2 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

2 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eTT TÇ SON POSTA - Birinci perde (Vak'a bir ameliyathanede geçer) Birinci doktor — (Yalnızdır) Fenne hizmet etlmek ne büyük bir zevk. İşte şimdi bu zevklerden birini daha tatmak üzereyim, Masaya bağlı olan köpeğin kafbini çıkarıp yerine bir enginar koya- cağım, İkinci döktor — (Girer) Bonjut aziz ve muhterem meslekdaşım, hemen işe baş- lamak üzeresiniz ha! Ama ne güzel de bir gün, her taraf apaydınlık, ağaçlarda kuşlar ötüyorlar.. hayat ne güzel! Birinci doktor — Benim biraz başım ağtiyör, bu köpekler de hiç durmadan havlayıp canımı sıkıyorlar. Ama ne ç- kar.. biraz sonra fenne hizmet etmenin büyük zevkini bir kere daha tatmış ola- cak. İkinci doktor — «Enginar kalb» tecrü- besini yapacağız değil mi? Bir şey söyli- yeyim mi aziz ve muhterem meslekda- şım, lâf aramızda ben bunda Trauvaffak olacağımızı pek zannetmiyorum. Birinci doktor — Tereddüde hiç lüzum yok. Tecrübe tecrübedir. Muvaffakiyet ümidi on binde bir olsa da tecrübe yapıl- malıdır. Fenne hizmet etmenin büyük zevkini başka ne suretle tadabiliriz?... Ben ner tecrübeyi yaparım.. lüzumunda bit irsanın kalbini çıkarıp yerine bir kurşun askerin kalbini koymaktan bile çekinmem. Ikinci doktor — Doğru söylüyorsunuz üstad.. (Cebinden iki tavla zarı çıkarır). Birinci doktor — Bunlar ne, her iş bitti şimdi de kumar mı oynıyacağız? İkinci doktor — Hayır aziz ve muhte- rem meslekdaşım. Fenne hizmet etme- nin büyük zevkini tadabilmek için bir fecrübe de ben yapacağım: Köpeklerden birinin gözlerini çıkarıp yerlerine bu zarları koyacağım.. Birinci doktor — Tebrik ederim aziz meslekdaşım. Fen sizden bunları bekler. Ben şimdi işe başlıyorum. Köpeğin göğ- sünü açtım. Kalbi işte.. yerine engınar kalbi koyuyörum.. ne oluyor.. evvah en- ginar kalb çarpmıyor. Kan cereyan etmi- | yor. Köpek öldü. İşte ademi muvaffaki- yet. ama bu bir şey değil.. cesaretimizi kaybetmiyelim. Fenne hizmet etmenin büyük zevkini tadabilmek için daha baş- ka tecvübeler de yapabiliriz.. hem şim- dive kadar yaptığımız tecrübelerin bir çoğunda muvaffak olmuş değil miyiz?.. İkinci doktor — Evet aziz ve mühte- rem üstadım. Geçen ay yaptığımız bü- yük tecrübe bizi teselli edebilir.. Birinci doktor — Oh, o ne büyük zevk- ti. İki goril maymununun hançerelerini çıkarmış, yerlerine papagan hançereleri koymuştuk. Şimdi onlar, yalnız bizim hareketlerimiz değil, seslerimizi de tak- lid ediyorlar. Dinle bak: Bırinci goril — (Laboratuarır. köşesin- deki kafesinden) Aziz ve muhterem Mes- FENNE HİZMET İÇİN lekdaşim fenne hizmet etmek için hiçbir tecrübeden geri kalmamalıyız.. lâzım geldiği zaman bir insanın beynini çıka- rır, yerine bir otomobil kornasının lâsti- ğini takabiliriz. İkinci goril — Aziz meslekdaşım ben, fenne hizmet etmenin büyük zevkini ta- dabilmek için bir tavşanın kulaklarını kesip bir kurbağaya takacağım. Birinci döktor — Duyuyor musun, ne güzel konuşuyorlar, ama boş durmanın zamanı değil, hele şu hademeyî göndere- lim, bir köpek daha bülup getirsin.. kö- peğin kulak zarını çıkarıp yerine bir po- lis düdüğü koyacağım., İkinci doktor — Eyvah goriller bize doğru geliyorlar. Hademe, kafeslerinin kapılarını açık bırakmış. mahvolduk, öldük. Birincı doktor — Fenne hizmet etme- nin büyük zevkini tadabilmek için. İkinci perde (Dekor aynidir. Birkaç dakika geç- miştir. Tki göril, iki doöktoru ameliyat masalarına bağlamışlardır.) Birinci doktor — Eyvah hademe'er kaçmışlar.. sesimizi de işittiremiyeceğiz. İkinci doktor — Fenne hizmet etmenin büyük zevkini tadabilmek için. Birinci göril — (Arkasına birinci dok- torun gömleğini giymiştir, elinde neşter vardır.) Âziz meslekdaşım, şimdi ben bu vücudü açıyorum. (Birinci doktora neş- teri vurur.) İkinci göril — (Arkasına ikinci dokto- run gömleğini giymiştir, elinde neşter vardır.) Aziz ve muhterem meslekdaşım. Ben de bu vücudü açıyorum. (İkinci dok- fora nesteri vurur.) Üçüncü perde (Laboratuardan kaçan hademeler, ha- ber vermişler, polisler gelmişlerdir. İki görili vurup öldürürler.) Birinci doktor — Hain, midemi çıkarıp Çeviren — Fenne hizmet etmenin bBüyük zevki ni tadabilmek için.. köpeğin kalbini çıkartp yerine enginar köyüacağım yerine çalar saati koydu. İşte, işte duyü- yor muşunuz saat çaldı. Son saatim.. ölü- yorum, ölüyorum. Fenne hizmet etme- nin büyük zevkini ta ta ta ta da da (ölür). İkinci doktor — Ne oldu, ben kimim, neredeyim? ' Hademelerden biri — Siz doktorsunuz, meşhur doöktoör; en meşhur doktor. İkinci doktor — Hayır, ben doktor de- ğilim, doktorlardan nefret ederim.. dok- torlar tecrübeleri için bizim — gibilerin kalblerini çıkarır, yerine enginar kalb koyarlar. Gözlerimizi oyar, yerlerine tav- la zarı koyarlar.. ben doktorlardan nef- ret öederim. Üçüncü doktor — Aklını mı kaybetti. Bilmiyorum.. fakat bir radyogtafi yapıp öğrenebilirim. Hah işte her şey görünü- yor, göril, doktorun kalbini çıkarmış, ye- rine bir köpek kalbi takmış.. artık insan kalbi taşımıyvor, köpek kalbi taşıyor. İkinci doktor — Saçma sapan tecrübe- leriniz için bizi kesip biçmeyin. günah bizim de canımız var. (Perde iner.) YARINKİ NÜSHAMIZDA: - Doksanından sonra gelen devet gibi | Yazan: Salâhaddin Enis ıııııı Ğİ GrSNsA A — dŞT B eT İstanbul İkinci İflâs Memurluğun- dan: Müflis Elya Zalmaya aid tuhafiye malı 2/12/937 tarihinde satılacağı ilân edilmişti. Masa memurluğunca masa- nın menfaati nazara alınarak malların 8/12/937 çarşamba günü saat ondan itibaren açık artırma suretile Sultanha- mamında 6/1| No.lu dükkânda satıla- cağımdan isteyganlerin mahallinde ha- zır bulunmaları masa memuürunun ka- rarile ilân olunur. (2413) t lt .. » İğdır pamuk koop'r'i kooperatifin köylüy Atatürkün senelik nutuklarında, Celâl Ba-! yarın hükümet programında adı geçen Iğdır Pamuk Tarım Kooperatifleri ve Birliği, işi yakmdan görmemiş iveya uzaktah ilgilenş memiş bir kimseye, muayyen olan kuruluş formalitelerinden geçerek, sakin sakin çalış- mağa başlıyan bir teşekkül olarak görünebi- lir. Iğdırda yapılagelen bu ekono ve ta- rımsal devrimin genişlik ve değerini kavra- mak için iki rakam göstermek kâfidir: İki buçuk milyon kilo taranmış pamuk. Ve bu serveti sermaye olarak ortaya koyan dört |bine yakın -pamuk müstahsili- aile reisi, Şirket mefhumunun henüz tamamile anla- şılmamış olduğu memleketimizde, küçük bir komandit veya limited kurarken bile uzun bir mücadele ve münakaşa safhası geçirdi- ğlmiz halde dört bin ortaklı ve memleketi- miz için yepyeni bir tipte olan bu muazzam Şirketi sessiz sadasız kurmiıyacağımız pek tabit idi. Kooperatiflerin kuruluş mes'uli- yetini uhdesine alanlar dâ bu vaziyeti tama- men müdrik ve cebheyi kavramış oölarak işe kaşlatmnar. Köyde yüzlerce çifcinin sevinçli yüzü'arasında ortak kaydı yapan organiza- törün gözünden, kasaba kahvesinde oturani mutavassıtın dudak büküşü de kaçmadı. Yirmi yıldanberi pamuk işi yapan, pamuk- tan zengin olan, fakat pamuğun yüzünü gül- dürmeği hiçbir zaman düşünmiyen bu mu- tavassıtlar, çiftcinin akın akın gelip koope- ratife yazılmalarına bidayette böylece du- dak büktüler. İşin ciddiye vardığı anlaşılın. ca, muhitte maksadlı bir çiğit buhranı baş- gösterdi. Durumun derhal önüne geçildi ve harleten getirilen, daha ucuz ve yüksek ka- litedeki tohum, meseleyi halletti. Cebhe tamamile Aaydınlanmıştı, ticaret mevzuları ellerinden çıkan bu zümre, mah- dud sayılı bu mutavassıtlar grupu, -netice- de bir şey elde edemiyeceklerini de bildikleri halde- mücadeleye karar verdiler. Ve bütün mahsulünü — kooperatife vermeği isteyen çifteilden pamuk almak sevdasına düştüler ve denizde damla kabilinden biraz pamuk da aldılar ve sonra kooperatife devretmeğe mecbur kaldılar. Kooperatif bir taraftan, topladığı pamukları modern bir tipte balya yaparken diğer taraftan da mide bulandır- mağa ve sözde, kooperatif faaliyetini aksat- mağa matuf hareketlere karşı amansız bir mücadele açmıştır. Bu yıla kadar günden güne kalitesi bozü- lan, fiatı düşen pamuk, paçavra halindeki balya ve topraktan altın çıkarttığı halde, yir- mi senede belini doğrultamıyan köylü ile ko- operatiflerin getirttiği tohumlardan alınan yüksek mahsulü, bol bol kredi alan ve mah- sul ükiymetlenen köylü ile birliğin, gönüllere Nasıl - kuruldu, neler yaptı, nasıl çalışıyor ve e yaptığı hizmetler ferahlık veren standard balyası gözönüne ge- tirilirse kooperatifin yaptığı hizmet anlaşı- lır, Fuad Araslı Supalan muamelesi gümrükte yapılacak Limana gelen gemilerden çıkarılan malla- rın supalan muameleleri, şimdiye kadar, muhtelif iskelelerde ve mavna içerisinde ya. pılmaktaydı. Gümrük idaresi, bu muamele- nin 15 kânunuevvelden itibaren münhasıran Istanbul gümrüğü salonunda yapılmasına karar vermiştir. Halbuki, tüccar, İstanbul gümrüğü önün- de fazla akıntı olduğu İçin mavna bulun- durmak güç olacağını, bütün muamelelerin orada yapılmasından da işin gecikeceğini i- leri sürmekte, supalan muamelelerinin daha ımüsald olan Haliçte yapılmasını İstemek'ie. dir. ' Gümrük idaresi henüz kararını değiştirmiş değildir. Ticaret kanununda yapılacak tadilât hakkındaki tetkikler Ticaret Odasında, avukat ve tacirlerden mürekkeb olmak üzere ticaret kanununda yapılması lâzım gelen tadilât hususunda tedkikler yapan komisyon, şimdiye kadarki mesaisi neticesinde, ticaret kanununun 43 maddesi üzerinde tedkiklerini bitirmiş, mü- taleasını bir raporla adliye vekâletine bil- dirmiştir. Mesaisinin birinci kısmını bitirer komisyon, müteakib maddeler üzerindeki tedkiklere devam etmektedir. Trakyada pamuk denemeleri iyi neticeler verdi Kırklareli (Hususi) — Trakyada yapılan iki yıllık pamuk denemelerinden alınan ne- tice Tekirdağ ve bilhassa Devlet çiftliği böl- gesinde çok sevindirici bir durumdadır. Yapılan deneme ve müşahedeler bunların diğer pamuk bölgelerile mukayeseleri Trak- yanın birçok yerlerinde pâmuk ziraatinin ik- tısadi ve hattâ diğer bazı ziraat nebatları- na göre daha faydalı olacağını göstermiş- tlr, Altın boyuna, yükseliyor Evvelki akşam 13.95 lğrada kapanan Türh' borcu tahvilleri dün İstanbul borsasında 13.95 lirada açılmiış, on beş kuruş yüksel- miş, 1440 lirada kapanmıştır. Altın da borsa haricinde evvelki güne na- zaran iki üç kuruş kadar yükselmiş, 1108 - 1109 kuruştan satılmıştır. Altının evvelki gün 1120 kuruşa satıldığı haberi doğru değildir. ağrılarınızı derhal keser. İcabı Taklitlerinden sakınınız ve her Baş, diş, nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün nda günde üç kaşe alınabilir. yerde ısrarla GRİPİN isteyiniz. İkisi de sanki bir dakikada san - ki bir yaş daha ihtiyarlamışlar, bir yaş daha çökmüşlerdi. Maamafih Mah- < Müre, elindeki büyücek zarfı sallıyarak yanlarına geldiği zaman ikisini de ta- bit bir halde buldu ve hiçbir şeyden şübhelenmedi, Adnana: — Mektubu galiba yazıhanenizden yollamışlar, dedi, zarfın köşesinde ad- resiniz basılı. — Ha, evet.. Hasana söylemiştim de,. - gelen mektubları yalıya yolla diya... Adnan büyük zarfı yırtınca içinden |- küçük bir zarf daha düştü. Elile yok- hyarak: — Her halde bir davetiye İli.. pek katı! Hakikaten de öyle idi. Bu akşam Şaz- mend hanimefendinin kızı Hümeyra, Hlka öbnüz Kadıköyünde, Adnanın da pek iyi tanı-| dığı çok zengin, müdhiş zengin bir tüc- carın öğlile evleniyordu. - Aşkolsundu Hümeyraya!.. Demek, üç benli ve üç apartımanlı Şekib Dereliden daha âlâ- sını yakalamıştı, hem de ne macera'ar- dan sonra!... j —HYazan —— ' Halid Fahri Üzansoy | 3a OPRU— Mahmure, Adnana sokularak merak- la sordu: — Galiba dediğiniz gibi.. bir daveti- ye! f — Evet.. tanıdığım bir hanımın kizı evleniyor. Gülsüm de söze karıştı: — Düğün nerede? — Kadıköyünde.. — Ne zaman? Yakında mı? — Bu akşam.. fakat gidemem ki... Mahmure, birden ellerini kaldırarak itiraz etti: — Neden? — Çünkü çok uzak.. hem dün gece- den uykusuzum., — Ne çıkar?.. Eğlenirdiniz.. hem ne elur, beni de götürseniz... — Nasıl? Bu «Nasıl» Adnanla Gülsümün ağ- zından aynı zamanda çıkmıştı. Mahmure, Adnana çok lâtif görünen bir somurtkanlıkla dudaklarını büze- Tek: — Ne var bunda şaşacak? dedi. Beni âe götürürdünüz, ben de biraz eğlenir- dim, Sonra gene otomobil, yahud araba ile dönerdik. Münakaşa bir müddet devam etti. Gülsüm «Olmaz. Çok uzak yer: Hem ge- ce vakti nasıl dönersiniz?» diyor, Ad- nan Gülsüme hak veriyor, fakat Mah- mure Âdnanın üzerindeki tesirini de- nemek istiyormuş gibi gitmekte inad ediyordu. Nihayet ilk olarak Gülsüm «Peki, ben karışmam, ne bilirsen öyle yap!» dedi, arkasından da Adnan boy- nunu büküb razı oldu. Hem düşünü - yordu ki Mahmure ile bu gece seyahati hiç de hoşuna gitmiyecek bir fırsat de- ğildi. Kimbilir, belki de kıza bu akşam biraz daha yakınlaşır, aralarındaki yaş farkını unutturur ve belki de ona xgen- disini nihayet sevdirebilirdi. Zaten bu, 'nasıl olsa böyle neticelenecekti, böyle neticelenmeli idi, başka türlü olmasına imkân yoktu. İmkânsızlığı kabul et - mek, en sonunda”Adnana «Öl» demek- ti. Halbuki yaşamak varken... - Mahmure demin ısrar ederken ar - zusunu nasıl olsa kabul ettireceğine e- mindi. Şimdi ise bu kanaatin sağlam - laştığını görmekle gururlanıyor ve kü- çük bir çocuk gibi: Ş — Kimbilir ne kadar eğleneceğiz! Ama şık olmalı! ğ Diye sevinçle ellerini çırpıyordu. Karar - verdiler, akşam üstü bir ara- ba ile yola çıkacaklar ve tam daveti- yede bildirilen “saatte Kadıköyündeki ——— - düğüne varacaklardı. Süvare, Süreyya sinemasırın üstündeki salonda verili- yordu. Demek ki davetliler haylice ka- labalık olacaktı. O halde Mahmurenin dediği gibi şiklaşmak lâzımdı. Yalnız, Mahmureye söyliyemediği halde, Ad- nanın beynini kurcalayan başka bir mesele vardı. Davet edilenler arasında muhakkak ki Neriman unutulmamıştı. O halde Adnanın Nerimanla, bilhassa yanında Mahmure varken karşılaşması doğru olacak mı idi? Neriman zaten i- kisinin de düşmanı idi, zaten onlarla| gizliden gizliye uğraşıyor, Beylerbe - yinde Niyazi vasıtasile muhakkak ki aleyhlerine çalışıb duruyordu, ö-halde şimdi birdenbire karşılaşırlarsa kimbi- lir ne yapacaktı? Maamafih Adnanın bu düşünce ve tereddüdü çok sürmedi. Eh artık, evvelce hiç aklına gelmiyen bu tehlikeyi şimdi mi düşünecekti? Bu kadından bu derece çekinmesi de adetâ korkaklıktı! Yoksa Adnan bu kadar mı zavallı bir adamdı? Hayır, ne olsa da- vete gidecekti. Mahmureyi de götü - recekti, ötesi umurunda bile değildi. Hele Neriman en ufak bir telmihe kalksındı, o zaman görürdü! Buünun üzerine Adnan öğle yeme - iğinden evvel telefona gidib yazıhane- de Hasanla konuştu, ona hemen âpar- tımana gitmesini ve hizmetciden smo- kini ile iskarpinlerini, gömlek ve kra- vatını-alıp saat altıdan evel yalıda kenej disine yetiştirmesini söyledi. Sonra Beyoğlunda tanmdığı bir çiçekçiye de telefon ederek, bu akşam Kadıköyünde Süreyya sineması salonundaki düğüne, kendi ismine bir kartla çok kıymetli bir çiçek sepeti yollamasını bildirdi. Hasan altıdan evvel geldi ve Adnan- la Mahmure daha epeyce müddet ya- lının rıhtımında durüp açıktan geçen sandalları ve vapurları seyrettiler. Ni- hayet ikisi de adalarına çekilip giyin- diler ve güneş batarken yalıdan çıktı- lar. Adnan smokini ve rogan iskarpinle- rile, sabahki düşkünlüğünün aksine, dört beş yaş daha gençleşmiş görünü - yor ve taze traşlı çehresine kremden mi, yoksa akşamın tatlı esmerliğinden mi sindiği anlaşılamıyan göz okşavıcı, yumuşak bir gölge yayılıyordu. Mah - mureye gelince, yeni diktirdiği en de- kolte pembe robunu giymişti. Şimdi Adnan, bü robun açık. bıraktığı göğsü- nü iyice örtemiyen mantosile bu dilber ve olgun genç kızı bir zamanlar en yük- sek süvarelere, balolâara götürdüğü er monden bayanlardan daha güzel, daha şik buluyor ve yürürken dönüb her yü- züne bakışında, en nefis bir Jlikörüm tatlı sarhoşluğu İle başının adetâ dön- düğünü hissediyordu. “(Ârkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: