Okyanusların derinliğine doğru Bana bu tnalı bir zamandan memişim gibi geliyordu Bütün © fırunalar, boralar (hafızamda o kadar derin intha'ar hasıl etmişti ki, şimdi içimde #sarib hisler kaynaşıyor, Pinmor»'in güvertesinde ışıldayan gü- eşle beraber denizlerin yavaş yavaş kabardığını görür öibi oluyordum. Hatırlıyordum: bu gemide çalışırken kurnaz bir kedim vardı, Bir gün, kap- tanın karısı onu istemişti, Kamarot da kediyi yekalad#ı #ibi götürmüş, kap- tanın banımına vermisti. Halbuki ben kedimden olmak istemiyordum. Bunun için kamarot» kedimi getirmesini, aksi takdirde kendisini süvariye şikâyet edecetimi sövtemistim. Kamarot söz - lerime kahkaha ile cevab vermişti. Bu- nun üzerine «fvariye çıkarak kendi karısı ve kamrmt o hakkında şikâyet dermeyan 'etme”e ve kedimin iadesini istemeğe karar vermistim, Şimdi, kend'mi. o vakit olduğu gibi, korka korka kentanın kamarasına yak- başka Yaşlığımı göri um, Kaptan kamara 81 kapısının görünmesi beni durduru- yor. Cesaretimi *ekrar topluyorum ve tekrar ilerlivorum. aralık olan kapıdan şöyle içeri bir # atmak cür'etinde bu- İunuyorum. Süvari oturmuş gazetesini okuyordu. Kantavın bu durumu, o va- kit Phelax Luedwenin cesaretini eritip yok etmişti ve n Phelax, ayaklarının u- tuna basarak ordan uzaklaşmıştı. Ke- imi hiç bir vekit geriye alamamıştım. Fakat komarote karşı da kalbimde de- rin ve ebedi bir kin beslemeğe başla « #aştım, 'HAlâ o düşmanlık o hissediyordum. Şimdi ayni ksmsrotu bulsaydım, yani hani yok mu vn”' Ona bir halat ucunun pe demek olduğunu öğretirdim, Kamaraya krdar ilerledim ve kapıyı yarı yarıya actım. Burası en son gör- düğümden herha'de daha çok farklı idi. Semanın kevsi kuzak renklerini #htiva eden nerlak ısığı beni o esna” da tuhaf bir his altında bulunduruyor- du. Sanki bir kuvvet beni o kamaraya girmekten alıkovmek istiyordu, o vakit bu kamaravş rirmeğe nasıl cesaret e dememiş idiysem şimdi de girmemeli idim. Geminin ve tarafındaki küpeşteye waktile çakı ile kazıdığım adımı araş - tardım ve buldum: havanın ve zamanın Xesirile yarı verva silinmiş gibi idi. O vakit kazıdığım bu adı yavaş yavaş © kuyor, bir cocu#un ilk derdlerini he Belediği pibi hen de onu heceliyordum: PHELAX, LUEDIGE:; Vaktile etref'nde saatlerce durup baktığım ya tekrar haktım. Pusla dairesi gemici icin «Mübarek bir yersdir, — Bn gemi, dive düşündüm, beni sa- İlmen taşımıstı. Sanfransiskodan Horn burnunu dolacsrak Liverpoole varın * caya kadar fırtınalar çok korkunç ola- rak esmişti, Onlar gemide bulunanları alıp yok etmek is'er gibiydiler. Fakat eski Pinmorc hu müdhiş dalgalarla bo- Zuşa boğusa zi sağ ve sağlam limana getirmişti, Evet, o, bizim anamızdı, Mmüsfik bir himavekâr anamızdı.» Artık bir rehberin eli ve kumandası Altmda bulunm:van dümen, gemiyi kâh sağa, kâh sola ceviriyordu.Armelar gıcırdayor, ade'f inliyarlardı. Bunlar Byle seslerdi k! beni tâ içimden, yü - tekten incitiyordu. Sanki bütün seren- ler: — Demek bhövle ha Phelax?. Gene sen buradasın ha? Bu kadar senedir ne- gede idin Phelax? Tayfalar nerede? Burada yalnız ne arıvorsun?. Bana ne yapmak istivorsun Phelax? Diyar gibiydiler. Hani ben bu güzel barkada gemici İken bir gün olun da tekrar bu gemide #gemici olarak değil ve fakat-bir akın gemisinin kaptanı olarak gezeceğimi rüyada bile göremezdim. Seeadlere avdet ettiğim zaman ka * Mmarama kapanmıştım. Biraz sonra da uzaktan uzağ» bir bombanın infilâkini işitmiştim. Bundan anlıyordum ki za- güverteyi sanki fır -İvallı Pinmore Okyanusun derinlikleri-| arkadaşlısa malik gör -İne doğru son seferini yapmağa başla-! Hakikaten bizler, esir alanlarla esir| yazdım. «Hafiyeleri hâlâ resmi ma - miş bulunuyordu. Xvoi MODERN BUKANİYENİN HAYATI Hiç; nişatsız ve ölgün ruhlu insanlar- la, tab'an birbirine uymuyan, bir köşe- ye oturarak can sıkıntısından ölecek gibi olan yolcular arasında deniz sefe- rinde bulundunuz mu? Bulundunuz se bu halin ne sıkıntılı bir yolculuk, ne üzüntülü bir zaman olduğunu bili » yorsunuz demektir değil mi? Bana canlı, neş'eli, ateşin insanlar - dan mürekkeb bir tayfa veriniz, sefer istediği kadar uzun olsun, havalar is- tediği kadar fırtınalı, deniz istediği ka» dar daleakı olsun, umurumda değil, Kara yolculuğunda arkadaş istemese- niz bile diğer ahvalde iyi bir refik ara- mak ihtiyacını duyarsınız. Gemilerde, arkadaşmızı olduğu gibi, bulduğunuz gibi kabul ve telâkki etmek zaturidir. Birbirine uygun, kafadar arkadaşlar - dan mürekkeb bir kafile ile meselâ New-York'lan Melbourne'e kadar uza- yacak bir deniz seferinde bir kimsenin bundan başka ne istiyeceği olabilir? Her ne kadar bizim gemimiz akmcı bir muavin kruvazörü amma gitgide yolcu gemiliğine doğru tereddiye yüz tutmuş bulunuyordu. Gemimizin yol- cuları esirlerimiz idi. İşte bunlar, vazi- yeti oldukca garibleştiriyor ve biraz da bunun üzerine bahar katmış oluyordu. Ben beiki bir düzineden ziyade yolcu vapurlarında zabit olarak vazife ifa etmiş ve bu münasebetle her türlü ve her tabaka sosyetelere mensub neş'eli neş'esiz, huysuz, kıvrak ve ölgün ruh- İu insanlara tesadüf eylemiştim. Evet, azizim, bu seyahatlerimde öyle yolcu listelerine malik olmuştum ki her saa- timiz neş'e ve şetaret içinde geçiyor, ge- milerimi? zevk ve eğlence kaynağı ©- Tuyordu. Fakat hiç bir büyük yolcu gemisi yoktud ki bizim bu Bukanieje tekne - sinde malik olduğumuz kadar mes'ud m am Soldan sağa ve yukarıdan aşağı: 1 — Akşam sabahin tersi, 2 — Araba kullanan-bir mois. 3 — Badem alan bir kimse ne der? 4 — Garib-şarkılı, içkili, danslı eğlence yeri. $ — Olmamış-serseri, 6 — Tereddüdle bir söz söyliyen kimse © sörün basında bu tabir kullarır. 7 — Yol gösterenyemek (omastarından emri hazır. 8 — Facla-kabul etmemek. 9 — Bal yapan böcek-hayyan yiyeceği, 10 — Ülke, ORA KE TR910 JAİĞILİUİ z lily! E Kk R i Y t Li m İka T A b İSJA| ETİL m A io Mi İNİ M1. ATLİ ğ m SİTİİİK ma'Lim İRİ TE) v İkincikânun Eski Şehremini Operatör Gemil Topuzlunun hatıraları istenilen kadroda 185 muallim ve vin yerine Avrupanın büyük tıb kültelerinde olduğu gibi, yale” musllimlik mevkii bulundurmak * ediliyordu. İleride münhal olacs&” allimiiği tayini usulâ O esna'ia bu vazifeyi hakkile i3' cek muktedir muallim muavinli tu. Onun için, bir müddet, im kadrosu da kaldırılıyordu. B yerine bir çok asistanlıklar ihdi nuyordu. Bu suretle muktedir namzedlerinin yetiştirilmesi di yordu. Çünkü bu asistanlar, im Avrupada tahsile gönderilecek! detlerinde aralarında yeniden FE yapılarak kazananlar mualllim ni olacaklar idi. İşte, sıra kadronun bu suretle! mine gelince, keyfiyet, «heyeti venin İşine yaramadığından birbirine girmişti, 185 kişiden sekizinin açıkta kalmasına KW olurdu? Tıbbvet askerive muallimleri da müthiş bir ikilik başgösterMe. Bir tarafta başta ben olmak r. Numan, Ziya Nuri VE Derviş paşalar İle sahr a vardı. Diğer tarafta da, yeni # nazaran, açıkra kalacaklarını ©& edenler bulunuyordu. Biz, 27 kisilik muallim kadr€ &ynen fatbikini istiyorduk. Bu maaşlardan 60,000 altının tasar imkân hasil oluyordu. Bu para “gd niden tesrihane, Wboratuvar Yö” sını, hastane noksanlarının #iğf sini öne sürüyorduk. Mukabil alanlar ise: 4 «— Sayet hürriyette kimse foruadmı basıyorlar SON POSTA (Baştarafı 8 inci sayjıdıj) Türkçeye çeviren: M. Süreyya Dümem | riliyordu. Hattâ size tuhaf bir şey da- ha söyliyeyim: Zabtiye nazırı Şefik pa- şanın yerine Beyoğlu mutasarrıfını ts- yin etmişlerdi. Ben, Servetifünun mecmuasında «Operatör müşür Cemil» imzasile hükümete açık bir mektub olmuş bulunsun. kamlarda mı göreceğiz?» dedim. Said paşa, mutasarrıfı azletti! Bütün bu misaller, işin başıboş bi - rakıldığını pekâlâ gösleriyor zânnede- rim. Harbiye nezareti, mektebin ıslâh, tanzim ve levazımının ikmali mesele- sini de bize bırakmıştı. Bir gün öğle - den sonra bütün muallimler, büyük salonda toplandık. Bir çok münakaşa- lar neticesinde İstanbulda iki tıbbiye mektebine lüzum olmadığından, bun - ları bir yerde toplamağa, yeniden bir muallim “kadrosu yapmağa ve munta- zam bir büdce tanzimine karar verdik. İşte, o zamana kadar memleketin en münevver bir zümresi demek olan ve birbirlerile kardeş gibi bağdaşan tibbi- ye boca'ları birbirlerinin aleyhine dön- düler. Araya zati menfaatin girmesile sanki kıyamet kopmuştu. Artık gün - delik gazeteler hep bizden bahsediyor- İlar, kocaman kocaman başlıklar İle «Doktorlar uyuşamıyorlar, birbirlerini yorlari» diyorlardı!. O zaman mektebi tıbbiyei askeriye kadrosunda üçü müşür, yirmisi ferik, otuzu liva ve bir çoğu da kaymakam, miralay olmak üzere 185 askeri mual- lim vardı. Bunların senevi aldıkları maaş B0,000 altını geçiyor idi. Bir çok paşa ve bey doktorlar mektebin semti- ne uğramadıkları halde tıkır tıkır ma- olunanlardan mürekkeb bir sosyete ol- duğumuz halde aramızdaki münase - bat çolmdostane, biraderane ve yaşayı- şımız çok şevk ve neş'e ile malâmal idi. Biz esirlerimizin yaşayışını her türlü oyunlarla, konserlerle ve hikâyeler söylemelerle tahammül edilebilir bir halde, daimi neş'e içinde bulundurmağı kendimiz için en büyük zevk telâkki ediyorduk. Misafirlerimizi mümkün ol- duğu kadar iyi iaşe etmeğe çalışıyor duk ve saniyorum ki bunda muvaffak da olmustuk. Bununla beraber bu su- retle hareketimizi onların başlarına da kakmış değildik. Hakikaten, gemilerini zaptettiğimiz milletlerin denizcilerine hususi yemek- ler ihzar ettiriyorduk. Bir gün bi zim akın gemisinin mutfak şefi, ertesi günü bir İngiliz aşçısı, sonra Fransız aşçıbaşı yemekler pişiriyorlar, başka bir gün de İtalyan gemi aşçısı bize po - lenta hazırlıyorlardı. Bunların içinde İngiliz yemekleri, ötedenberi olduğu gibi, en fenası idi. Gemicileri en iyi iaşe eden Amerika- lılardır. Bu iyi iaşe adeta Yankel gemi- lerinde an'ane halindedir. Çok eskiden Amerikan yelken pemilerindeki işlerin çok ağır ve zalimane olduğu meşhur dur. Fakat iaşe hususu, her milletin ge milerinkinden daha iyi idi. Bugün ise ayni milletin gemilerinde iş fena ve zalimans olmadığı gibi yemek içmek de iyidir. Esirler; bizim maksadımızı tâkdir et- mekten geri kalmıyorlardı. Bizim on- lara yaptıklarımıza karşılık olmak ü- zere kendileri de ellerinden gelen ve bize faydalı olabilecek her seyi yapmak istiyorlar ve yapıyorlardı. Vatansever- lik duyguları bittabi onlara bizim bir an evvel felâkete duçar olmaklığımızı temenmi ettiriyordu, Fakat daha çok elemanta! olan şükran ve dostluk duy- guları, tabii olmaktan ziyade sun'f olan ve harbjen mütevellid bulunan &in ve nefret hislerini mahiv ve izale ediyor- du, (Arkası var) Bir doktorun günlük notlarından Gene ademi iktidar Meselesi Bazı Karllerden aldığım mektublarda sıksık bu mevzua dokunulmakta ve cld- den derdlerini dökmek için muhtelif ve- gilelerden istifade etmekledirler.Herşoy- den evvel süyliyelim ki ademi iktidar meselesi üsvi bir hastalık olduktan son- ra messâ büsyelerin dumuru veyahud husyelerin verem! ve yahud eski bir bel- soğukluğu ihtüâh neticesi husyelerin ve civarının Ütihadı gibi vak'alar mevcud olmadıkça hemen kat'i bir fhtimal ile daha ziyade ruh! ve azabidir. Hoş yuka- nda saydığım uzvi âfetlerde bile ademi iktidar kat'i değildir. İntiaz muntazam vâki olur. Fakat çocuk olmaz olmıyabi - Mr. Bunun harleindeki bütün sebebler hemen hemen tamamen söylediğimiz gibi ruhidir. Muhtelif heyecanlar, ikraz- Jar, fazla yorgunluk, sulistimalât, ademi tega4di, nefse ademi itimad, korku ve umumiyetle nevrastenik haller daima a- demi iktidarı husule getirir. Müstesna olarak bazı nühal şevki hastalıkları mevcud olduğu vakit ademi iktidar ara- m görülür. Tabli bu başka ve mühim bir mevzudur. Bu sebeble ademi /kti - dardan şikâyet edenlerin bedeni ve ru- hi tam bu istirahate çeklimeleri, üzücü, yorucu cümlel asabiyeyi inhitata ve ye- Be sürükleyici hâdisatlan uzak kalma- ları şarttır. Bu sebeble muhterem kari - lerime ayrı ayrı cevab vermekle bera - ber şikâyetlerinin sıkı bir müdaratı sıh- hiye ve tıbbiye le az zamanda kaybola- cağını ve İyileşeceklerini şimdiden söyl yebilirim. Sıhhi müdavatın esaslarını yukarıda #öyledik. Tıbbi kısmını da ay- rca kenriilerine yazanz. aşlarını alıyorlar idi. Halbuki yapılmak Baron de Tott'un hâtıraları | Türk kadınları usul ve âdet 09 bazı sıkıntılara maruz olsalar dö lerini bir iş için bir yere yollıyam” larına, arzu ettikleri şeyleri sat için sokağa çıkamıyacaklarına verilmemelidir. Onları bu hü mahrum eden bir Türk p Hattâ sık sık bir arada sokeği gezmeğe yahud başka haremi€* etmeğe giderler. Bu son takdird? o kaide bir Türkü zevcelerinin ciduğu zâman hareme girmemi bur eder. Fakat bu be ed için ez mı yol vardır İki taraf “5 ise kanunu kim ileriye sürecektili Sokaklar işleri için öteye bet şan kadınlarla dolu ise; en aw haremler sürünün gezmeğe gil” sk sık kapılarını açıyorlarsa DON rak, Milady Montagu gibi, aşi“ ceraların kadınların bazan Vİ” dükkânlarda kolaylık gördüğü”” vermemelidir. Çünkü orada k2d" kolaylıkla göze çarpabilirler. kenâisine ancak kırlarda, en * kıyılarında. bir Uticagâh araf, yerleri b'le tecessüs eden na fından keşfedilebilemek tehl' tur, “Nüfuz ve salâhiyeti daima ikametgâhı etrafında iki üç feye kadar şamil olan b şikane entrikalara bilhassa Bu meselede polis müdürü rür. Bu onun vazifesinin en ” mıdır, Bu yüzden müthiş 3 tshaddüs ediyor. Müşahedeleri sında bundan bahsetmek ve9” hür edecektir. Türk kadınla” kâfi derecede müşahedelerim © okuyucularımı aşağıda söyliy©” lere şimdiden hazırlarım. carker (Baştarafı 13 üncü sayfada) oynanan şehvetengiz bir rakıs ceriyeyi çok daha kiymetli hale sokacaktır. Milady Montagu bu dansların şehvet- engiz olduklarını temin ediyor, Ben bu «ins dansların en mükemmelini, bu san'a- tn üstadlarını gördüm: Fakat bunları tasvir edecek kelime bulamıyorum. Bü dansları tasvir için hiçbir zaman şehvet kelimesini kullanmıyacağım. Şunu ilâve edebilirim ki Türkiyede İrnkkâseler muhakkak görürler. Bu ka - İbiliyeti yüzünden efendisinin boşuna gi- decek bir cariye artık dansetmez. Onun işin, ancak «autornste, ları uyandırın cenlandırmağa namzeddirler. Güzellik i buna kifayet edemez; rezilâne haller di İ ha çok muvaffakiyet temin eder, Cazibe, canlılık, ifade cezib ve teshir vasıtaları- dır. Bunlar vecihteki hatlarm intizamına Tüzum göstermezler. Halbuki rehavetkâ- rare bir vekar, cahilâne bir hal güzelliği bile yavanlaştırır. Türk kadınlarının sahibleri üzerinde yaptıkları tesir işte budur. Dostlarım va» sıtasile hâsıl ettiğim kanaate göre, me vaklarını tahrik edebilecek bazı yeni ca. riyeler irtima edilecek olursa, harem, onlara ancak İstikrah telkin eder. Birçok Türkler hareme kâhyalar bir iş göreme dikleri zaman yalnız orada sükün v2 a- sayişi temin için girerler, Fakat harem dalresinde kargaşalık şiddetle tedib olu. nursa da sebebleri izale eğilemez, Cebir ve tazyikten ve müteaddid kadınların bir araya toplanmasından ileri gelen bu kar- gaşalık kadın çokluğuna cevaz veren kâ- nunun ikinef neticesi olmax icab eder, Erkek, kadın her iki cinste de ayni sw- rette ezilen tabiat onları ayni surette ih- Yâl etmek zsruridir. Gene kadınların bir araya toplanma- ları neticesi olarak, refikaları tarafından dami surette nezaret altında bulunduru- lan bu kadınlar zevklerini, hattâ kıs- kançlıklarını gizlemeğe bile uğraşmazlar. Onlar yalnız kavgalarını saklamağa mec- buriyet görürler. Teskin edilen, uyuştu- rulan, avululan tabiat onları mahpesle- rinden kaçmağa ve realitenin arkası sıra koşmağa sevketmezse gene bahtiyardır- lar, Onlar bu kabfl ifratların dalma kur- banıdır. Bunlardan bahsetmek vesilesi gelecektir, / Simanın CeYa