Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
K Çarreaerr ua çi - Bj _ —_'*——;T*ı.'r'r S e— FAOT . L - .ı mile aklımda kalmamış.. -hangi biri kakın?.. Malüm ya?.. “Şunun şurasında, L İSREAİ l4 VSaryfı Hekmetin | GİBALİ ZİNDANLARI Maceraları : Son Posta'nın zabıta romanı: 100 — Evet.. hatırlıyorum. Fakat tama- . A, efendim; Kaca İstanbulgun umuru, bizim üzerimizde. sabahtan akşama “ikadar ne derdler dinlediğimizi biliyor- “sun, Sâyei şâhânede.. bugüne bugün, — koskoca bir zapiiye müşiriyiz. Sırt- “mıza, Ayasofya camisinin kubbesin - den ağır bir vazife yüklenmişiz... Bu dolab, kolay dönmez... Benim gibi şu köşeye oturup da, suya sabuna dokun- — madan bu işleri çeviren biri varsa, or- taya çıksın. Alimallah, şöylece alnını -Haa.. şu, senin söylediklerine... - kika söylemişsindir. Söz, nereye gelecekti?.. Filha- kesreti karışlarım... Fakat.. ! meşguliyetten, ya kulağıma girmemiş- : tir. Yahud kâi, unutuluvermiştir. Benim 'aklım, bakkal defteri değil, ya... Eh, — mademki, bu meselede alâkadar o - lanlar ele geçirilmiştir. Ve, curnalları — da tanzim edilmiştir. Veriverin, zaptiye |- divanına... — Başüstüne, efendimiz. İrade bu- yurursunuz... Ancak, meselenin bazı mühim noktaları var. Onlar hakkın - - da da iradei devletinizi almak isterim. Müşir paşa, serhademenin, gümüş - tepsi üzerinde, altın zarf içinde fağfu- dı. . men, © ya; iradei seniye, bu merkezde ri fincanla getirdiği hâlis Yemen kah- vesinden höpürtülü iki yudum çektik- ten sonra, istizah etmişti: — Ne gibi?.. — Efendimiz!.. Bu azılı cânileri ele geçirmek o kadar kolay olmadı... Gâ- vur Mehmet kulunuz, ağırca yaralı. Fenerdeki Rum İspitalyasına yatırıl - — Yaaa?.. Allah, şifa versin... A- man, yaraları iyi olur olmaz, onu he- aşırın... Mademki iş bitmiştir. Doğruca, geldiği yere gitsin... Malüm . Baş- "ka?.. M — Dört tane de maktul var, efendi- T miz. K lanlar Bamdari — Ffendimiz!.. Bunlardan biri, def-. ci İbo denilen bir çingene... Bu çinge- © me, 'bu azılı katillerin kumpanyasına © dahil. Fakat, her nedense aralarında çingeneyi bir sırığa bağlamışlar.. altına * da bir ateş yakmışlar.. o ateşin üstün- de, çevire çevire kızartmışlar. — Sübhanallah.. bir yaşıma daha — girdim. Sunun şurasında, dört senedir, sâyei şâhânede zaptiye müşirliği ede- rim.. böyle bir vukuâtı ne gördüm, ne işittim. Meğer şu köhne dünyada, ne- ler olub bitermiş... Şimdi o herif öl - müş mü?.. — Ölmez olur mu hiç, efendimiz. Ateşin üstünde kavrula kavrula, bir deri bir kemik kesilmiş. —Allah, Allah... Meğer bu herif- ler hakikaten katı yürekli cânilermiş... Ne ise, şimdi bu bahsi geçelim. Öteki maktuller kim?.. — Efendimiz!. Bunlardan birine, Kaptan Mihaloviç derler... Mâlümu devletiniz.. hani, bir zamanlar, (Kara- yürek çetesi) diye İtalyanlardan, Ka- radağlılardan, Hırvatlardan mürekkeb bir çete türemisti. Bunlar; Galatkyı, Beyoğlunu haraca kestikten — sonra, Arnavutköy taş ocaklarında — Evet.. evet.. akhma geldi... Hep birden, o taş ocaklarına gitmiş.. sâyei şâhânede hepsini tepelemiştik, — İçlerinden ele geçenler, affı şâ - hâneye mazhar olmuşlardı. İşte, onlar- ıııııı — dan biri de bu Kaptan Mihaloviç'di. O zamandanberi, güya bu gibi işlerden * el çekmiş.. Lonca taraflarına çekilmiş- ti. Halbuki; meğerse, o zamandanberi gene bazı