Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
SON POSTA Elindeki suç İuyu kaçıran jandarma muhakeme ediliyor Kurban bayramının ikinci gunü, İs- tanbul Adliye dairesinden tevkifkane- ye yollanan elleri kelepçeli bir mev- kuf yolda kelepçeyi atarak jandarma- nin önünde kaçmış ve sonradan yaka- Janmiştiı. Bu kaçıştan dolayı, jandarma nın vazife ihmal maddesinden, İstan - bul Asliye dördüncü ceza hakyerinde duruşması başladı. Jandarmanın ismi Alidir. 44 numara lıdır. Develi köyündendir. Reis Fazıl tarafından sorguya çekilirken, vak'ayı şöyle anlattı: — Suğlu şoför Hulüsiyi, Adliyedeki kapıaltından, karakol kumandanı Ali onbaşıdan teslim aldım, Eleri kelep - çeli olarak, önüm sıra gidiyordu. Me- ğer bu sırada kaçmağı tasımlayor ve hem yürüyor, hem de kelepçenin vida- larını söküyormuş, Ben arkasından git tiğimden, parmaklarile vida söktüğünü görmedim. İran konsoloshanesi önüne varınca, birden bire kelepçeyi çıkarıp yere attı ve fırlayıp kaçtı. Ben de peşi sıra düdük çaldım, tâ Kapalı Çarşıya kadar koştumsa da, yan sokaklardan birine sapıp, kalabalığa karışmış, göz- den kaybolmuştu. Aradan 19 - 20 gün geçtikten sonra, tekrar yakalandı! — Sen, böyle diyorsun burada; fa- kat hazırlık tahkikatında alınan ifa- dende, Hulüsinin yolda sana Çemberli taştaki bir akrabasına uğramak üzere yalvardığını, senin de razı olduğunu ve Tavukpazarına gelince, şoförün kalaba lıktan bilistifade kaçtığını söylemiş - sin?! Jandarma Ali, o ifadesinin tazyikle alındığını söyledi. — Hiç öyle şey olür mu? Hele, bir jandarma tazyikten bahsederse?! Jandarma Ali, bunun üzerine sustu ve heyet, bir müddet müzakereye çekil dikten sonra, şahitlerin çağırılmasına karar verdi. Bir dayak davası Hasköy Nahiye merkezinde Mazhar isminde birini dövdükleri iddiasile üç zabıta memurunun, üçüncü cezada dün duruşmaları yapılmıştır. Ramazan, Nuri, Kâni adlarındaki bu « memurlardan ilk ikisi evvelce sorgu- ya çekilmişler. Halıcıoğlunda Abdüsse- lâm mahallesinde Tekke sokağında 10 numarada oturduğunu söyliyen polis Manastırlı Kâni de, dün sorguya çeki- lirken, vakayı şöyle anlattı: — Bu davacı Mazhar, o gece zil zur na sarhoşmuş. Kendisi denize karşı o- turup içmiş ve sonra sokakta komiser ==— Ramazana çatmış. Ben geldiğim vakit, (Ramazanın apoletini koparmış, yüzü - 'ne yumruk vurmuştu. Komiser, «Mer keze gölürün» dedi, ben de o sırada ye tişen polis Nurinin yardımile Mazharı ,merkeze götürdüm. Kendisini tuttu - ğum zaman, başından kan akıyaordu. Merkezde dövülmüş değildir. Biz, ken disine hiç el sürmedik. O, boyuna sö- vüp. sayıyordu. Hakkında zabıt tuttuk. Mazhar, ikinci cezada muhakeme edil- mektedir. Ramazan, bu davanın 1235 - 36 nu- maralı olduğunu söyledi Suçlular, Maz harın merkeze girmeden başı kanlı ol duğuna dair Belediye tahakkuk me - muru Mahirle Kumbarahane civarın - da Hayrinin kahvesi müdavimlerinden ,seyyar satıcı Muzafferi müdafaa şahi- (di gösterdiler. Heyet, hem bu şahitlerin çağırılma- sını kararlaştırdı. hem de üçüncü ce - zada Mazhar aleyhinde bu meseleden dolayı bir dava olup olmadığının sorul masını kararlaştırdı. K misere hakaret eden sarhoş mahküm oldu Karagümrükte üçüncü komiser Sa - miye vazife ifası sırasında sarhoş'ukla hakarette bulunduğu iddiasile dördün- cü cezaya verilen Niyazi, dün bir ay, 28 gün hapse, 48 lira para cezası öde- ,meğe mahküm olmuştur. Ayni zaman da derhal tevkif edilmiştir. Hırsızlık yapan misafir Fatihte Keçecilerde oturan kundu - ,racı Eyübün evine, Kadri adlı bir kun ,(duracı misafir gelmiş. Bu sırada tabâa- nı delinen ayakkabısını, ev sahibinin âletlerile ve köselesile tamir etmiş. E- yüp, bir aralık dışarıya çıkmış, misafir de bu sırada Eyübün bir liralık kösele sini koynuna sokarak, evden hemence JJ),sik uzaklaşmış! Misafir olarak gittiği evden kösele aşırmaktan Sultanahmet üçüncü ceza- da dün duruşması yapılan Kadri, iki ay hapis cezası yemiştir. Veznecilerde şüpheli bir ölüm Veznecilerde Nadibey sokağında otu ran 45 yaşında Cahit, evinde ölü ola- rak bulunmuştur. Âdliye doktoru Sa- Hih Hâşim gidip Muayene etmiş, alnın- da bir sıyrık görmüştür. Cahidin sar'alı olduğu anlaşılmıştir. Düşüp yere çarp liyece her ihtimale karşı tahkikat yapıl maktadır. e —<— oe “GÖNÜL İSLERİ (3 Okuyucularıma Cevaplarım İzmirde oturan Bay Ke. Z. şöyle diyor: Bekâr bir arkadaş vasıtasile 16 yaşında bir kızla tanıştım. Bir müd- det sonra kızın her halin - den beni sevdiğini anladım, nişan- lanmıya karar verdik. Bu kararı müteakip arkadaşlarımın fikirlerini sordum. Şöyle dediler: «Bu çocuk hem yaş, hem de sevi- ye itibarile senden büyük. Eğer iyi bir şey olsaydı senden evvel bir başkasını bulur, onunla evlenirdi.» Tereddüde düştüm, sizin fikri - nizi sormıya karar verdim. Ne der - siniz?» İ KŞ Ben kendi hesabıma bu mektup - ta evvelâ bir rakam yanlışı olduğu- nu sanıyorum, kız İ6 yaşındaysa ve erkekten büyükse bana Mmektubu yazan okuyucum ilk mektep talebe- si mi? dedim ya meselede evvelâ bir rakam yanlışı vardır. 16 muhak- kak 26, yahut 36 olacaktır. » K Böyle farzederek söyliyeyim: Bir erkeğin yaşça kendisinden büyük bir kadınla evlenmesine mut- lak surette müuarızım. Fakat «iyi bir mata olsaydı senden önce bir baş - kasını bulurdu» mantığı yanlıştır: * Bursadan okunmaz bir imza ile mektup yollıyan erkek okuyucuma: Musevi kızlarını seven Türk genç- lerini çok gördüm. Bir iki tanesini tanırım. Fakat bu muaşakaların ev- lenme ile neticelenenleri enderdir. Sebebi musevi dostlarımızın bu sa - hada fevkalâde muhafazakâr oluş - larıdır. Bu gibi izdivaçları haham - hane tasvip etmez, muhit tasvip et- mez, cemâaat tasvip etmez. Kızın sevgisi çok kuvvetli olmalı ki bütün bu muhalefetlerin üstüne çıkabilsin. Şahsi vaziyetinize gelince kızı in- citmek haksızlık olmuştur. Bunun bıraktığı iğbirara babasından gör - müş olacağı itabı da ilâve ediniz, Karşılaştığınız neticede — şaşılacak nokta bulamazsınız. Fakat bence ha- tanın tamiri kabildir, TEYZE tığı ve öldüğü saftılmakla beraber, ÂAd-| | Haâdiseler Rarşısına Belediye lokmamı ağzımdan kaptı — Belediye lokmamı ağzımdan kap- tı. dedim. — Ne o, dediler, günlük nafaka pa- ranı tramvaydan atlama cezası olarak mı verdin? — Hayır, ne tramvaydan atladım.. Ne de ceza verdim, Demek istediğimi anlatamadım galiba! Tekrar edeyim: Belediye lokmamı ağzımdan kaptı, — Sahi mi? — Tabif sahi.. Hem bu ilk defa değil ki.. Ben ne vakit evmde, yahut lokan- tada yemeğe otursam, derhal belediye yetifiyor ve lokmamı ağzımdan alıp gidiyor. — Vah vâah.. — Ne gülüyorsunuz! Siz vah vah derken benimle alay ediyorsunuz. Ben de bunun farkındayım. Ama hakikat söylediğim gibidir. Hem bu hal yalnız benim başıma gelmiyor.. Sizin başınız- da.. — Hâşâ. Hiç bir zaman biz yemeğe oturduğumuz Zzaman belediye zabıta memuru kapımızı çalıp «ağzınızdaki lokmayı almaya geldim.» demez, — v|Der, — Demez! — Der.. Ve dediğini isbat ederim. — İsbat et! — Pekâlâ, Siz de yemekte benim gi- bi ekmek yersiniz. Yahut ta francala değil mi? — Evet. — Bunların altlarında ne var?. — Tabak, — Hayir canım, ekmeği, francalayı şöyle tersine çevirin! — Alt kabuğu var. — Yaklaştınız. Alt kabuğa birşey yapışmış, ne 0? — Fırının ismi yazılı bir kâğıt. — O kâğıdı ekmekten nasıl çıkarır- sınız? , — Koparır atarım. — Ne vakit ? — Yemek yerken ağzıma gelir. — Hah işte. O kâğıdı fırıncılara be- lediye koydurur. Ve biz de bir lokma ekmekle birlikte kâğıdı koparır, atarız. Yani dediğim gibi ekmeğimizin bir lokmasını her yemekte Belediye biz - den alır. — Ama bunun faydası var. Hangi fı rının ekmeği olduğunu anlayacağız, — Güzel, anladınız. Size: şimdiye kadar hangi fırını Belediyeye fena ek- mek pişirdiği için şikâyet ettiniz? — Öyleyse Belediyenin lokmamızı ağzımızdan almasının lüzumu var mı yok mu? Onu söyleyin! İMSET Trakya Eğitmenler Kursu hazırlandı Edirne ( Hususî ) — Karaağaçta Gazi yatı okulunda nisanda açılacak olan eğitmenler kursuna memur öğ - retmenlerin bir kısmı hareket emrini almış ve okuldaki yerleri hazırlanmış- tir. Bu iş için Gazi yatı okulunun ya - nındaki küçük çiftlik, makinelerile birlikte bir yil için kiraya bağlanmış ve parası Kültür Bakanlığından gelmiş- tir. Fidancılık, aşıcılık ve meyvacılık işleri vilâyet fidanlığından gösetrile - İceği gibi tavukçuluk, arıcılık, tavşan- cılık ve ipek kozacılığı da Gazi yatı okulunda gösterilecektir. Alâkadarlar hazırlıklara hararetle devam etmekte- dirler, İpek koza mektebi direktörü de ken- di kurs ve dersleri için hazırlık yap - maktadır. Kâhtada gizii âyin yapanlar, mahküm oldular Kâhta (Hususi) — Kurban bayra- mı gecesi kasaba halkından Şeyh Meh- met adındaki bir şahsin evinde tecem- mü ederek gizli âyin yapmaktan suçlu ve mevkuf yirmi iki kişinin muhake - meleri bitmiş ve Şeyh Mehmetle mü - ritleri, üçer ay hapse ve ellişer lira pa- ra cezasına mahküm edilmişlerdir. ——— <a Çalışan kadınlar arasında : 5 Türkiyenin ilk kadın eczacısı bayan Belkis hayatını anlatıyor * ** Xx “ Bir gün Adapazarındaydım eczaneye aksakallı ihtiyar bir köylü girdi boynuma sarıldı beni bir dede şafkatile öptü, sonra cebinden çıkardığı ellilik bir banknotu elime sıkıştırmak istedi. Ben neye uğradığımı anlamadan şaşkın şaşkın bakıyordum. ,, Yazan: Peride Celâl — Lâleli camiinin karşısındaki cad- deyi tuttur. Biraz yürüdükten sonra karşına balıkçılar çıkacak. Onlardan hangisine sorsan gösterir sanal Tarifi dinleyip, caddeyi tuturuyo - rum, Fakat «biraz» değil, «bir çok» yürüdüğüm halde, ortada «bir çok» de- ğil, bir tek balıkçı bile görmiyorum. Bir yolcuya soruyorum: — Şu, diyor, karşıdaki caddeye gi - rin. Yukarı doğru biraz çıkın, Orada sorun! Tarifi dinleyip © caddeyi de tuttu - ruyorum. Fakat «biraz» değil, «bir çok» yürüdüğüm halde, yol danışadak «bir çok» kimselere değil, bir tek in - sana bile rastlıyamıyorum, Bir evin kâapısını çalıp, bir daha da - nışiyorum. Kapıyı açan yaşlı bayan: — Bu caddeyi bırakmayın! diyor. Ve ilâve ediyor: — Biraz ileride, karşına bir cami çı- kacak. Onu geçince, Bayan Belkisin ec- zanesini, elceğizinle koymuş gibi bu- lursun evlâdım. Validenin öğüdünü de dinliyorum, ve tuttuğum caddeyi bırakmıyorum. Fakat «biraz» değil, «bir çok» yürü - düğüm, bir değil, bir kaç cami geçti - ğim halde, Bayan Belkisin eczanesini, elceğizimle koymuş gibi bulamıyo - rum. Ve anlıyorum ki, ömürlerini ad - res aramakla geçiren bütün posta mü- vezzileri, sabırlılık bakımımnmndan birer «Eyüp» türler!.. «Danısmıyan yolu şaşmış, danışan dağı aşmış» derler!.. Eğer - kılavuzlar benimkiler gibi olursa, yol danışan öy- le dağı, tepeyi değil, ufacık bir toprak tümseğini bile aşamaz!.. Bayan Belkisin eczanesini buluncı - Ya kadar başıma gelenlerin hepsini yazmıya kalkışsam, onların sözlerine yer kalmıyacak. Eczaneyi bulmakla, o günkü kara çilem dolmamış olacak ki, Bayan Belkisin henüz gelmediğini söylediler. Ve eczane çırağı önde, ben arkada, Bayan Belkisin evine müte - veccihen, o hep «biraz» diye tarif edi- len ve bir türlü bitmek tükenmek bil- miyen yollara düştük. Gedikpaşa yo - kuşunun sonuna vardığımız zaman, yüzümün terlerini olsun kuruturken kendi kendime: — Anlaşıldı... dedim, Bayan Belkis, yaman bir spor meraklısı olacak! Yok- sa ortada bizimki gibi mesieği bir mec- buriyet olmayınca, bu yokuş her gün inilip çıkılmaz! Ve gülümsedim: : — Vâkıâ Bayan Belkisin bit husu - siyetini öğrendim amma, bana çok pa- halıya maloldu! * Bayan Belkis, kumral, orta boylu, genç, ve uğrunda duyulan bü kadar yorgunluğu derhal unutturacak kadar sevimli biy kadın. Maceramı dinleyin- ce: — Vah vah! diyor. Ve beni, bir Hi - lâliahmer hemşiresi şefkatile rahat bir koltuğa yerleştirip büfeye doğrüu yü - rüyor! Kendi elile yaptığı nefis likörün da- mağıma yayılan lezzeti bana eksilen konuşma takatımı kazandırıyor. Ve Bayan Belkisten, sorabildiğim ilk sualin cevabını alıyorum: — Ben lisedeyken, mektebin sayılı edebiyat meraklılarındandım. Şiirler, hikâyeler, nesirler, şarkılar yazar du - rurdum. Fakat bereket ki, bu hastalık- tan çabuk kurtuldum. çünkü insan ol- 'gunlaştıkça hayalperestlikten uzakla- şıyor. Ve kâfi derecede maddi düşün- mek kabiliyetine kavuşuyor. Beni edebiyat hastalığından kurta - ran bu kabiliyete kavuşur kavuşmaz ilk işim, kazançlıca bir meslek tasarla- Mıiya başlamak oldu. Uzun iereddüt - ı SA 'e adam Idi Bir eczacı kadın larden, mukayeselerden sonra da ecii cılığı seçtim. Liseden sonra, eczacı mektebine $ . rerken, bu mesleğin sevgisi içi öyle kökleşmişti ki, müdürün cesâ' kırıcı sözleri bile beni bedbinleştir€ * medi. O: i — Şimdi, diyordu, öyle eskisi Elğ değil, her diploma alana eczane açt mazlar... Eğer o zamana kadar, ecza * neler tayin olunan mıktarı bulur - eczahane açma imtiyazı alamazsan; yaparsın ? , tâl' — Ben, bir imtiyaz alamadığım ı]m-d dirde ne yapabileceğimi kestireb değilim. Fakat buna rağmen, karââîı dan dönmeyi aklıma bile getirme ılİ Bu taannüdümde belki, memleketiN *" | kadın eczacısı olmak arzusunun dâ siri vardı! u *# Bu şerefli arzusuna yedi yıldan"b ri kavuşmuş bulunan azimkâr muh? , bımdan, mesleğinde karşılaştığı güfi lükleri öğrenmek istiyorum: — Çok tuhaftır! diye söze başla, gülümseyerek devam ediyor: e — Her meslek, evvelâ çok cazip B rünür. Ve bu cazibe yavaş yavaş ğ vetini kaybeder. Ondan sonra da, Aglat leğin acı ve şikâyet uyandırıcı tat> || rı göze görünmeye başlar. Bende bur nun tam tersi oldu: Miesleğim b“dıı; evvelâ güç ve tatsız göründü. BU? bittabi, rüüdürümden “bazı arklıdai T£ rımdan, ailemden, akrabalarımdarn * lediğim bedbin edici sözlerin, aksi gipi kinlerin de çok tesiri vardı. Hele vlü.' lomamı aldıktan sonra gittiğim 'le' yette karşılaştığım bir hâdise, beni! " ha fazla inkisara uğrattı: Di İşe bir ortakla girişmiştim. BU Itğ;M la, firmamız, ortağımın ve benim kepi rımızdan, yani iki isimden müre$& Bİ ti. Fakat bugün vilâyetin sıhhıyes'ı dense buna itiraz etti ve: ö — İki isim olamaz..- İki isim kont; sa, iki eczane sanılır! diye tutturdür Ğ Bu itirazın gayri kanuni oldü se$ isbat edinceye kadar akla karay! Ka tik., Halbuki ben, memleketin ilkuy.' dın eczacısına müşkülât değil, îfown, lık gösterileceğini tahayyül etmis ı; Bu hayealimin yıkılışından doğanbr tırabı, bu» unuttuğum hâdiseyi ber tırladıkça ayni şiddetle duyarım- eyt ney*- Fakat sonraları, hele bu eczahâ tek başıma sahip olduktan s_onı'iha v leğime o kadar bağlandım ki, bant ea diği bu büyük ıztırabı bile affe K Harekete hazırlanan dudakî? kıpırdanışından, soracağım sual! ren zeki ve kavrayışlı mu_hatablî# yüzünde aydınlık bir tebessüm e di: ! Z (Devamı 9 ncu sayfada) |