4 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 15

4 Ocak 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— IKINCI & KISIM — Emma Cemilin elinden tutarak onu, loş koridorunsonuna doğru çekti ve yan taraftaki küçük kapıyı açarak içeri sürükledi. Cemilin hayretten birdenbire başı dönmüştü — Yaşa, FEmma.. al bir sir daha... Diyerek, bir kadeh konyak düha ver- mişti mrna, o konyağı da içerek kadehi| iade ederken; gözlerini sobanın mikası içinde parıldıyan alevlere dikmiş: — Ah, Cen imdadıma yetiştin. v Demişti. Cemil, yerine oturmuş; süküt ede- rek sözün arkasinı beklemişti. — Evet.. tam zamanında, imdadıma yetiştin... Öyle çetin bir mücadele i- çindeyim ki.x — Demek.. ki sana faydalı olabile- ceğim, Emma?.. — Ocoa!.. Buna hiç şüphe etmiyo- ylemesini bilir msün?.. allahi, şimdiye kadar hiç tecrü- be ehıwlım . bu gece, böyle bir tee-| rTübeye girişeceksin, — Çok lâzım mı?.. — Bütün işlerimiz, bu yalana bağlı. — Garib şey. — Garib değil, azizim. Mühi: mühim.. memleketin, ve milyonlarca kişinin istikbali, bu yalana bağlı. * — Ay, meraktan çatlıyacağım, Em- ma., bu; nasıl yalanmış, böyle?... — Senin için gayet basit ğimiz yerde, sadece benim söyledikle- rimi tasdik edeceksin. Sonra da şunu çıkarıp göstereceksin. Emma, son sözlerini söylerken, çan- tasını açmış.. içinden sımsıkı sarılmış küçük ve uzunca bir paket çıkarmış.. Cemile uzatmıştı. Kibarlardan ziyade kibarlık göster- mek isteyen Madam Anuşka, parmak- Tarının ucu ile kapıya bir kaç fiske in- dirmiş, ihtiyaten bir kaç saniye dışar- da beklemiş.. sonra içeri girip punç tepsisini masanın üzerine koyar koy - . Tam zamanında..| .. çok Gidece- kızağın kapısımı açmıştı. Emma, kızakçıya epeyce uzun bir şeyler söylemişti. Ve kizak; elektrik ışıkları altında, ayna gibi parlıyan buzlar üzerinde kayarken, atların boy- nundaki çıngıraklardan tatlı bir a « İbenk yükselmişti. Kızak, bir müddet büyük cadde - lerde kaydıktan sonra yan sokaklara sapmıştı. Ve, git gide bu sokaklar da darlaşmıştı. Kızak, yart karanlık bir sokağın ba- şında durur durmaz; Emma, — derhal yere atlamıştı. Kızakçının eline bir para uzatmış; hemen Cemilin koluna girerek: — Biraz çabuk. Diye fısıldamıştı. Bu dar ve tenha sokakta, âdeta ko- şar gibi ilerliyorlardı. Biraz sonra, büsbütün dar ve ka - ranlık bir'sokağa sapmışlardı. Bozuk kaldırımlar üzerinde sendeliyerek yü- Tümiye başlamışlardı. Emma, bir kapının önünde birden- bire durmuş; karanlıkta elini kapının İyan tarafına gezdirmiş, el yordamile İbulduğu ipin ucunu çekmişti. İçeride |küçük bir çıngırak sesi işitilmişti. Kar pı, sanki arkasında biri bekliyormuş gibi, derhal açılıvermişti. Basık tavanlı dar bir dehliz, küçük bir petrol lümbasile temvir edilmişti. — Bonsuvar, Teodort. — Bonsuvar matmazel, — Bakt. Kim geldi?.. Bir saattenberi işittiği ve gördüğü şeylerden dolayı zihni karma karışık olan Cemil; artık kendini zaptedeme- mişti: — Olur şey, deg-l Aleksiyef.. harp yaveri. Emma, eldivenli elini Cemilin ağ- zına kapıyarak: — Yavaş dostumt.. siz ha.. Dimitri Gran Dük hazretlerinin maz, gene etrafına bakınmıyarak oda-| — Dedikten sonra; yüzünü tekrar Teo- yı terketmişti. Emma, tekrar saate bakmıştı. Cemi- Tin verdiği punç fincanını alırken mı - rıldanmıştı: —— Aman, geç kalmıyalım; Hadi. sen, çarçabuk hazırlan. Ben de epey- ce isindim, Diye mırıldanmıştı. * . Sokak kapısından çıkarken Cemi - lin vücudu birdenbire şiddetle sarsıl - miş; birbirine çarpan dişlerinin ara - sından : — Vay canına.. bu, ne soğuk?.. Diye homurdanmıştı. Astragan — paktosunun — yakasını, kasketinin üstüne doğru kaldıran Em» ma, kısa bir kabkaha atmıştı. Ve Ce- milin koluna girerek, onu köşebaşın - daki bir. kızağa doğru sürüklemiye başlamıştı. İri gövdeli, uzun ve beyaz sakallı| kızakçı, bu bir çift müşteriyi görür görmez, gözletindeki kalın battani - yeyi bir tarafa atmış: yere sıçnyamk ı.—ık yiyecek ve alıma dı saman vırdı düm '—nnrı köye yollan- öTu ulaşırken sevi- niyordum, âd kâfi derecede korkutmuştu hani.. * kalesinde buldum. Goyaz - bilgiç, )ır'ı o’ mırıldandı. Sordum: Z— Peki onune lardı dersti en böyle bağlamış Bu sergüzeşt beni | dora çevirmişti: — Elbiseler. , matmazel, Odanızda. — Pekâlâ. Beş dakika bekle... Emma, Cemilin elinden tutarak © loş koridorun sonuna doğru çekmiş - ti. Ve yan taraftaki küçük bir kapıyı açarak Cemili içeri sürüklemişti. Hayretten başı dönen Cemil, bu minimini odaya sür'atli bir göz gez - dirmişti. Tavanı, uzun boylu bir ada - min başma değecek kadar alçak olan bu tavanın eşyası, şunlardan ibaretli: Köşede, boyaları dökülmüş demir bir karyola. Onun üzerinde, battaniye ile örtülmüş, eski bir yatak. Karyala- nin ayak ucunda, kapısı bir kaç ye - rinden çatlamış tahta bir dolap. Kar - şıda, bir masa, Masamın üstünde, çer. çevesinin yaldızı. kararmış bir ayna. Deliklerinden krvılcımlar görünen kü- İçük bir saç soba, Bu sobanın önünde de iki tahta iskemle. Masanm üstünde küçük bir peğrol lâmbası... (Arkası var) alayı ile kendi çadırına yollamışlardır. Nerede yaşadığını bilemezlerdi belki,, Lâkin, bu yerlilerin atları, talim ne - ticesi, öz yerlerini bellerler, ve nere - den bıraksanız, doğru ahıtlarına gelir- ler. Onun için de, onu öldürenler, böyle ata bağladıktan sonra, hayvanın kendi buyruğuna, sahibini kulübesine kadar uli acağını — bildirdiklerinden atı yollayıvermişler. Zaten yerltlerin şu meseli pek meşhurdur: eBırak! ölü, gitsin!, Den Karlos, mahmuz! lan birine piposünü vurarak, külünü silktikten sonra, işte hikâyem budur. Amma, is- ir. | ter İnanınız, ister inanmayınız.. dedi. yorum ki, bu yerliyi başka kabileden birisi öldürmüş, ve böyle bir cenaze Ve ben inandım, size de işittiğim gi- | bi anlattım.. Bu sefer de siz isterseniz. inamınız... İsterseniz umıymıı SON POSTA « Son Ponta » win Tarihi Tefrikası : Yazan : Celâl Ceny a Tunçayın gözleri kapalıydı. Yavaşyava konuşmıya başladı: “ - İnsan oğluna güvenilmez. Tanzerdemek beni unutt İ Tunçay inledi: — Rüya.. rüya bunların lıepsı... Beni aldatıyorlar. Kral Nabo bt deniyorsun. Kollarım neden kalkmıyor? Dızlerımde kuvvet yok, omuzlarım tu — Ben de onu Tanzerin zorla kapmak fikrinde değilim. Fakat, Tunçay uyandıktan sonra, bir körle karşılaşacak ve ondan nefret edecek - tir. Ve beni görünce, derhal kollarıma atılacaktır. — © da seni seviyor muydu? — Şüybesiz. Bürü ona' Sat versi — yında çok yardım ettim. Hastalandı.. dağdan iliç getirdim.. ksâlim gözdesi 'olduğu halde bana gizliden ğizliye ik tifat eder: «Sen çok merd bir askersin.. iyiliğini unutmıyacağımln derdi. * Tanzer sevgilisinin uyanmasını beklerken Nüraş yavaş yavaş yürüyerek Tan- zerin kapısı önünde durdu. O gün Tanzer, bir çocuğun yardımi- le, şehir dışında oturan Asu'lardan bi- rini görmeğe gitmişti. Tanzer bütün Asu'ları dolaşıyor, on- lardan ilâç ve yardım dileniyardu. Nâraş kapıyı açtı.. yavaşca içeriye girdi. Kapıyı tekrar kapadı. Tunçay tabutun Tanzerin sevgilisini getirdilerse, öylece yatıyordu. Nâraş, Elam savaşından döndüğü gündenberi Tunçayın yüzünü görme- mişti. O gün ilk defa genç kızın yanına sokuldu.. yüzündeki örtüyü açtı.. re killi sra nn Balin. Taünai?. Birdenbire tabutun içinde hafif bir kıpırdanma duyuldu.. Nâraş üirkek bir tavirİn Biraz geriye çekildi. Tünçay ardı sıra iki kere aksırdıktan sotra, dudaklarında hafif bir hareket belirdi, Tunçay acaba uyanacak mıydı? Nâraş: — Ayağım uğurlu geldi.. Diyerek seviniyordu. Tabutun içinde bir ölünün depren - mesinden daha korkunç olan bu hare « ket Nâzaşın itidal ve muhakemesini altüst etmişti. 'Tabuttan bafif, inca biz ses yüksek di: — Tanzer... Tawzer... 'Tunçay Tanzeri sayıklıyordu. Nâraş bu fırsattan istifade etmeyi ihmal etmedi.. o, bu güzel kızı şevme ge başlamıştı. — Tünçay uyandıktan sonra benim olmalıdır. Onu Tanzer gibi bir körün koynunda bırakmak deliliktir. Diyerek tekrar tabutun yanına s0 - kuldu: — Tanzer seni çoktan unuttu, Tun> çay! O şimdi uzaklarda, bir başka ka- dının koynunda yatıyor. Tunçayın gözleti Yavaş yavaş konuşmağa başlamış- &: — İnsan oğluna güvenilmez derler ama, ben Tanzere çak güvenmiştim. Demek o da umuttu beni? — Tanzer dünyanın en vefasız bir erkeğidir, yavrum! O çülde bir çingene kızile evlendi.. — Gözleri görüyor mu? — Hayır.. — Karısı benden güzel mi? — Evet.. — Fakat, neye yarar. Mademki dün- yayı görmüyor.. için güzel ile girkinin ne farkı var?! — O karısını çok seviyor. Artık onu unut, Tunçnyl onun elinden| — Nâraş.. Sumerli Karakartal... — Yalan söyleme! Nöraş Suz sa - rayına kolay kolay gelemez. — Gözlerini açarsan, Nâraşı kar - şında göreceksin! Burası Suz sarayı değil.. — Ben neredeyim şimdi..? — Sumerde.. kral Gudeanın sara - yındasınız! — Güudeanın sarayında mı?! — Evet.. seni Gudea kendi elile ge- tirdi buraya. — Rüya.. rüya bunların hepsi. Be- ni aldatıyorlar. Kral Nabo beni dene- mek için yeni bir tuzak kurmuş.. anlı- yorum, Fakat, kollarım neden kalk - mıiyor? Dizlerimde kuvvet yok.. omuz- larım tutuk.. sırtım ağrıyor.. midem kaburga kemiklerime yapışmış.. ağzım katran çanağına benziyor. Besbelli ben bir cezaya çarpılmışım. Göz kapnk!nn- mı açamıyorum, Beynimde müthiş bir uğultu var. Sen kimsin, haydi doğru|! söyle bana? — Dedim ya.. Nâraş.. seni çıldırası- ya seven Sumerli Nâraş... Dışarda ayak sesleri duyan — Nâraş yavaşca bir kenara sinmişti. Oda kapısı birdenbire açildı.. 'Tanzer yalmız olarak içeriye girdi.. Ve, Tanzer kapıyı kaparken Nüraş kimseye sezdirmeden, yavaşca odadan çıkıp gitti. Tunçay hâlâ sayıklar gibi yavaş ya- vaş konuşuyordu: — Demek ben şimdi Sumer kralının sarayındayım, öyle mi? 'Tanzer birdenbire şaşaladı.. sevinç inde çırpınarak, yere eğili sürüne sürüne tabutun yanına gitti: — Evet Tunçayım, şimdi —Ur'da, Gudeanin sarayında bulunuyorsun! ve neş'e Bir Doktorun Günlük Notlarından Uyuz Uyuz Sarcopte denilen gözle görülemiye. cek derecede küçük tufeyli bir haşerenin sirayetinden ileri gelir. İlk oturduğu yür parmak uralarındadır. Oralarda beşerenin altında kendisine â- deta bir dehliz açar ve kanı emerek Ço- falır durur ve bütün vücuda yayılır. Uyuz kaşıntısı meşhurdur. Çok müz'içlir, Güneş kavuştuktan sonra kaşınma âr - tar. Geceleri çoktur. Gündüzleri azalır. Pazartesi © Parmak aralarında kırmızı hatlar uyu - || zan başlıca afâmetidir. Fakat bu temiz || olantarda mor görülür. Uyuzun bacak - larda, bileklerde ve göğüsteki kaşıntısı daka bürizdir. Yüzde ve saçlarda uyuz kaşıntısı biç al- maz. Uyuz çok saridir. Az samanda bir alleyi, bir mektebi, bir kışlayı sarar, tedari içi || © zaman müşkülleşir. İlâcı arab sabucu e kükürt merhemidir. Dört günde iyileşir. Hamam yapılır ;tepe- || den tırsağa yeni çamaşır giyinmek 1â - zımdır. Bötün yatak ve giyim eşyası etü- de temizlenir ve böylece hastalıktan kur- || tuluruz. Ancak bu tedavi ve dezenfeksi- yon tamam yapılmıyan bazı yerlerde u - yurun aylarca devam ettii vâkidir. O za- man diğer mikroblar da işe karışarak hü- tün cild yara ve çıban içinde kalır. —HH——————— (* Bü notları kesip saklayınız, yahut bir afbüme yapeştırıp kolleksiyon yapınır. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor [ Tanzer sevâncinden çıldıra — Ah, sevgilim konuşuyor.. Diyerek ellerini Tunçayın al! gezdirmeğe başladı: — Tunçay.. Tunçay..! Gözlerii bak, karşında Fim var? Günlerdi başı ucunda bekliyen Tanzer zünden ne hale girdi.. görüyor # sun? — ÜAdik lt FeKMll şrmdaki yalancıları görüyorum. den Ne çabuk geldin buraya? Biral ce bir çingene karısının koynundaA tıyordun.. şimdi Ur sarayına mi din? Haydi, yalancı, hilekâr lar! Benimle alay mı ediyol! Kral Naba'nun işkenceleri yeu:nîş muş gibi, şimdi de alay.. öyle mil (Arkası Ç ge RADY Bugünkü Progrı 4 İkincikânan 1937 İSTANBUL Özte neşriyatı: 1230: Plâkla 'Türk musikisi. 12.50: dis, 1305: Plâkla hafif müzik. 18.25: telif plâk neşriyatı. Akşam meşriyatı: 17: İnkalâb dersleri: Üniversiteden Mahmut Esat Bozkürt tarafından. # Plâkla dans musikisi, 19.30: Çocuklara sal: İ. Galib tarafından. 20: Rıfat ve daşları tarafından Türk müusikisi ve halk kıları. 20.30: Safiye ve arkadaşları dan Türk musikisi ve balk şarkıları. at Ayarı :Şehir Tiyatrosu dram kısımi * “ “|fmdan bir temsil 20: Ajans ve baraa leri. 22.30: Plâkla sololar. Yarınki program 5 İkincikânun 1937 İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla TTürk musikisi. 1250 F0 17: İnlelâb dınl:n Üntveniteden # len, Mahmut Esat Bozkuri tarafydan- İ Plâkla dans musikisi. 1930: Konföçall Bsat Reşit tarafından. 20: Vodla Rıza kadaşları tarafından Türk musikisi garkıları. 20:30: Cemal Kâümll ve arki tarafından 'Türk musikisi ve hafk şaf Ti: Saat üyarı: Şehir Tiyatrasu öperet tarafından bir temsil. 22: Ajans ve b İbarleri. 22.30: Plâkla sololar. Nöbetci Eczaneler Bu gece möbetçi olan eczaneler dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda : (Şeref). Alemdarda * " sad). Bakırköyünde : (ENAD. Be; (Asador Vahram). Eminönünde * Necati). Penerde : (Hüsameddin). F gümrükte: (Kemal), Küçükpazarda” gati). Samatyada : (Teofilos). $ ninde : (A, Hamdi). Şehaadebi Üzamdi) . Beyoğlu cihelindekiler: Galatada : (Yiçopulo). Hasköyde but), Kasımpaşada : (Vasıf). Ma hiyede : (Matkoviç, Döngopulo), & (Pe Taksimde: (Komul Rebul Üsküdar - Kadıköy ve Adalardak$ Büyükadadı naş). Kudıköy üt det). Kadiköy Söğütlüçeşmede * Osman). Üsküdar İskelebaşında kez). ,i ti

Bu sayıdan diğer sayfalar: