17 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

17 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Son Posta ,, VA Gecenin slyah rengine bürünen Toros- “lar karanlık bir kütle halinde tren yolu- Hun iki yanını kuşatmışlardı. Parlak yıl- dızlarile bu kimsesiz gece dağların ara- Bında heybetli ve heybetli olduğu kadar “da korkunçtu. Arada sırada uzaklarda görünüp kaybolan ışıklardan maada her _ _şey karanlığın koynunda gömülüydüler sankı... Vagonlar sallanarak durdular. Bir is- tasyon... Bülend kompartıman pencere- “sinden başını uzattı. Bu vahşi tabıat par- “ çasının urlasında insanlara raslamax i- — “çinde öyle garib duygular uyandırmıştı ki... İstasyon memurunun elindek! fene- 'rin bulanık camlarından süzülen ışıkta birkaç köylü seçilebiliyordu. Bu kıpırtı- “sız süküt içinde kampananın sesi duyul- du ve tren nasıl bir anda buraya ses ve — hayat getirdiyse gene öyle bir anda bu — Ânsanları dağların yalnızlığına terkede-| rek uzaklaslı. Bülend gözleri sigğarasının dumanla- rında dalgın duruyordu. Karşısında otu- Tan genç adam arada sırada saatine bak- makta idi, — — Arlık yaklaşıyoruz Bülend Bey. Bülend yol arkadaşına lâkayid bir ta- vırla baktı: — Öyle mi? Ş — Üç Göri saat var. O Evet yaklaşıyorlardı. Fakat nereye? ve — bunun Bülend için ne ehemmiyeti vardı? Onun bundan sonraki hayatı nerede ve nasıl olursa olsun ayni ıztırab ve yalnız- 1ıkla dolu değil miydi? ç Evlenmek üzere iken nişanlısı tarafın- — dan terkedilen genç adam bir ay içinde -adeta ihtiyarlamıştı. Siyah parlak saçla- eli Tanın arasında beyaz teller ışıldıyordu. — İşte şehir görünüyor bakın!.. - Bülend basını pencereye döndürdü. U- zakta dümdüz bir ovaya yayılmış olan O göhrin ışıkları göz kırpıştırıyordu. Ömrü- nün birkaç senesini geçireceği bu top- - raklara yarı bir uyku içinde bakıyordu. — Garin lâmbaları altında tektük — dola- — gşanlar vardı. Bülend yabancı bakışlaria onları süzüyordu. İçinde şimdiye kadar — farkma varamadığı bir yerin sızladığını duymuştu. Şu dakikada bu şehirde ne -— kadar yalnız ve kimsesiz olduğunu içten hissediyordu. — — — ÂAğabey. îl' » Adeta çılgın gibi döndü. Kapıdan hız- ,lı giren genç kızın yol arkadaşı Kernale — doğru yürüdüğünü görmüştü. — Ağabeyv. , — Kardeşim. - İkisi de gözlerinde kavuşmanın verdi- :" b B B H . - Bi sevinç yaşlarile kucaklaştılar. Kemal: '29 - Son Poslanın edehi romanı: gn Hikâyesi eet HAYATTAN Bik SAYFA KA (K NA YCAAA AAA KA AAA KA 11 SH Yazan: İnci Özkurt ..ılllll-!llllîi — Annem, babam neredeler, diye sor- du. — Dışardalar, haydi ağabey çıkalım. Genç adam Bülende elini uzattı: — 'Allaha ısmarladık Bülend Bey, ta- nıştığımıza memnun oldum. Görüşelim. Adresimi verdim. Bize buyurun. — Hayvhay rahatsız ederim. Göksel demindenberi varlığından bile haberdar olmadığı Bülendi tetkik - edi- yordu. Bü saçları kırlaşmış vakur çehre ilk nazarda onda derin bit hürmet hissi uyandırmıştı. 6 ! İki kardeş sevinç içinde çıktılar. Bü-| lend onların arkasından dakikalarca göz- leri bir noktaya dikili kalmıştı. Elinde küçük çantası omuzları düşük bir halde | bu yabancı şehre ilk adımını atıyordu. .