyorlar. Ka. dınlardan tek çocukla berabe: bulunanın yanına gidiyorum. — Ne oldu böyle? diyorum. — Hiç diyor.. çocuklar kavga etmiş!.. — Ne olm — Şu çocuk!... Öteki kadının yanındaki çocuğu bans gösteriyor ve ilâve ediyor: — Bizim çocuğa çakı çekmiş, bizimki da içeri girmiş, evde eski bir kılıç var. miş, onu almış. Ben de seni bununla öl düreceğim! demişi.. — Çocuklarınızın eline ne diye çakı, kılıç veriyorsunuz?. Hem karakola mü- racasi edeceğinize bunları ellerinden al- saydınız. Onları de bir temiz korkutsay- dınız olmaz mıydı? Mahkemeye gelme- leri hem çocuklar için fena, hem de sizin için!... — Polise ben müracaat ettim, Ne yas payım kardeş korkuyorum, korkuyorum. Çünkü bu iş bir kan davası!... — Kan davası mı? — Evet. bu çocuklar birbirlerinin ya bancısı değillerdir, hep akrabadırlar, Bu çocuğu anası benim kız kardeşimdir, Bu kız kârdeşimin kocası vaktile bir erkek kerdeşimizi öldürm . İki çocuk bi birlerini sokakta görünce bu eski k taya ulılmış, Münakaşa etmişler Bizimki onun babası aleyhinde bir şeyler söyle. miş. Çocuk ta ona çakı çekmiş. Bunun üstüne bizimki içeri girmiş, nereden bul. muş bilmiyorum. Koskoca bir kılıç yakan lamış: «Ben dayımın kanını sizde birak- keseceğim» demiş. Bu hergün tekerrür eden bir vak'a, ne yapayım korktum. Polise gin (Devamı 10 uncu sayfada)