SON POSTA Mart 23 Hindeki suç luyu Kaçıran jandarma muhakeme ediliyor Kurban bayramının ikinci gunü, İs- tanbul Adliye dairesinden tevkifhane- ye yollanan elleri kelepçeli bir mev- kuf yolda kelepçeyi alarak jandarma-| keze götürün» dedi, ben de o sırada ye | B nin önünde kaçmış ve sonradan yaka Tanmıştı. Bu kaçiştan dolayı, jandarma nın vazife ihmal maddesinden, İstan - bul Asliye dördüncü ceza hakyerinde duruşması başladı. Jandarmamn ismi Alidir. 44 numara hıdır. Develi köyündendir. Reis Fazıl tarafından sorguya çekilirken, vak'ayı şöyle anlattı: — Suğlu şoför Hulüsiyi, Adliyedeki kapıaltından, karakol kumandanı Ali onbaşıdan teslim aldım, Elleri kelep - çeli olarak, önüm sıra gidiyordu. Me- ğer bu sırada kaçmağı tasımlayor ve hem yürüyor, hem de kelepçenin vida- larını söküyormuş, Ben ârkasından git tiğimden, parmaklarile vida söktüğünü görmedim. İran konsoloshanesi önüne Varınca, birden bire kelepçeyi çıkarıp yere atti ve fırlayıp kaçtı. Ben de peşi sıra düdük çaldım, tâ Kapalı Çarşıya kadar koştumsa da, yan sokaklardan birine sapıp, kalabalığı karışmış, göz“ den kaybolmuştu. Aradan 19 - 20 gün geçtikten sonra, tekrar yakalandı! — Sen, böyle diyorsun burada; fa- kat hazırlık tahkikatında alınan ifa- dende, Hulüsinin yolda sana Çemberli taştaki bir akrabasına uğramak üzere yalvardığını, senin de razi olduğunu ve Tavukpazarına gelince, şoförün kalaba lıktan bilistifade kaçtığını söylemiş - sin” Jandarma Ali, o ifadesinin tazyikle alındığını söyledi. — Hiç öyle şey olur mu? Hele, bir jandarma lazyikten bahsederse”! Jandarma Ali,.bunun üzerine sustu ve heyet, bir müddet müzakereye çekil dikten sonra, şahitlerin çağırılmasına karar verdi. Bir dayak davası Hasköy Nahiye merkezinde Mazhar isminde birini dövdükleri iddiasile üç zabıta memurunun, üçüncü cezada dün duruşmaları yapılmıştır. Ramazan, Nuri, Kâni adlarındaki bu memurlardan İlk ikisi evvelce sorgu- ya çekilmişler. Halıcıoğlunda Abdüsse- lâm mahallesinde Tekke sokağında 10 numarada oturduğunu Söyliyen polis Manastirlı Kâni de, dün sorgüya çeki- lirken, vakayı şöyle anlattı: — Bu davacı Mazhar, o gece 2il zur na sarhoşmuş. Kendisi denize karş! o- turup içmiş ve sonra sokakta komiser Ramazana çatmış. Ben geldiğim vakit, Ramazanın apoletini koparmış, yüzü - ine yumruk vurmuştu. Komiser, «Mer tişen p: Nurinin yardımile Mazharı merkeze götürdüm. Kendisini tuttu - ğum zaman, başından kan akıyordu. Merkezde dövülmüş değildir. Biz, ken disine hiç el sürmedik. O, boyuna sö- vüp sayıyordu, Hakkında zabıt tuttuk. Mazhar, ikinci cezada muhakeme edil mektedir. Ramazan, bu davanın 1235 - 36 nu: maralı olduğunu söyledi, Suçlular, Maz harın merkeze girmeden başı kanlı ol duğuna dair Belediye tahakkuk me - muru Mahirle Kumbarahane civarın - da Hayrinin kahvesi müdavimlerinden | seyyar satıcı Muzafferi müdafaa şahi- di gösterdiler. Heyet, hem bu şahitlerin çağırılma- sını kararlaştırdı. hem de üçüncü ce - zada Mazhar aleyhinde bu meseleden dolayı bir dava olup olmadığının sorul masını kararlaştırdı. K misere hakaret eden sarhoş mahküm oldu Karagümrükte üçüncü komiser Sa - miye vazife ifası sırasında sarhoş'ukla hakarette bulunduğu iddiasile dördün- cü cezaya verilen Niyazi, dün bir ay, 28 gün hapse, 48 lira para cezası öde- meğe mahküm olmuştur. Ayni zaman da derkal tevkif edilmiştir. Hırsızlık yapan misafir Fatihte Keçecilerde oturan kuwd racı Eyübün evine, Kadri adlı bi duracı misafir gelmiş. Bu sırada taba- nı delinen ayakkabısını, ev sahib'nin âletlerile ve köselesile tamir etmiş. E- yüp, bir aralık dışarıya çıkmış, misafir de bu sırada Eyübün bir liralık kösele sini koynuna sokarak, evden hemence İcik uzaklaşmış! Misafir olarak gittiği evden kösge aşırmaktan Sultanahmet üçüncü ceza- da dün duruşması yapılan Kadri, iki ay hapis cezası yemiştir. Veznecilerde şüpheli bir ölüm Veznecilerde Nadibey sokağında otu ran 45 yaşında Cahit, evinde ölü ola- rak bulunmuştur. Adliye doktoru Sa- ih Hüşim gidip muayene etmiş, olnın- da bir sıyrık görmüştür, Cahidin sar'alı olduğu anlaşılmıştır. Düşüp yere çarp tığı ve öldüğü safılmakla beraber, Ad- liyece her ihtimale karşı tahkikat yapıl maktadır. - Okuyucularıma Cevaplarım İzmirde oturan Bay Ke. 2. şöyle diyor: Bekâr bir arkadaş vasıtasile 16 yaşında bir kızla tanıştım, Bir müd- det sonra kızın her halin- den beni sevdiğini anladım, nişan- lanmıya karar verdik. Bu kararı müteakip arkadaşlarımın fikirlerini sordum. Şöyle dediler: «Bu çocuk hem yaş, hem de sevi- ye itibarile senden büyük. Eğer iyi bir şey olsaydı senden evvel bir başkasını bulur, onunla evlenirdi.» Tereddüde düştüm, sizin fikri - nizi sormıya karar verdim. Ne der - siniz?» * Ben kendi hesabıma bu mektup « ta evvelâ bir rakam yanlışı olduğu nu sanıyorum, kız 16 yaşindaysa ve erkekten büyükse bana mektubu yazan okuyucum ilk mektep tülebe- si mi? dedim ya meselede evvelâ bir rakam yanlışı vardır. 16 muhak- kak 26, yahut 36 olacaktır, « “GÖNÜL İŞLERİ! Böyle farzederek söyliyeyim: Bir erkeğin yaşça kendisinden büyük bir kadınla evlenmesine mut- lak surette muarızım. Fakat «iyi bir mala olsaydı senden önce bir baş - kasını bulurdu» mantığı yanlıştır; * Bursadan okunmaz bir imza ile mektup yollyan erkek okuyucuma; Musevi kızlarını seven Türk genç- lerini çök gördüm. Bir iki tanesini tanırım. Fakat bu muaşakaların ev- İenme ile neticelemenleri enderdir. Sebebi musevi dostlarımızın bu sa - hada fevkalâde muhafazakâr oluş - larıdır. Bu gibi izdivaçları haham - bane tasvip etmez, muhit tasvip et- mez, cemaat tasvip etmez. Kızın sevgisi çok kuvvetli olmalı ki bütün bu muhalefetlerin üstüne çıkabilsin. Şahsi vaziyetinize gelince kızı in- citmek haksızlık olmuştur. Bunun bıraktığı iğbirara babasından gör - müş olacağı itab: da ilâve ediniz. Karşılaştığınız neticede şaşılacak nokta bulamazsınız, Fakat bence ha“ tabin tamiri kabildir, TEYZE 7711 Hâdiseler arşısı Belediye lokmamı ağzımdan kaptı — Belediye lokmamı ağzımdan kap- ti. dedim. -« Ne o, dediler, günlük nafaka pa-| Tanı tramvaydan atlama cezası olarak mı verdin? — Hayır, ne tramvaydan atladım. Ne de ceza verdim. Demek istediğimi atamadım galiba! Tekrar edeyim; ediye lokmamı ağzımdan kaptı, — Sahi mi? — Tabii sahi.. Hem bu ilk defa değil ki. Beh ne vakit evmde, yahut lokan- tada yemeğe otursam, derhal belediye y r ve İdkmamı ağzımdan alıp gi or, Vah vah.. — Ne gülüyorsunuz! Siz vah vah derken benimle alay ediyorsunuz. Ben de bunun farkındayım. Ama hakikat söylediğim gibidir. Hem bu hal yalnız! benim başıma gelmiyor. Sizin başınız- da.. — Hâşâ. Hiç bir zaman biz yemeğe oturduğumuz Zaman belediye zabıta memuru kapımızı lokmayı almaya geldim.» demez. — Der, — Demez! — Der.. Ve dediğini isbat ederim. — İsbat et! — Pekâlâ; Siz de yemekte benim gi- bi ekmek yersiniz. Yahut ta francala değil mi? — Evet, Bunların aklarında ne var?. — Tabak. — Hayır canım, ekmeği, francülayı şöyle tersine çevirin! — Alt kabuğu var, — Yaklaştınız. Alt kabuğa birşey yapışmış, ne 0? — Fırının ismi yazılı bir kâğıt. O kâğıdı ekmeklen nasıl çıkarır. — Koparır atarım. — Ne vakit ? — Yemek yerken ağzıma gelir. — Hah işte. O kâğıdı fırıncılara be- | lediye koydurur. Ve biz de bir lokma ekmekle birlikte kâğıdı koparır, atarız. Yani dediğim gibi ekmeğimizin bir lokmasını her yemekte Belediye biz - den alır. — Ama bunun faydası var. Hangi fı rının ekmeği olduğunu anlayacağız, — Güzel, anladınız. Size: şimdiye kadar hangi fırını Belediyeye fena ek. mek pişirdiği için şikâyet ettiniz? — Hiç. — Öyleyse Belediyenin lokmamızı ağzımızdan almasının lüzumu var mı yok mu? Onu söyleyin! Trakya Eğitmenler Kursu hazırlandı Edirne ( Hususi ) — Karaağaçta | Gazi yatı okulundu nisanda açılacak retmenlerin bir kısmı bareket emrini almış ve okuldaki yerleri hazırlanmış- tar, Bu iş için Gazi yatı okulunun ya - nındaki küçük çiftlik, omakinelerile birlikte bir yil için kiraya bağlanmış ve parası Kültür Bakanlığından gelmiş tir, Fidancılık, aşıcılık ve di işleri vilâyet fidanlığından gösetrile - ceği gibi tavukçuluk, arıcılık, tavşan- alık ve ipek kozacılığı da Gazi yatı okulunda gösterilecektir. Alâkadarlar hazırlıklara hararetle devam etmekte- dirler, p L koza mektebi direktörü de ken- i kurs ve dersleri için hazırlık - ek ie i için hazırlık yap Kâhtada gizii âyin yapanlar, mahküm oldular Kâhta (Hususi) — Kurban bayra- mı gecesi kasaba halkından Şeyh Meh- met adındaki bir şahsın evinde tecem- mü ederek gizli âyin yapmaktan suçlu ve mevkuf yirmi iki kişinin muhake - meleri bitmiş ve Şeyh Mehmetle mü - ritleri, üçer ay hapse ve ellişer lira pa- ra cezasına mahküm edilmişlerdir. çalıp «ağzınızdaki Jbaıya maloldu! Çalışan kadınlar arasında : 5 Türkiyenin ilk kadın - eczacısı bayan Belkis “ Bir Ben neye hayatını anlatıyor b GR gün Adapazarındaydım eczaneye aksakallı ihtiyar bir köylü girdi boynuma sarıldı beni bir dede şafkatile öptü, sonra cebinden çıkardığı ellilik bir banknotu elime sıkıştırmak istedi. anlamadan şaşkın şaşkın bakıyordum. . Yazan: Peride Celâl — Lâleli camiinin karşısındaki cad- deyi tuttur. Biraz yürüdükten sonra karşına balıkçılar çıkacak. Onlardan hangisine sorsan gösterir sanal Tarifi dinleyip, caddeyi tuturuyo - rum, Fakat «biraz» değil, «bir çok» yürüdüğüm halde, ortada «bir çok» de- ği, bir tek baflıkçı bile görmiyorum. Bir yolcuya soruyorum: — Şa, diyor, i caddeye gi » rin, Yukarı doğru biraz çıkın, Orada sorun! “Tarifi dinleyip o caddeyi de tuttu - ruyorum. Fakat «biraz» değil, e«bir çok» yürüdüğüm halde, yol danışadak «bir çok» kimselere değil, bir tek in « sana bile rastlıyamıyorum. Bir evin kapısını çalıp, bir daha da - hışıyorüm. Kapıyı açan yaşli bayan: — Bu caddeyi bırakmayın! diyor. Ve ilâve ediyor: — Biraz ileride, karşına bir cami çı- kacak. Onu geçince, Bayan Belkisin ec- zanesini, elceğizinle koymuş gibi bu- Tursun evlâdım, Validenin öğüdünü de dinliyorum, ve tuttuğum caddeyi bırakmıyorum. Fakat «birazs değil, «bir çok» yürü - düğüm, bir değil, bir kaç cami geçti - ğim halde, Bayan Belkisin eczanesini, elceğizimle koymuş gibi bulamıyo - rum. Ve anlıyorum ki, ömürlerini ad - res aramakla geçiren bütün posta mü- vezzileri, sabırllik bakımmdan birer «Eyüp» türleri. «Danışmıyan yolu şaşmış. danışan dağı aşmış» derleri, Eğer kılavuzlar benimkiler gibi olursa, yol danışan öy- le dağı, tepeyi değil, ufacık bir toprak tümseğini bile aşamaz! Bayan Belkisin eczanesini buluncı - Ya kadar başıma gelenlerin hepsini yazmıya kalkışsam, onların sözlerine yer kalmıyacak. Eczaneyi bulmakla, o günkü kara çilem dolmamış olacak ki, Bayan Belkisin henüz gelmediğini söylediler. Ve eczane çırağı önde, ben arkada, Bayan Belkisin evine müte - veccihen, o hep «biraz» diye tarif edi- len ve bir türlü bitmek tükenmek bil- miyen yollara düştük. Gedikpaşa yo - kuşunun sonuna vardığımız zaman, yüzümün *erlerini olsun kuruturken kendi kendime: — Anlaşıldı... dedim, Bayan Belkis, | yaman bir spor meraklısı olacak! Yok-! olan eğitmenler kursuna memur öğ - | Sâ ortada bizimki gibi mesieğ! bir mec- jburiyet olmayınca, bu yokuş her gün İnilip çıkılmaz! Ve gülümsedim: — Vâkıi Bayan Belkisin bir husu - siyetini öğrendim amma, bana çok pa- ei Bayan Belkis, kumral, orta boylu, genç, ve uğrunda duyulan bu kadar meyvacılık | Yorgunluğu derhal unutturacak kadar İsevimli bir kadın. Maceramı dinleyin- ce: — Vah vah! diyor. Ve beni, bir Ef - Jâliahraer hemşiresi şefkatile rahat bir koltuğa yerleştirip büfeye doğru yü - rüyor! Kendi elile yaptığı nefis likörün da- mağıma yayılan lezzeti bana eksilen konuşma takatımı kazandırıyor. Ve Bayan Belkisten, sorabildiğim ilk sualin cevabını alıyorum: — Ben lisedeyken, mektebin sayılı edebiyat meraklılarındandım. Şürler, hikâyeler, nesirler, şarkılar yazar du - rurdum. Fakat bereket ki, bu hastalık- tan çabuk kurtuldum. çünkü insan ol- gunlaştıkça hayalperestlikter uzaklar şıyor. Ve kâfi derecede maddi düşün- mek kabiliyetine kavuşuyor. Beni edebiyat hastalığından kurta -| ren zeki ve kavrayışlı muhatab ran bu kabiliyete kavuşur kavuşmaz ilk işim, kazançlıeâ bir meslek tasarla: miya buşlamak oldu. Uzun tereddüt - Bir eczacı kadm larden, mukayeselerden sonra da ecsi cılığı seçtim. Liseden sonra, eczacı mektebine # rerken, bu mesleğin sevgisi içi öyle kökleşmişti ki, müdürün kırıcı sözleri bile beni bedbinleştir? * medi. O: 3 — Şimdi, diyordu, öyle eskisi gl değil, her diploma alana eczane agir mazlar... Eğer o zamana kadar, e028* neler tayin olunan mıktarı bulur €czahane açma imtiyazı alamazsan: yaparsın ? tai — Ben, bir imtiyaz alamadığı. dirde ne yapabileceğimi kestirebi değilim, Fakat buna rağmen, karari dan dönmeyi aklıma bile getirmedi Bu taannüdümde belki, memleketin “| kadın eczacısı olmak arzusunun d& © siri vardı! Bu şerefli arzusuna yedi yılda» ve ri kavuşmuş bulunan azimkâr mv v bımdan, mesleğinde karşılaştığı gi Tükleri öğrenmek istiyorum: — Çok tuhaflır! diye söze başlayıf gülümseyerek devam ediyor: — Her meslek; evvelâ gole ensii Bİ rünür. Ve bu cazibe yavaş yavaş vi vetini kaybeder. Ondan sonra dar rn leğin acı ve şikâyet uyandırıcı tar ii öze görünmeye başlar. Bende Mesleğim vg evvelâ güç ve tatsız göründü. B' bittabi, müdürümden bazı arda rımdan, ailemden, akrabalarımda'i ii lediğim bedbin edici sözlerin, aksi iy kinlerin de çok tesiri vardı. Hele iğ lomamı aldıktan sonra gittiğin “ğe yette karşılaştığım bir hâdise, ben: ha fazla inkisara uğrattı: İşe bir ortakla girişmiştim. Bu e” la, firmamız, ortağımın v& benii rımızdan, yani iki isimden müte“ pr ti, Fakat bugün vilâyetin sıhhıye5”» dense buna itiraz etli ve; > — İki isim olamaz... İki isin <9” sa, iki eczane sanılır! diye tutlirÜ Bu itirazın gayri kanuni oldi eğ isbat edinceye kadar akla karsy! ki tik, Halbuki ben, memleketin ilk çi dın eczacısına müşkülât değil, * uk gösterileceğini tahayyül etmişti Bu hayelimin yıkılışından doğt tarabı, bes unuttuğum hâdiseyi h9* tırladıkça ayni şiddetle duyarım. Fakat sonraları, hele bu ecrahani tek başıma sahip olduktan sonrö Se leğime o kadar bağlandım ki, ban! diği bu büyük ızlırabı bile ge Harekete hazırlanan dudakla b esli kıpırdanışından, soracağım sual mi nde aydınlık bir tebessüm b* y di: (Devamı 9 ncu sayfada)