*. Derin, rütubetli sonbahar gecesinin parlak mehtabı uzün, sonsuz düzlükleri adeta gündüz gibi aydınlatıyordu. Gök- sel kolları pencerenin kenarına dayvalı çenesini avuçları içine almış bir halde düşünceye dalmıştı. Genç kız gözleri u- zaklarda bu yabancı erkeğin hayaline ta- kılı mırıldandı: — Ne garib adam. Evet Bülend ne garib adamdı. Onda hayatından bıkmış ihtiyar hasta bir in- san hali vardı. Bakışları hiçbir şeyin üs- tünde alâka ile dolaşmıyor, hiçbir hâdise 'hiçbir söz onu gömüldüğü mechulsâlem- den cıkaramıyordu. Bu acaba nası! bir âlemdi? Göksel kendi kendine üzün uzun düşündü. Birkaç aydır onu tanıdığı hal- da bu muammayı halledemenm'şti. Uzaklarda kesik tren düdükleri duyu- luyordu. Bu düdükler genç kızın içinde daima ince bir hasret sızısı uyandırırdı. Bü sesler ona kilometrelerce uzakta olan doğduğu ve büyüdüğü şehri hatırlatıyor- du. Ayin gümüşi ışıkları altında pıtıl pı- rıl parıvar şirin kıyılarile hu uzak şeh- rin hayali şimdi onu daha derin bir ıztı- raba sürüklemişti. Acaba Bülend de ay- tıldığı bu diyarı ve oradaki ailesini mi düşünüyordu? Fakat hayır! Onda hava- tın acılarına bile lâkayd görünen ruhsıuz bir insan çehresi vardı. Onu bu kadar rtuhsuz ve isteksiz yapan kim bilir ha- istihzasıydı? Günler geçtikçe Bülend artık bu aile- nin adeta bir ferdi olmuüştu. Kemal bu- raya Bülend gibi yeni gelmisti, herkese yabancı olduğundan Bülendle çabuk sa- mimi oldular. . Ekseri akşamlar bu 4 kişilik aile sofra- sında onun da yeri vardı. Genç adamm muhitine karşı lâkaydisi bu ailey2 şıd- | maldanışları titriyordu. Hayattan ve in- detli bir yakınlık duymasına mâni teşkil edemiyordu. Yaşadığını ve etrafında ya- şıyan, duyan bir insan kalabalığı bulun- duğunu ancak o evin şu küçük salonun- da hisseder gibi oluyordu. Gecelerini dol- duran basit ve kısa neş'e saatleri uyuşuk hayalının yegâne renkli anlarıydı. Hattâ çehresi -0 mağmum halini kaybetmiş de- nilebilirdi. Göksel ondaki değişiklikleri adım adım takib ediydr-ve bu siyah gözlerde beli- damla sevinç katıyordu. Bir akşam yemekte Bülende yeni bir havadis: verdiler: Kemalin nişanlısı iki gğün sonra burada olacak. Göksei . sade bir çocuk neşesi içinde: — O gün sabahtan bize gelırsmız, hep beraber gezeriz değil mi Bülend Bey, di- yordu. Genç adam aylardanberi unuttuğu bir tarzda gülümsedi. Gözleri hayre: ve haz- la genç kizin çehresine takılı kalmıştı. Bu gözlerde iğrendiği o yalancı pıriltila- rın gayri tabil bakışların izleri yoktu. Buh gözlerde berrak bir ruhun tertemiz kı- ren her hayat pırıltısı onun içine damla |. sanlardan refret eden Büleni şimdiye | kadar tanımadığı bu lekesiz safiyet ve sa- [ mımiyet karşısında şaşkın ve mütereddid susmuştu. Göüksel cevab bekliyordu: — Geleceksiniz değil mi? — Tabii... Fakat acaba benira gelişim sıkmasın. — A,., Niçin hiç öyle 'şey olur mu? Kemal atıldı: — Gelmezsen darılırız Bülend. * — Kemal yok mu? Göksel güneşe karşı gelen gözler'ni kl- sarak cevab verdi: — Şimdi gelir, istasyona gittiler. — Siz niçin gitmediniz? | — Geleceğinizi biliyordum, sizi bekle- — 'Teşekkür ederim. Fakat müstakbel yengeniz sakm size darılmasın? —: Hayır zannetmem. ; İkisı beraber salona doğru iserliyorlar- misatirinizi dı. Bülend bugün duygularını derin bir 'vüzuhnla görüyordu. Önünde yürü bu | Gözleri kutan bir donukluk- yatın hangi aksi taadufu kaderin hangi ; P A ni A b re e S K Dü ince vücud ona hayatının bütün neş'e ve saadotini fazlas'le iade edebilirdi: «ÂAca- ba diye düşündü, buna razı olur mu*» İçinde şiddetli bir ümidle: «Kabul ede- cek. buna emin olabilirsin» diye haykı- ran bir ses vardı. Salona girdiler. Bülend olduğu yerde mıhli kalmıştı. Baktşları - bulanıyordu. Kü titriyerek köşedeki bir resmi işaret etti: 'muruldandı: -Gay rımenkul satış ılanı İstanbul Emmyet Sandığı Direktörlüğünden : Ölü Bay Mehmed Eminin sağlığında dığı 5500 liraya karşı birinci derecade ipotek edip vadesinde borcun öde sinden dolayı yapılan takib üzerine 3202 No, lu kanunun 46 cı maddesinin F tufu 40 cı maddesine göre satılması ıcab eden Boğaziçinde Büyükderede Çaf iskelesi sokağında eski 12, 14 yeni 1. 8. 5 ve 7 No. lu gazinosu olan kârgir, den? kenarında bir apartımanın tamamı bir muştur. Satış tapu sicil kaydına göre yapılmaktadır. Arttırmaya girmek istiye 1100 lira pey akçesi verecektir. Milli bankalarımızdan birinin teminaft mektub” da kabul olunur. Birikmiş bütün vergilerle belediye resimleri ve vakıf icaresi taviz bedeli ve tellâliye rüsümu borçluya aiddir. Arttırma şartnamesi 16/1 tarihinden itibaren tetkik etmek istiyenlere Sandık Hukuk İşleri servisinde ' çık bulundurulacaktır. Tapu sicil kaydı ve sair lüzumlu izahat ta şartnamt ve takib dosyasında vardır. Arttırmaya tılığa - çıkarılan gayrimenkul hakkında Birinci arttırma 9/3/939 tarihine arttıranın taahhüdü baki kalmak şartile nü ayni mahalde ve ayni saatta son arttırması yapılacaktır. Bu arttırmada B3 rimenkul en çok arttıranın üstünde bırakılacaktır. Hakları tapu sicillerile sâ* “olmıyan alâkadarlar ve irtifak hakkı sahihlerinin bu haklarını ve hususile a ve masarife dair iddialarını ilân tarihinden ilibaren yirmi gün içinde GVT’Ü 7 müsbitelerile beraber dairemize bildirmeleri lâzımdır. Bu suretle haklannl | dirmemiş olanlarla hakları tapu sicillerile sabit olmıyanlar satış bedelinin | laşmasından hariç kalırlar. Daha fazla ya rumıresıle Sandıgımız Hukük İşlen olunur. * * DİK Emniyet Sandığı: Sandıktan alınan gayrimenkulü ipotek göstermek istıyenw' tahmin edilen kıymetin yarısına kadar göstermekledir. (358) ile __âı.AH OĞLE ve AKŞAM Her yemekten so'ra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız. — Bu kim, akrabanız mı? Göksel korkuyla karışık bir hayretle | mırıldandı: — Ağabeyimin nişanlısı! Bu resmi ye- ni geldi. Bülend bir elile duvara tutunuyordu. la ona çevrildi: — Nişanlısı öyle mi? Başka hiçbir şey söyliyememişti. Bu-! radan kaçmak bu resmin müstehzi ba- kışlarından kurtulmak istiyordu. Gökse- lin şaşkın nazarları altında koşa koşa ev- den çıkmıştı. Genç kız bütün olanlardan bir şey anlamamış bir halde Sylece durt- yordu. Dudakları titriyerek ağlar gibi yolcuları — Bunları nasıl konuştuğumuza, bilhassa — Onun bana bu itirafları nasıl yaptığına — -Ömrüm öldukça hayretler içinde kalaca- — ğım. akat her şeyi bütün vüzuhile not Cedebilmem için dağınık fikirlerimi biröz c_ı'_' toplamalı, bikâyeme de bıraktığım yer- — den başlamalıyım. ' P Âh keşki © buhran geçtikten biraz sön- ra yanından ayrılsaydım.. keşki onu bu itirafa sürüklemese idim.. çünkü muhak- — kak olan, onu, hiçbir yabancıya yapıla- '“mıyacak bir itimadla, başkaları yanında “iki yıl süren sükütunu bozmağa benim * mecbur edişimdir. Yoksa içini delik deşik | f;ederel: bana hayatının faciasını bu ka- “dar açıklıkla anlatmazdı. Bunun için ?'kendime hayatta Aaffedemiyeceğim bir — günahım da budur. Vakıâ ona yalnız şu- .— 1nu söylemiştim: 'j J «— Hayat bu!.. İnsan ne kazalara uğri- “yabilir! Gene bahtiyarsınız ki o kazadan | Bağ kurtulmuşsunuz. İnşallah zamanla - bu fenalıklarınız da geçer, gene eskisi ,ı' glbl elursunuz.» İşte hiç lüzumu yokken, sadece - ser- ,ıemlığlmden ona bu sözleri söylemiştim Y Aşıklar yolunun S r ve hu sözlerim onu coşturmağa kâfi gel-| Yazan: Halid Fahri Özansey — Kaza mı?.,. nayet desenize! Bunu der demez şaşırmış ve yüzüme bakarak susmuştu. Ben de, adetâ taş ke- silmiştim. Fakat o, yeni bir hızla devam etm'şti: — Niçin susuyorsunuz?.. Niçin sormu- yorsunuz?., Sorun, sorun, bu akşam size her şeyi anlatmak isterim, her şeyi... İki yıldır hiç kimseye açamadığım sırrımı... Artık o derdi içimden boşaltmadan yapa- miyacağım. Siz olmasanız bir başkası, kim olursa olsun, bu akşam beni dinie- meli ve bir insanın ne kadar azab çeke- bileceğini öğrenmelidir! — Hayır, dedim, hayır, hiçbir şey an- latmayın Hayatınızın sırrı ne olürsa ol- sun size aiddir, bunu dinlemek istemem. Adeta tehdid eden bir hareketle ye- rinden fırlayıp koltuğunun önünde dim- dik durdu: — Dinliyeceksiniz, dedi. Size, ilk gör- düğüm gün gizli Bir sevgi bağlamıştım. Hangi kaza?.. Şuna ci- |Bana sanki oğlumsunuz gibi gelmişti. O kadar itimad vermiştiniz bana... beni herhalde dinliyeceksinir! — Oturunuz, diye yalvardım, hem bu tnessürü bırakın.. yeniden tonalaıabiıu—- siniz. Evet, Kolumdan tutarak haykırdı — Dinliyeceksiniz! Bu israr, bu azim karşısında: — Peki!.. demeğe mecbur kaldım. Fa- kat önce amtürunuz! Oturdu. Sözüm ona biraz sükün ver- mişti. Bir müddet sustu, sonra — gözleri karşiki öuvara dalarak: — ivet.. tıpkı oğluma benziyonsumuz, dedi” Oğlüma.. Süheylânın büyüğü, bir Luçuk yaş büyüğü! Sağ olsaydı. ş mdi o da yirmi bir yaşını dölduüracaktı. İşta ba- kın, gu duvardaki resmine buakın!.. Bu, onun sekiz yaşındaki resmi. mektebe başlıyalı bir yıl olmuştu, Birdenbire bır mıenenjite tutuldu. Öldü gitti yavrucuk!... Ah, o ölmeseydi.. belki benim başıma bu haller gelmezdi. Yahud gelse bil2 bir gün anasından hesab soracak bir erkek vari- sima ortada kalırdı, Kızıma gelince, anası onu da kendine benzetti, hiç bana insafı yok... Sözünu kestim: — Nasıl olur?.. Sizi o kadar... Bîrden gene asab'leşti: — Hayır.. siz bilmezsiniz. Dediğim gi- bi, hiç insafı yok. İşte nasıl ki bu akşam o da beni bırakıp gitti. Şimdi kim bilir nasıl eğleniyorlar, gülüyorlar, bense bu- rada... İçini boşaltmak için hiç durmadan söy- lüyordu ve benim artık onun bu aci İti- raflarını kesmeme hiç imkân kalmamıştı. — Siz ressamsınız, yani hisli adamsı- nız. Kim bilir, belki isteseniz bir yazi san'atkârı da olabilirdiniz. Bana kulak verin.. bilinmez, belki günün birinde in- san ıztırabının tam modelini resmetmek isterseniz benim çehremi hatırlarsınız. Fakat önce çektiklerimi ve ihtimal ö- İcafım. Yalnız beni dinleyin! |lünceye kadar daha da çekeceklerimi öğ- renin. Ben vakıâ mukadderata boynumu eğmişimdir, yalnız ne var ki bazan böy- le icim taşıyor, gözlerim katatıyor ve başımdaki varalı, sakat noktamdan ev- vel kalbimin bana oynadığı oyuna mağ- lüb oluyörum. Fakat bu oyun geçici bir oyun! B'r facia ki her-defasında içimde- ki avni perdenin üstüne açılın kapani- yYor. Simdi © perdeyi ilk defa size de aça- Ona cevab vermiyor, karşısında boy- numu bükmüş duruyordum. Ârtık onun gözlerine bakmağa cesaretim kalmamış- tu Yalnız sesi ve sözleri... Bütün bir ha- yat faciasını, böyle; gözlerim yarı ka- palı dinliyordum, dinlemeğe hazırlanı- yordum, Dinlemek, şimdi benim için de bir ihtiyaç olmuştu. Merakım, insanlığı- mı büsbütün yenmişti. Evet, onu dinli- yecektim. Mademki eserini kendi yaşa- yıp kendisi için yazan ve şimdi bana a- çacağı perdenin içinde kendisi öynıya- cak olan bu zavallı hayat aktörüne bir tek seyirci, bir tek dinleyici kâfi geli- yordu, onu sonuna kadar dinliyecektim, — Bakın, diye başladı, bu felâket ilk perdesini rasıl bir gecenin içinde açmış- tı. Önce size başlangıcı — anlatmalıyım. Ben Naciye ile pek gençken, onu severek evlenmiştim. Sanıyordum ki © da keni; seviyor!.. Bilmezsiniz, o zaman şimdikin- den daha ne kadar güzel, harikulâde gü- zel bir. kadındı. Şimdi de güzeldir ya.. ah, yalnız, keşki daha az güzel olsaydı... Belki o zaman bu kadar şuh, bu kadar hislerine mağlüb olmazdı. Tcessürümden bir hareket yapmıştım O bunu bir itiraz sandı: ; —- Hayır, itiraz etmeyin, dedi, — sade müsadif Perşembe günü Cağaloğlunda Sandığımızda saat 14 ten 16 ya kadar yapılacaktır. Muvakkat ihale yapılabi si için teklif edilecek bedelin tercihan alınmazı icab eden gayrimenkul mü lefiyeti i'e Sandık alacağını tamamen geçmiş olmas: şarttır. Aksi takdirde |dünyaya pelmişti ve anası onunlâ " beni dinleyin, Sanki bilmiyor muyum? 11414 hesap No. sile Sandığımızdan #" buçuk ay müddetle açık arttırmaya W-i. l N | girmiş olanlar, bunları tetkik ederek ! 3 &$ her şeyi öğrenmiş ad ve itibar _' 27/3/939 tarihine müsadif Pazartesi & l malümat aimak istiyenlerin 938/94ö d0 servisine müracaat etmeleri lüzumu ilg. .“ w XN .:, * * KAT ikraz yaparak usulüne göre kmSİ ık — Ne garik adam!.. ) Bütün ümid ve saadetinin yıkıllf” gözlerindeki yaş bulutu ardından diyordu ve içinde bu muammayi * dememiş clmanın kızgınlığı kalbinin seilisiz titreyişlerine karışıyordu. P* de kızıyordüa. Ağabeysinin nişanlısının bir zam bu genç adamı terkeden kızdan kimse olmadığını bilseydi... YARINEKİ NÜSHAMIZDA: Sevgilim M. : Çeviren: İbrehim HM |: Siz de bilmiyor musunuz? Hiç işitmediniz mi? Hayretle: — Neyi? Diyebildim, -it — Karımın beni aldattığmı_ he — birçok âşıklarla... B Yerimden fırladığımı ve gltmeğ' zırlanan bir hareketle geriye iki a0” tığımı hatırlıyorum. Fakat o, telf madı, adeta tabiileşen bir sesle: — — Durun, dedi, nereye gidiyor Bır zamanlar ben de sizin gibi Y duramaz, evi birakıp kaçmak Fakat ben onün kocası iken ona fımdan bunu yapamadım, siz de V?" den evvel ihtiyarlamış hasta bır © evinden artık kaçamazsınız. Rica © oturun verinize... j Yerime tekrar oturdum ve ” zonklıyarak onu tekrar dinle ladım. a — İşte böyle, delikanlım! Nağıf güzel ve çok heyesine mağlüb bir dı. Bu iradesizlik onda marazi bif i diyebilirim. Muhakkak öyledir. d€” sı! ki izdivacımızın daha ilk sent'” etrafında/ dolaşanlar oldu. Biliyoft?” zaman o, bunlara hiç aldırmadı. ilk çocuğumuz, hani o ölen oğl biliyordu, ondan kuvvet alab Fakat bu minimini yavrunun tesiri zaman devam edemedi ve karıl birinde, sonradan anladım ki, düşmanı bir gencin karşısında onun metresi oldu. Ben belki ! — hlısetmlyecektim. fakat iş yııll'l i lıkanlı ile kalsa idi... İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: