Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
* Son Posta ,, nın siyasi tefrikası : 20 - İTİHAD e TARAKK ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin GBirgen G İDEONSENE a GĞ GG z — SON POSTA İttihatcılar birdenbire ön plâna ' çıkmak istemiyorlardı 4 HüSeyin Hilmi Paşa, — kabinesinin âzalarını hep yetişmiş ve o zamanın ıstılâhınca Üdevrisabık » Zzamanında - mertebe merte_be yükselmiş _“ Paşa ,, lardan ve « Beyefendi Hazretlerinden ,, seçerdi. İkinci — derecede - Kâmil Paşa © | alarda gözden düşmüş vezirlerden | l'ı bulunuyordu. Abdülhamidin gö- * ıı.ı.nde" düşmüş olmak ta o tarihlerde leuy“k meziyetlerden biri sayılırdı. i k.ozdeh düşmenin sebebini. aramak | Msenin hatırına gelmezdi. | ecede, Kâmil Paşa az söz söyler bir “tiyardı. Bu da onun derin bir adam olduğuna alâmetti. Az söz söylemek, Ş eselâ, söyliyecek sözü olamamaktan |>ret gelebilirdi; fakat, bunu da dü-| | | Mmeğe pek lüzum yoktu. Onun- ya- DS mucibesi yalnız bir duygudan, _“ ir histen ibaret olan bu ga.rip kanaat, hugîünmaamın sebebi oldu, O zaman Bi 8arip insanlardık! Bir ayağı çukur- Rolan böyle bir adam ne yapılabilirdi) ı k.i"“'l Paşaya teveccühün son ve hep- Haden mühim bir sebebi daha vardı: hâiliz siyasetine taraftarlığı! Madem Abdülhamidin her yaptığı fena idi li Mmadem ki Abdülhamit Almanya ile Sosttu, şu halde Kâmil Paşa da bir İn- Eh—’- dostu olarak en mühim adam o - Yordu! Fakat, biraz sonra gördüm ki w Kârni] Paşa meşrutiyetin düşmanı, A_'bdül—hami&n de dostudur. Hattâ İn- | Nterenğn de belki lüzumundan fazla Sostu idi, Hüseyin Hilmi Paşanın — Sadrazamlığı Kâmil Paşa hükümeti, 31 marttan el, memleketin büyük bir fikir a - " isi ve bilhassa sözün ayağa düş- ; ::î hâdisesi içinde bulunduğu sıra- | d'ğ' Zaman evvelce «Vilâyatı selâse» , "f“fettişl ümümisi olarak Selânikte, |, . *ten daha hürriyetperverane — bir | :Hm yapmış olan Hüseyin Hilmi Pa- kulıntıra geldi. Bu, evvelkilere nis - liş daha genç, daha gürültülü, İtti- Ultu Ve terakkiye daha yakın ve meş- | h;;lyhet prensiplerine karşı daha mü - Sak, efkârı umumiye denilen ve o za- îî bizde pek tuhaf bir mantığı olan Ünee bu adamcağız için büyük bir ku- " buluyordu: «— Düz taban mıdır, Pdir> diyorlardı, muvaffakıyetsiz, Öeneti bir adamdır!» mNitekim. bilâhare 31 mart hâdisesi p, Va gelince, bunu Hüseyin Hilmi h;]:'luu düz tabanlığına atfedenler 'N&çok oldu! O zaman pek az insan :;e!enmetıizlik'le değit, bunları idare t&l_âahilî kanunlarla idare edildiğini H'ı!nr edebilsin. Hakikaten, Hüseyin Yü i Paşanın talihi pek iyi görünmü - “].ı:hl- Ancak, on sene içinde bir tek lö' N talihli sadrâzam çıkmadığına Ve:e bu işlerde talihten başka bir kuv- en . Tamak lâzım geldiğini sonraları | TI umumiye yavaş yavaş öğren » Siğ olsa gerektir. " Nazırlar nasıl seçilirdi azırların intihabına gelince, bun- (8 da meşrutiyet usuüllerine göre İP garip ölçüler vardı. Kâmil Pa - Fi leı,da’ Hüseyin Hilmi paşa da kabine- a CÜN âzalarını hep yetişmiş, ve ?amzamümn ıstılahınca — «devri sabık» Mi anında mertebe merttebe yüksel - | retle“_Paşa» lardan ve «beyefendi haz- bir 7D nden seçerlerdi. Seçerlerken Sözile İttihat ve Terakkiye, diğeri- Gde * vükelânın mümkün mertebe M, ! sabık» pisliklerine karışmamış Lıa“lardan olmalarına bakarlardı. düştü. Yerine gelecek biri aran-| ki, bu hâdiselerin şeametlilik ve- Üçüncü n bir «pirisiyaset) olduğuna -dair | * *ta umumi bir kanaat vardı. Es -| : Paşaya önceleri hayli ümitler ; Mebusan meclisinde bir koridor Bunlar arasında takip edilecek siya - set hususunda uzun boylu fikir mü- tabakatlarına bakmıya lüzum görül - mez, bir sadrâzamın tesbit ve bunun İttihat ve Terakki tarafından kabul e - dilmesi bir kabine listesinin derhal meydana gelmesi için kâfi olurdu. İn- kılâbın meydana çıkardığı yeni adam- lar hükümete girmiyorlardı. Eskiler - den ise kime bir nezaret sandalyesi teklifnedilsera hemen oraya oturmıya hazir:bulunuyordu. Bunlar sandalye.- ye otururlar, sonra merkezi umumi onlara bazı ilhamlar yapar, onlar da, yarı şanladıkları bu ilhamlarla — işleri yoluna koymıya çalışırlardı. Bununla beraber - ikinci Hilmi Paşa kabinesinden itibaren in- kılâba ve İttihat ve Terakkiye daha yakın yeni yeni şahsiyetler kabineye girmeğe başladılar. Mahmut Şevket Paşa, Emrullah Efendi, Talât, Cavit, Hacı Âdil, Babanzade, Enver ve ilh... Fakat, bütün bu işler yavaş yavaş giti- ti. Yavaş yavaş hükümetlerin teşkili esnasında takip edilecek siyaset hak- kında müzakereler de yapılmak usulü teessüs ediyordu. Meselâ, Hakkı Pa- şa, kabine teşkili için sefir olduğu, Ro- madan İstanbula geldiği zaman, ka - bine teşkilini kat'i surette deruhte et- miş değildi. Sirkeci rıhtımına ayak ba- sarken «adli ihsan» diye bir siya - set şiarı ortaya attı ve sonra bu şiarı o günkü siyasetin esası olarak kabul ederek onun üzerine bir taraftan mer- kezi umumi ve bir taraftan da seçece- ği nazırlarla müzakere yaptı. Yeni un- surlara, gençlere nezaretler teklif et- ti. Galiba, Türkiyede meşrutiyet u - sullerine göre kabine yapmak ve ay- ni usuüllere mümkün mertebe Triayet - kâr olarak hükümet yapan ilk sadrâ - zam - ve o zamana kadar gelenlerin en genci - Hakkı Paşa idi. Fakat, ©o da akayıtsızlık» ve «geniş karınlılık» la itham edilirdi. ' Hakkı Paşa kabinesi İbrahim Hakkı ve Küçük Said pa - şaların kabineleri zamanında İttihat ve Terakki, dahili siyaset bakımından iş- leri daha güzel tutmuş görünüyordu. Hükümeti tedricen ve cesaret edebil - dikleri kadar sür'atle gençleştiriyorlar, milleti meşrutiyete hazırlamak için cidden büyük bir terbiye hamlesi ya - pıyorlardı. Ruh itibarile değilse bile, şekil ve kıyafet bakımından memle - kette meşrutiyet var denebilirdi. Her iki paşa da kabinelerini teşkil ederler- |lekten yetişmişlerden, Hüseyin | — rizm merasimine riayet ediyorlar, her ikisi de meşrütiyeti sıkı tutmak husu - sunda itinakâr, fakat eski devirden ge-| len menfaatleri bozulduğu için muha - lefete güzel bir tarla teşkil eden unsur- lara karşı yumuşak ve insaflı davranı- yorlardı. Bu devirde hükümet teşkil edilirken her defasında hükümetin biraz daha ittihatcılaştırılmasına dikkat edilirdi. Bunun için İttihat ve Terakki, kendi- sine doğrudan doğruya mensub genç ve yeni unsurlardan hangilerini kabi - neye koyacaksa evvelâ buna dikkat e- der, sonra da aradaki boşlukları, mes- yahud onlara yakm o]anlardan do]durmı*ya gıderdı Bunların şahsen mümkün mertebe kuvvetli olmalarına ve İttihat ve Te - rakkiye karşı hiç olmazsa mülâyim büu- lunmalarına ehemmiyet verilirdi. Mahmut Şevket Paşanın idaresi Mahmud Şevket paşa kabinesi hü - kümeti İttihat ve Terakkiye bir adım daha yaklaştırmış oldu. Hem sadrâ - zamlığı, hem de harbiye nezaretini a- lan Mahmut Şevket paşa, İttihat ve Te- rakkinin erkânından olmamakla bera- ber daha ilk zamanlarda cemiyet tara- fını iltizam etmiş, sonra da hareket or- dusunun başına geçerek cemiyetle a - çıktan açığa birleşmişti. Bunun için o- nuün kabinesine artık bir İttihat ve Te- rakki hükümeti gözile bakmak câiz o- labilirdi. Fakat, cemiyetin hükümete. daha hâkim ve daha sahib bir halde girmesi, ancak Said Halim paşa hükümeti ile başlar, (Arkası var) Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğ:undm çok kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tıraş eder. Dünyanın en küvvetli ve hassas mikröskop âletile müker- rer surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynını yapa- maz. Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş biçağı ra - kiplerini şaşırtmiş ve her tıraş biça- ğı fabrikası paslanmaz yapmak iste- miştir. Fakat bu iş kolay olmadığın- dan hiçbir fabrika muvaffak olama- mıştır. Yalnız Almanyada Fazan ve Türkiyede yalnız Hasan tıraş bıça- &ı muvaffak olabilmiştir. Mutlaka Hasan markasını arayınız; israr e- diniz. Fiatı: Paslanmaz Hasan Traş B biçağı 10 adedi 50 kuruşa. Hasan Traş bıçağı 10 adedi 35 kuruşa. Ha- san deposu: Ankara, İstanbul, Bey- oğlu. keti bir dereceye kadar- parlmanta -| T Hikâye Aşk çiçeği ar F Lübnan hikâyesi Margrit, kendisini beğenmiş, garip ve hercai bir kadındı. Buna rağmen uy- sal bir hali vardı; ve sanki usta bir ressamın retüşile bütün kusurları ör- tülüyordu. Uzun. ve kivrak bir en - damı, ve şarap gibi mestedici parlak gözleri, görenleri cezbederdi. 'Ona meftun olanlar o kadar çoktu, ki he- men hepsi bir Buda heykelinin etra - fındaki buhurdanlar gibi onu sararlar- dı.. Yusuf, onu her gördükçe, gözlerini kendisine çekmek için elinden geleni yapıyor ve her şeye teşebbüs ediyor - du. Fakat ne yaptıysa nafile.. Bununla beraber böyle bir kadın için kendisini feda etmesi de doğru bir hareket sayı- | lamazdı. * Yaz gelince, Margrit sayfiye olarak Falüğa (*) yı seçti. Şimdi, orada et - rafındaki erkekler arasında, yanan kalblerin muhiti içinde bir alev gibi ya- nıyordu. Yusuf ta, onu Falüğaya kadar takip etmekte gecikmedi. Onun güzelliğine doğru akan aşk sellerine bizzat ken - disi de şahit oldu. Margriti, bir âşık - lar ordusunun ihata eylediğini gör - dükçe için için kıvranıyordu. Bir gün, bir sürü genç kadın ve erkekle birlikte Hammânâ çağlıyan - larımı gezerken köpüren suların ya - nıbaşında ve yarın başlangıcında, gü- zel ve parlak bir taş Margritin gözüne ilişti. O vakit genç kadın oraya doğru bakarak: — Ben cesur insanları ne kadar se - verim.. diye bağırdı.. Bu sözü duyan Yusuf hemen yan - larından ayrılarak sulara doğru iler - ledi. Hayatını tehlikeye koyarak sev - gilisinin arzuladığı taşı almağa mu - vaffak oldu. Yaptığı bu hareketle, sev- gilisini memnun edeceğini düşünüyor ve gurur duyuyordu. Nâkili: Faik BERCMEN —- Maâ!ef—te[. azizim, seninle oynıyar mıyacağım, Hasta gibisin... Diyerek onu bıraktı ve başka bir © cin kollarına atıldi.. * Bir sabah... Güneş, Falüğanın üze - rine ışıiklarını, tatlı bir tebessüm gibi yayıyor ve çam dallarını zümrüt gibi parlatıyordu.. | Margrit gene coşmuştu. Dağın etek- lerini kucaklıyan çamlara bakarak söylendi: — Aman çam ağaçları ne güzel pı - rıldıyor. Onların güzel kokularını kok- lamak için körpe bir dal olsa... Yusuf hemen dağa doğru tırmanma- ga başladı. Oradan sevgilisinin istedi- ği dalı koparacak getirecekti. Fakat da- Pis ha ilk çam ağacına yaklaşmıştı ki, aya- ği kaydı ve müvazenesini kaybederek uçuruma doğru uçtu., Bir tesadüf eseri vadideki köylülerden biri onu kurta - rarak küçük evine götürdü. Kendisine geldiği zaman Yusuf, ken-, dini fakir, fakat temiz bir yatakta bul- du. Her tarafında sargılar vardi. Yaniı başında da ev sahibinin kızı, müşfik ve tatlı nazarlarla ona bakıyordu. Yusuf kımildanmak istedi, genç kız hemen a- Hılarak: — Aman sakın, diye bağırdı. Kımıl- danmayın... Evet dünyada müşfik ve iyi kadınlar vardı henüz. Yusuf tekrar gözlerini yumdu; fi kirlerini toplamağa çalıştı. Bu sırada alnında yumuşak ve ılık bir elin gezin- diğini hissetti. Fakat davranamıyordu. Yatağın yanında çam dalı duruyor- du, Bü dalı onun avucunda bulmuşlar- dı. Yapraklar kanlıydı. Tekrar kendine geldiği vakit genç kız ona dalı göstererek: — Bu sizin kanınızdır, dedi. Belki görmek istersiniz diye saklamıştım. Yusuf kekeliyerek: — Teşekkür ederim, dedi. Margrit taşı alırken, kimseye nasipl Bir kaç gün geçince Margrit onu; olmıyan elini de - - - yoklamağa gel - likanlıya, mükâ- Yarmki nushamızda ! di; kendisini ©o fat olarak öptür - n fakir evde görün- dü. ba öi ce bağırdı: Fakat taşı evi - Öıum kutusu — Neden bu rip — çevirdikten rada kalıyorsun” sonra — Mmüstehzi « - A * Sana bir otomo - biLişilü riüya Çeviren: İsmet Hulüsi İ yolliğalrr ö fırlatıverdi. Bu otele gel... Hem vaziyet karşısında zavallı Yusuf sarar- dı, Yüreği için için ağrıdı, sızladı. San- ki içinde bir şey kırılmış ve çatlamıştı. Akşam, döndükleri vakit, delikanlı otelin salonunda bir köşeye çekildi. | Sevgilisini tetkike koyuldu. ÖOnu gene çok güzel, fakat çok fettan buluyordu. Cazbant çaldıkça bir gencin kolların - dan diğerine atılarak dansediyordu. Bir defacık olsun onu aramıyordu. Ne- den sonra bir aralık, Margrit Yusufu hatırladı ve yanına gelerek sordu!: — Niçin dansetmiyorsun? — Muztaribim biraz.. Fakat seni dü- şününce bü ıztırabım azalıyor., — Bak ne güzel bir tango, Haydi | kalk z Tatlı bir ümide kapılan delikanlı he- men yerinden fırladı. Lâkin iki dakika geçmeden Margrit: (*) Lübnanda bir sayfiye, orada seni sık sık görürüz.. Yusuf cevap vermedi. Onun hakir gördüğü fakir, fakat şefkat ve temizlik dolu evde kaldı. Ve nekahat devresini mümkün mertebe uzatmağa çalıştı. Bir gün küçük evin bahçesinde do- laşırken kendisinde yeni bir hayatın başladığını hisseder gibi oldu. Kendi - sini tütamıyarak cebinde sakladığı çam dalını çıkardı. Yanında duran genç kı- za onu uzatarak: — Bunu al, dedi, ben sevdiğim bir kadın için bunu koparmağa gitmiştim.. Sana onu aşkımın, kanla bulaşık, çiçe- ği olarak veriyorum. r Genç kız birden kızardı. Ve bir telâ kelime söylemeden dalı alıp dudakla« rına götürdü. İ Fakat Yusuf, dalı onun dudakların- dan yavaşça çekti, genç kızın dudak « Tarını değdirdiği yere izdivaçlarının mukaddemesi olan ilk buseyi koydu. | İstanbul Belediyesi İlânları | Bir metre murabbama 4 lirırhymet ;ıhmm olunan Aksaray yangın ye- finde 63 üncü adada bir metre yüzlü 22 metre 44 santim murabbaı arsa sa- tılmak üzere açık arttırmaya konulmuştur. Şartnamesi Levazım Müdürlü- bile beraber (bir gün evveline kadar ilk teminatın yatırılması daha muva- fık olacağı) 5/11/936 perşembe günü saat 14 de Daimi Encümende bu- lunmalıdırlar. (B.) (2359) * * İnkılâp müzesinde bulunan 5000 tane ciltsiz kitabın teclidi açık eksilt- meye Imnulniuçlur. Bu kitapların ciltlenmesine lunmuştur. Şartnamesi Levazım Müdürlüği Hra 75 kuruşluk ilk teminat makbuz veya perşembe günü saat 14 de Daimi Encümende * 1450 lira bedel tahmin o- mektubile beraber 5/11/936 bulunmalıdırlar. (B) (2366) * ğaç müessesesine lüzumu olan muhtelif boyda kereste açık ek- ııltnîuîgı.ıçnde isteklisi bulunmadığından pazarlığa çevrilmiştir. Bu k_eres- telerin hepsine 564 lira 20 kuruş fiyat tahmin olunmuştur. Şartnamesi Le- wazım Müdürlüğünde görülebilir. İstekli olanlar 42 lira 32 kuruşluk ilk te- minat makbuz veya mektubile beraber 9/11/936 pazartesi günü saat 14., de Daimi Encümende bulunmalıdırlar. (2480)