—— —e ea ai 10 Sayfa — EDE Tiyatronun geçirdiği buhran Yüzde doksan sinema seyircileri körüne bayranlıklarından sıyrılacak seviyeye geldikleri gün sinema - /— ile tiyatro arasındaki mesafe * x * canlı resimler karşısında bu körü- daha iyi anlaşılmış olacaktır. Yazan: Halid Fahri Ozansoy —- Sinema sessizken de sesli olduktan son- ra da başlıca mühim bir hususiyet gös- termektedir: feerisi kaybolmuş olan bu dünyaya feeriyi getirişi. Bilhassa basit kimselerin feerisidir sinema., Eskiden ti- yatroya gitmiyenler şimdi sinemaya gi- diyorlar. Çünkü eski zaman masalların- da artık bulamadıkları hayal âlemini on- lara bu beyaz perdeden geçen levhalar ve bu beyaz perdedeki vak'alar göster- mektedir. Bir misal olarak, bugünkü Fransız tiyatro müelliflerinden Marcel Achard'ın bir fıkrasını kaydedeyim: «Böyle basit ruhlardan ikisi bir gün sinemada Ben-Hur filmini seyrediyor- lardı. Bunlar, taliin kendilerine istihza ile gülümsemiş olduğu iki ihtiyar kızdı. Ramon Novarro ile Francis Bushman'ın meşhur harb arabası yarışında müsaba- kaya atılışlarını seyrediyorlardı. İki kız- - dan en yaşlısı muhibbesine eğildi ve ona: — Bence müsavi, dedi, o tarihte insan- tar daha güzelmişler!» Görülüyor ki bir filmin karşısında, ko- K 'caya varamamış ihtiyar kız realiteyi u- nutacak kadar kendinden geçebiliyor. 'Çünkü bütün filmler, hattâ en modern hayatı gösterenleri bile, eninde sonunda peri masalları gibidirler. Cazibeleri de buradadır. Bir kelimede buna, bir rüya — a diyebiliriz. Bir rüya ama, canlı bir rüya. Sfnema bizim rüyalarımızın, hayallerimizin fo- tografını çekmiştir. Bu — fotograflarda kendi rüya ve hayallerimizin bütün şa- hıslarını, bütün hâdiselerini, bütün ga- rabetlerini bulabiliyoruz. Sinema sadece bu görünüşlerin çizgilerini sertleştirmiş, daha vüzuhlu bir şekle sokmuştur. Bu suretle onlar, daha canlı, daha kavranır ve âdeta hakikate benzer bir hale gel- mişlerdir. Hâsılı neticede, böyle tesbit edilmiş ol- makla daha mâkul bir şekil almışlardır. Belki de bir garb temaşacısının dediği gibi, bugünün çocukları artık «Bu gece acaib bir rüya gördüm!» demiyorlar, «Acaib canlı bir resim yaptım!>» diyorlar. Hiç değilse böyle düşünüyorlar. İşte si- - hnemanın fantezisindeki kudret! Sinemada b%rbad olan, bilhassa, ro- manlardan, heim en meşhur romanlardan çıkarılan filmlerdir. Sebebi de, sinema- nın edebiyata el uzattığı zaman çok kötü iş yapmasıdır. Nasıl ki, edebiyat ta sine- ma olmağa kalktığı zaman ayni mana- sızlık ve gülünçlükle sayfalar doldur- maktadır. , Burada meşhur bir münekkidin sözü- nü hatırlatmak isterim. Diyor ki: «Sinemaya gidenler onu hiç tenkid et- O mezler, tenkid edenler ise hiç sinemaya gitmezler.» Münekkid ne düşünürse — düşünsün, bence ıki taraf ta haksızdır, iki taraf ta vazifesini tam yapmamaktadır. Yüzde doksan sinema seyircileri canlı resimler karşısında bu körükörüne hayranlıkla- | rından sıyrılacak seviyeye geldikleri gün sinema (le tiyatro arasındaki mesafe da- ha iyi anlaşılmış olacaktır. Tiyatroyu ye- tim eden, her şeyden evvel, onun yük- şek tahlil ve teşrihteki kudretinin yavaş — yavaş unutulur gibi olmasıdır. İnsan ruü- — hu, bütün derinlikleri ile ancak sahnede- | ki sözler ve tahliller ile kendini belli ede- bilir, sinema bunu yapmağa kalktığı — günden beridir ki hem kendine, hem ti- yatroya fena bir darbe indirmektedir. Çünkü edebiyat, hakiki edebiyat tiyatro- nun hususiyetidir. Sinema ise bu cephe- de her zaman yaya kalmıştır. Çünkü ede- biyat çeşnisi ile ve sözü çoğaltarak yapı- - lan filmler daima can sıkmaktadır. IBÇ İ 4 Va Buna mukabil, bugünün insanları na- zarında sinemanın tiyatroya tercih edi- lişinin başka sebebleri yok değildir. Ti- yatronun gittikçe sıkıntılı görünmesi en fazla zaman meselesinden ileri geliyor. muhakkak, perde açılmadan, vaktinde tiyatroda mevkiini işgal edeceksin!.. Son- ra perde aralarına tahammül edeceksin!.. Halbuki sinemada öyle mi? Ne zaman ak- hna eserse al biletini, dal içeriye!.. Orta- dan sevre başla, sonra öteki seansta ev- velini gör!.. Sonra dekor meselesi... Tiyatroda, ne kadar muhteşem ve masraflı işlere giri- şirsen giriş, nihayet az çok büyük bir ku- tunun içindesindir. Bütün tabiati, deği- şen levhalarile bu kutuya ne kadar sığ- dırabilirsin? Paristeki Chatelet tiyatro- su bile, grand Spectacle denilen temsil- lerinde Bahrimuhitleri ve sahnede batan transatlantikleri gösterebiliyor ama, bu- nun da nihayet bir haddi var ve nihayet bir cepheli dekorlardır bunlar, biraz da ziya oyunları... Sinema ise hakiki posta gemilerini ve canı isterse kruvazörleri, dritnotları hakiki denizler üstünde ba- tırabilir. Demek oluyor ki sinemadaki ta- biati tiyatronun yaratmasına imkân yok- tur. Sinema ile mücadeleyi bu cepheden yürütmeğe kalkarsa iflâsı da muhakkak- tır. Değil ki tiyatronun en büyük kudreti gene kendisindedir. Sahnedeki aktörün sözleri ve daha tabii teessürleridir. Sine- . mada ise göz yaşları bile sahtedir, kirpik- lerden aşağıya vazelin eriyişleridir. Sah- nedeki artist karşısındaki yüksek anlayış:l bir zümre karşısında hakiki bir teessürle oynar; sinemadaki artist ise en heyecanlı sahneyi bir sürü elektrik ampulü altında, makinistlerin, ses, gürültü ve daha bil- mem ne mütehassıslarının karşısında çok kere işi alaya alarak oynar. İsterlerse bir yerde ona <«dur!» diye bağırabilirler. İh- timal ışık fena gelmiştir, ses iyi akset- memiştir, artistin mimikleri filmde iste- nildiği kadar güzel görünmiyecektir. Haydi yeni baştan! Tiyatroda ise buna imkân yoktur. Demek ki yüksek sahne artisti ağzından çıkan tek kelimeye ve çehresile göstereceği herhangi bir tees- süre daha fazla itina göstermek mecbu- riyetindedir. Çünkü o zaman ona salon- dan, seyirciler arasından «dur!» diye hay- kıracak kimse yoktur. Şu da var ki, sine- ma artisti bir rolü bir kere oynadı mi mesele bitmiştir, artık o film dünya p:- yasasında hep ayni jestleri ve sesleri de- vam ettirip gidecektir. Tiyatrodaki artist ise hergün, her gece rolünü ve rolünün deruni hayatını yeni baştan yaşamakta- dır. Yani burada bir kere oynanmış olan yoktur, daima oynanan, oynanacak olan ve daima yeni bir heyecanla hem oynı- te bir san'at vardır. İşte tiyatronun sine- maya karşı büyük üstünlüklerinden bi- risi de budur. Yalnız istikbal kestirile- mez. Sinemadaki resimlerin şiiri doğru- dan doğruya kelimelerin şiirini de ya- ratmağa kalktığı ve bunda muvaffak ol- duğu zaman iş değişebilir. Ancak bugün sinema o ufuktan henüz pek çok uzak- tadır. | Yalnız şunu itiraf etmeli ki, tiyatronun ne de orsa az çok mütekâmil zevkli bir zümreye hitab edişi karşısında, sinema, hemen bütün zümreleri kavramış ve alâ- kalarını uyandırıp beslemekte devam et- miştir. Hattâ, daha ileriye giderek diye- biliriz ki sinema, milletleri bîrbirl.ğrîne yaklaştırmıştır. Bu suretle herkes anla- |mıştir ki her millet efradı aşağı yukarı ayni ıztırablar ve ayni meserretler için- dedir. Örf ve âdetler değişse bile, ruh, hemehn hemen aynidir. Hattâ bu sayede en vahşi kavimler, kabileler bile artık bize sevimli gelmektedir. — — Yalnız ne var ki, daha yüksek, daha in- ce, daha hisst cephelerde sinema çok ke- re hayatın sadece karikatürünü, parodi- sini yapabiliyor. Meselâ sinemadaki aşk, tiyatrodaki aşkım derinliğini gösteremi- yor. Sözden ziyade hareket haline giten ve sahası bilhassa bu noktada toplanan sinemadaki aşk, bir kelimede, stüdyo aş- kıdır. İki şarkı, sahilde başbaşa dalgalara dalış ve ekseriya makinenin bozduğu bir 'sesle iki tatlı sevda kelimesi... sonra bir- leşen dudaklar.. neticede bir tango, ya- hut valsla son hayalin sönüşü... Bir anda hayalden hakikate dönüş! Halbuki tiyat- Toda artistin son sesi ve son hıçkırığı bi- le, evvelki uzun aşk tahlillerinin sonun- da !:albimize daha uzun akislerle çarpa- biliyor ve salonu terkedip çıkarken haki- katle tayahhülün nisbetlerini düşünmek- ten kendimizi alamıyoruz. Demek ki sinema yalnız ekranın kar- şısında bizi meşgul ediyor, ışıklar yanıp ta hayaller silindi mi bizde yalnız karı- Galalaszray Caddesinden Bir kız kaçırıldı (Baş tarafı 1 inci sayfada) Küçük lluazzezî_n başındın geçen ma- cera şudur: Bir akşam Galatasaraydan geçerken, önüne bir adam çıkmış ve kıza: — Haydi gel, seni baban çağırıyor, de - miştir. — Ben burada üvey babamın yanıada . yımm.. Asıl babam Karacabeydedir, dıye cevab vermiştir. Bu fırsatı nimet sayan meçhul adam da: i — İyi ya işte, seni baban Karacabeye çağırıyor, birlikte oraya gideceğiz.. diye- rek, Muazzezi kandırmıştır. Muazzezle birlikte o akşam vapura bin- mişler ve Bandırma iskelesine çıkmışlar- dır. Bundan sonra kızı bileklerinden yaka- lıyan adam, karanlık sokaklara sapmıya başlamıştır. Bu vaziyetten kuşkulanan Muazzez: : — Beni birak, nereye götürüyorsun, di- yerek çırpınmağa, bağırmağa başlamış. tır. Mahallenin bekçileri kızın çığlıkları üzerine yetişerek, çocuğu kurtarmışlar - |dir. Fakat, adam kaçmıştır. Sokakta bu- lunan Muazzez karakola götürülmüş ve komiserin evinde misafir edilmiştir. Kızın burada bulunan ailesi polise mü- racaat etmişler, diğer taraftan da gaze- telere ilân vermişlerdir. Bu suretle kü- çük Muazzez 40 gün sonra İstanbulda, | Nişantasında oturan Mehmed ismindeki üvey babası ile annesine teslim edilmiş. tir. Çocuk dün adliye tabibi Enver Kara- na gönderilmiş ve muayenesi yapılmış - tır. Hâdise etrafında tahkikat yapılmak - tadır. dJapon kuvuv:tl r' Nankine yaklaş. 1 r (Baştarafı 1 inci sayfada) konsoloslarından özür dilemişier ve A - merikan bayrağının bir yanlışlık netice- sinde nehre atılmış olduğunu söylemiş - lerdir. * - Hâdisetkapa.nmıştır. Japon tebliği Tokyo 1 (ALA.) — Resmi tebliğ: Japon orduları Nankin istikametinde yıldırım sür'atile ilerlemeğe devam et - mektedirler. Şimal mıntakasında Kiangin'i ışgal et- miş olan Japon kıt'aları ileri hareketie- rine devam ederek 30 sonteşrin sabah saat 9 da Sishekkiu'ya girmişlerdir. Bu kıt'alar Yangtze nehrinin sağ sahilin - den ileriemeğe devam etmektedirler. Şanghay - Nankin şimendifer hattında kâin Lücen şehrini geride bırakarak Tan. yaug'a ilerlemektedirler. Cenub mıntakasında Tahü gölünün garbında kâin İhing'i işgal etmiş olan Ja- pon kuvvetleri 30 sonteşrinde Nankinin 110 kilometre cenubu şarkisindeki Çin mevzilerine taarruz etmeğe başlamışlar- dır. Bu kuvvetlerden bir kısmı ayni gün. saat 11 de Kwangteh şehrini zaptetmiş - lerdir. Şanghay, | (A.A.) — Nankin ve Vu- vu üzerine yeni bir taarruza başlıyan Japon kuvvetleri yavaş yavaş hedefle- rine varmaktadırlar. Japon ileri hareketini yavaşlaştırmak istiyen Çinliler bütün köprüleri berha- va etmişler ve büyük yollara da dina- mit yerleştirmişlerdir. Japonyanın büdeesi Tokyo, | (ALA,) — Hükümet 938-39 büdcesini kat'i olarak tasvib etmiştir. Büdce 2 milyar 868 milyon yen olup geçen sene büdeesine nazaran 140 mil- yon fazladır. şık bir hatıra kalabiliyor. Buna mukabil tiyatrodaki sözler ve vak'alar ise (ister acıklı, ister gülünç olsunlar) son perde kapandıktan sonra da bizde devam ede- biliyor., Çünkü burada edebiyatın sihirli tesiri vardır. Yeter ki o edebiyatı, bugü- nün zevkine göre yumuşatabilelim. Yok- sa tiyatroyu halk tabakaları arasında ye- 'niden eski canlı ve kudretli mevkiine sa- hib kılmak için, Avrupada bazı rejisör- lerin (bilhassa Almanyada) yaptıkları gibi sinemanın tekniğine baş vurursak yazık olur. Çünkü o zaman tiyatro, sine- mada olduğu gibi, rejisörün hükmü altı- na girmiş demektir. Bu ise tiyatronun yüksek tahlil Kudretini öldürür. Nitekim tiyatronun bugünkü buhranında mühim bir âmil de-budur. — - Halid Fahri Ozansoy naky a çarşı kapalı (Baştarafı İ inci sayfada) Türkler aleyhinde aldığı vaziyet her- gün yeni yeni misallerle ortaya çık- maktadır. Garo bir içtimada şu sözleri söylemiştir: Türklerin ittifakına karşı gayri Türk ler ve bizimle beraber olanlar daimi bir ittifak halinde bulunmaktadırlar. Binaenaleyh her ihtimale karşı da'ma müteyakkız bulunmak lâzımdır. Fransızlar ise sizler için ne kadar çalışmıştır. Bünu elbette takdir etmiş- sinizdir. Sizler ittifakınızı ne kadar kuvvetlendirirseniz Fransızların o nis- bette yapacağı işleri kolaylaştırmış 0- lursunuz. * Neticeden zerre kadar korkmayınız, tevehhüme kapılmayınız. Sancakta hâkimiyetimiz devam edecektir. «Hatay bayrağını çekeriz» Süveydiye, | (Hususi) — Şeyh Ma- rufun 29 teşrinisani bayramında vcesmi kabul yaptığını ve tarafdarlarının teb- rikâtınr kabul ettiğini gören Usbeci grubundan bazıları Suriye bayrağını açmak teşebbüsünde bulunmuşlardır. Bunu gören Şeyh Maruf nahiye mü- dürü Süleymana müracaatla: «Siz Su- bayrağını çekeriz» demiştir. Bunun üzerine nahiye müdürü An- takya istihbarat dairesine müracaat et- miş ve Suriye bayrağının çektirilme- sine mani olmak üzere teşebbüsatta bulunmuş ve bayrak çekilmemiştir. Antakya, | (Hususi) — 29 teşrini- sani gecesi Antakyânın Affan mahalle- sinde oturan Üsbecilerden bir grub te- zahürat yapmak istemişlerse de arzula- rını yerine getirmeğe muvaffak olama- mışlardır. Çerkesler de bayram yaptılar Reyhaniye, | (Hususi) — Reyhani- yede rejimin ilânı Çerkesler tarafından büyük sevinçle karşılanmıştır. Milli o- yunlar ve milli müzik ile bayram tes- id olunmuştur. Gece bir fener &layı da tertib edilmiş, gençler ve münevver- ler tarafından nutuklar söylenmiştir. Bu nutuklarda Türk ve gayri Türk bü- tün anasıra mensub insanların Ata- türke minnet ve şükranları bildirilmiş- Ür; - Reyhaniyede memurların tazyikine rağmen bayrama Kurddağı'ndan da iş- tirak edenler mühim bir yekün tut- muştur, Halbuki istihbarat reisi Kero evvelce aldığı tertibat ile köylerden ve civardan kimsenin kasabaya gel- memesini temine çalışmıştır. Bu bayramda Çerkesleri müteessir eden bir nokta olmuştur. Hükümet Çerkes mahallesinin fener alayına iş- tirakini menetmiştir. Kırıkhan, | (Hususi) — Kırıkhanda rejim bayramına yalnız Türkler değil, Ermeniler de iştirak etmiştir. Kayma- kam, köylülerin bayrama iştiraklerini riye bayrağını açarsanız, biz de Hatay) menetmek istemiştir. Fakat teşebbüsü: ne muvaffak o Milletler Cemiyeti hey'eti Cenevrede Cenevre 1 (A.A.) — Milletler Cemi - yeti konsevyinin Sancak komisyonu, İs - kenderundan buraya yşelmiştir. Komis - yon, şimdi, Sancakdaki ilk seçimin icrası ve mürakabesi hakkındaki tekliflerini kaleme alataktır. Milletler Cemiyeti kon- seyi, kömisyonun tavsiyeleri üzerinde könunusani toplantısında kararını vere - cektir. Son- vaziyat Ankara 1 (A.A.) — Ulus gazetesinir. hususi surette Hatay hududuna gönder- diği muhabiri dün gazetesine şüu telgrafı vermiştir: Bugün İskenderundan gelen haberlere göre, Hatayda sükün kısmen avdei et - miştir, denebilir. Bayram bitmiş ve her. kes işile gücü ile meşgül ölmaya başla - mıştır. Hataylılar Fransız manda memur- larının Cenevrenin kararlarına nihayel hürmete avdetini beklemektedirler,. Hatayda filhakika yeni rejim ilör. edi: miştir. Fakat yeni rejimin ilân edildiği henüz gözle görülür bir şekil almamıştı:. Hataydaki idare sisteminde gene değ:şit lik yoktur. - Geçen gün ÂAntakyada bir çok aykırı emirler verdikten sonra Reyhan.yeye g; den ve bayramda bulunmak islemiyeti deleye Roje Garo, tekrar Antakyaya dön. müştür. Garonun gelişinden cür'et alan bazı Türk düşmanları nümayiş yapmağa teşebbüs etmişlerse de sonra Türkietmn vakur bir surette evlerine çekildiklerini görmüşler ve nümayişden vazgeçmişler- | Gir. Antakyada hâdiseler olmamasına ve sükünun nisbeten avdet etmesine rağ- men çarşı hâlâ kapalıdır. Zabtiyelerin eski zulmü devam etmekte ve maha'li memurlar gene eski tazyiklerini yab- maktadırlar. Antakya telgrafhanesi, Fransız memurlarınin kontrolü altın- dadır. Bütün muhabereler sansüre tâ- bidir. Türkiye ile muhabere yapanlar sıkı bir surette takib edilmektedir. Mektebler de henüz açılmamıştır. : Şamda nümayişler Ankara, | (A.A.) — Ulus gazetesi- nin hususi surette Hatay hududuna gönderdiği muhabiri dün gazetesine şu telgrafı vermiştir: Suriyeden elinan haberlere göre bu toplantılar olmuştur. Bu kalabalığı gün Şamda hükümet binası önünde bilhassa Vatanflerin Demirgömlekliler teşkilâtı ve bunların akrabaları teşkil etmekte idi. Bunlar tezahür yapmak 1s- temişler ve «Bizi milli hislerimizin sev- kettiği yola bırakın» diye haykırmış- lardır. Anlaşılan bunlar, güya Hatay idaresine âni bir surette elkoymayı kasdetmektedirler. Muhiddin Üstündağ ile bir mülâkat (Baştarafı 1 inci sayfada) kocaman ihtiyaçlarını yakından, hattâ tâ içinden görmek için yedi gündür gözlerini ve kulaklarını dört açan Mu- hiddin Üstündağın edindiği intıba ne- dir? Kıymetli valimiz, dün kendisile bu hususta yapmağa muvaffak olduğum bir mülâkat esnasında bana Cihangirde bir çocuk parkı açılacağını, et fiatları- 'nın sureti kat'iyede ucuzlatılacağını, Taksim - Büyükdere otobüslerinin bi- let fiatlarının indirileceğini müjdeledi. Ve her satırında, sevinç vesilesi bula- bileceğimiz sözlerine, şu cümlelerle devam etti: : «— Biliyorsunuz ki, yarın, nihayet öbür gün, Şişli - Fatih otobüsleri de iş- lemiye başlıyacaklardır. Bize, yapılmış olan iki müracaati daha kabul ettik. Pek yakında, Aksaray - Yıldız, ve Şiş- li - Karaağaç arasında da yirmişer oto- büs işliyecektir. Son tedkikıergn esnasında, Cihangir de yıkılmış bulunan molozlar nazarı dikkatimi celbetti. O molozlar bugüns- Jerde kartırtılacaktır. Gene Cihangirde, birisi ruhsatsız, diğeri de şehir plânına uygunsuz yapil- makta olan iki apartımanın inşaatını durdurttuk. Bu apartımanlardan birisi lavukat Sadeddine aiddir. © apartıma- nın yapılmış olan fazla katı yıktırıla- caktır. Diğerinin sahibi de tecziye edi- ilecektir. Bu hareketimiz, apartuıî'an yaptırmakta bulunanları, veya yaptı- |racak -olanları ikaz mahiyetindedir. Bu bir hafta içinde, Fındıklıyı Ci- hangire bağlıyacak olan yolun geçece- ği yerler de tesbit edilmiştir. Bu yolun yapılmasına da, yakında başlıyacağız. Yol meselesine, bilhassa ehemmiyet verilmektedir. Şehrin diğer bazı hayâ- ti yolları da, bu yıl içinde kaldırım.a- nacaktır. Marttan itibaren, şehrin as- falta çevrilecek olan bütün yollarının plânları da tamamlanmak üzeradir. Gerek bu yolların isimlerini, gerek bu plânı, size önümüzdeki ay içinde bildi- rebilirim, , Yol bahsinde, son verdiğimiz mühim kararlardan birisi de, Elmadağından Dolabdereye inen yolun asfaltlaştırıl- masıdır. Pangaltı ile, Dolabdere arasındaki kanalizasyonun noksan kalan kısımları da tamamlanacaktır. Orada yeni birkaç kanal daha açılması da mukarrerdir. Bunlardan başka, - Kuledibi'nin tan- zimi için, icab eden plân da hazırlan- maktadır. Bu plân tamamlanır tamam- lanmaz, icab eden mahallerin istimlâ- Kine başlanacaktır. Mecidiyeköyü as- falt yolu da hem genişletilecek, hem a- ğaçlandırılacaktır. O caddede, yayalar için ayrı bir yol yapılacaktır. Ve bütün bu kararlar, önümüzdeki yıl zarfında tamamen tatbik edilmiş olacaktır!» Sözlerini tamamlıyan Mumiddin Üs- tündaği daha fazla rahatsız etmeme, masasında yığılan evrakın ve kapısın- da bekliyen zevatın kalabalığı mani ol