cinayetler irtikâb etmiş... İşte, katledilenlerden biri de, bu... Zaptiye müşiri, birdenbire sıçradı: — Aman, molla.. ne söylüyorsun?. Bu herif, teb'adandır (1)... Eyvaaah. (D O tarihte, ccnehi tebaasından 0- lanîam 'bepmıe birden — (tebaadan) lıüyük bir ımliyui. Başımıza iş çıktı desene... Hadi baka - lım. Şimdi, Moskof elçisine cevab bu- lalım... Bir Karadağlıya, kaşın üs - tünde gözün var, dedin mi, herifler so- luğu, sarayda alıyorlar... Ah, çocuk - lar, ah.. siz, adam olmazsınız. Kaş ya- payım derken, göz çıkarırsınız. Teb'a- dan olanların üstlerine, pek o kadar varmayın, diye; ben size bin kere ten- bih etmiyor muyum?.. Hüsnü bey; zaptiye müşirinin söy- lediklerini sanki evvelden tahmin et - dan sonra, soğuk kanlılıkla cevab ver- mişti: — Hakkı devletiniz var, paşa haz - retleri... Ancak, müsaade buyurursa- nız arzedeyim... Evvelâ, gerek bu Kaptan Mihaloviç, gerek onun arka - ler. Her ikisi de Hırvattır. AWSW!'YS teb'asındandır. — Daha fena, yaaa... Avusturya se- firine meram anlatmak kolay mı. Hem de, baksana; bir kişi de değil.. iki ki- oldu, filân diye, yalvarır yakarır elçi beyi kandırırdık. Hüsnü bey, gene büyük bir sabır ve tevekkülle cevab verdi: — Efendimizl.. Bunlara hiç hâcet yok. Göreceksiniz ki, bu işe elçi bey de memnun olacaktır. —N — Şunun için ki efendim; bu adam- lar, o prenses Şima denilen kadını ka- çırıb İstanbula getiren.. Ayvansaray - daki Cinevizlerden kalma zindanlara hapseden.. o zavallı kadını orada ber - bad ve perişan eden kemancı Fernan - dez denilen adamın şerikleridir... Şim- di bu kadım, sağ selâmet ele geçiril - miş.. bu cânilerin elinden halâs edil - miştir. Bunun için de, hem şevketme- âb efendimize.. hem de zâti devleti - nize, beş vakitte dua etmektedir... E, retle halâs bulması, Avusturya devle- tini çok memnun edecektir. Eğer bu câniler, diri diri ele geçirilib de Avus-! hiç şüphesiz ki onlar da asarlardı... Ne kalamak istedik. Fakat, bize ateş etti- ler. Hattâ, bir arkadaşımızı da yaralı- yarak ölüm haline getirdiler. Eh.. can, rafından verilmiş kanun, nizam var. Biz de o nizam mucibince mukabele et- tik. Her üçünü de ölü olarak ele ge - çirdik... Ya, böylece ele geçiremese - dik de, krahın akrabasından olan o ka- seydik.. sonra halimiz nice olurdu, pa- şa hazretleri?. Zaptiye müşiri, birdenbire yumuşa- miştiı. Geniş bir nefes almıştı. — Hah, şöyle... İşin, tatlı tarafı da var, desene, Hüsnü bey, vâkıa hâdisenin şeklini biraz değiştirmişti. Fakat bu da, basit ve muhakemesi kıt olan zaptiye müşi- rini yola getirmek içindi. Hüsnü bey, vaziyeti istediği şekle getirdikten son- ra, sözüne devam etti: — Bâhusus, kadıncağızın elinden alınan elmasların yerleri de tamamile ele geçireceğimizi zannediyoruz. — Yaa?.. Hadi, göreyim sizi. — Yalnız bir mesele var, efendi - miz... gene, Avusturya teb'asından bir Zaten işi gücü de, bu gibi işlere yatak- lık yapmaktır. Şimdi, bu adamı da tev- kif edeceğiz. Ve evi ile mağazasında taharriyat icra edeceğiz. Onun için. Avusturya sefaretine müracaat ederek usulen bize bir adam verilmesini rica| edeceğiz. Bunun için efendimizden is- tirhamda bulunacağım. K (Arkası var) miş gibi ,sükünetle dinlemişti. Ve on- daşı Petri çorbacı; Karadağlı değildir- şi... Eğer bir kişi olsaydı; bir yanlışlık |muhalif geçinenlerin sinirlerini teskin malümu devletiniz bu kadının bu su-i; yapalım, biz hepsini de sağ olarak ya-| cümleden aziz. Elimizde de devlet ta-| keşfedildi. Şimdi; bunları da kâmilen | vf ver, Bu işde, o Öü Mölkedeede |- ” SON POSTA —— Son Posta'nın siyasi tefrikası * İttihatçılar Devrmde 4 MUHALEFET <$ Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? — ğa Katil, kimdi?. Tahkikat memurları, bu suale şahsı meçhul demişlerdi. Halb muhalifler, buna hep bir ağızdan, bir tek kelime ile cevap vermişlerdi: Cemiy ıı . .' . 5 Yazan: Ziya Bunlara karşı, iki kelime ile olsun, müdafaada bulunmıya özenmiyordu. Bu da, müdrik ve münevver zümrenin, haklı olarak ınfıalme sebebiyet veri- yordu. (Tanin) gazetesi de kendisini bi - raz kanunun fevkinde — görüyordu... Meselâ; o sırada (Millet) gazetesinin başmuharrirliğini yapan (Avukat Hay- dar Rıfat bey) ile Tanin arasında bir münakaşa zuhur etmişti. Bu münaka- şada, haysiyeti ihlâl edildiğine hükme- den Haydar Rıfat bey Tanin başmu - harriri Hüseyin Cahid bey aleyhine i- kamei dava etmişti. Cereyan eden mu- hakeme neticesinde, Hüseyin Cahid bey (yarım altın) cezaya mahküm e- (Tanin); bu meselede hakkında mü - talea beyan ederken: (Öyle ise; Arab İzzetler, Başkâtib Kara Tahsinler, Üfürükcü Ebülhüda- lar ne duruyorlar?. Niçin dava etmi - yorlar?.. Bu kanun, onları da himaye eder.) Demişti. Bu kabil münakaşalar, benn de böy- lece uzayıp gidecekti. Fakat; İstanbu - lun en büyük ve en işlek bir caddesi o- lan Divanyolunda patlıyan altı el si- lâh, en müessir bir sükünet ilâcı gibi, Teşrinisâni ayının 18 inci salı gı'i'nu | - Abdülhamidin sâbık yavederhıden - Ferik İsmail Mahir paşanın konağına bir telgraf gelmişti. Bu telgrafa naza - ran paşa, (İmâbeyni hümayün) a da- vet edilmekte idi. Meşrutiyetin ilânı sıralarında itti - hatcılarla bir takım pürüzlü işleri olan İsmail paşa, meşrutiyetin ilân olundu- ğu gündenberi sarayla alâkasını kes - miş; konağının bir köşesine çekilmiş- ti. Ne mâbeyn, ve ne de Abdülhamid ile hiç bir rabıtası mevcud değildi. Bu- na binâen - zaten zeki bir zât olan « İsmail Mahir paşa, böyle bir davete yazılış şeklinden de şüphelendiği için, ittihatcılar tarafından iyi bir imtihan -| dan geçirildiğine hüküm vermişti. Ve bu hükmü verir vermez de, o gece tel- grafı koynuna koyunca doğruca Har- biye Nazırı Ali Rıza paşanın Parmak - kapıdaki konağına gitmiş; telgrafı gösterdikten sonra: — Şu telgrafla saraydan çağırıldım. Fakat asker olmak hasebile buradan başka merci ve makam tanımadığım - dan, bu davete icabet etmedim. Demişti. Ali Rıza paşa telgrafı dikkatle tet- kik etmiş: — Bu tdgmî, sahtedir. Gıtmedıpm ze çok isabet etmişsiniz. Cevabını vermişti. Harbiye Nazırının bu sözleri, İsmail | Mahir paşanın hükmünü kuvvetlendir- mişti. Bunun üzerine, artık vaziyetine bir kat daha ehemmiyet vermek lüzu- munu hissetmişti. Ertesi akşam saat ikiye doğru, İs - mail Mahir paşaya şu mektub gelmiş - :. Huzaru Âlilerine Saadetlü efendim; Dün geceki mesele için görüşmek- Hğimiz lâzımdır. Teşrifinize muntazı- 19 Teşrinisâni 1324 Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa, hizmetcilerine sormuştu: | — Bu tezkereyi kim getirdi?, | — Bir kanun getirdi. — Başka bir şey söyledi mi?.. — — Nazır paşa hazretleri, bekliyor. | müstahdemlerinden Selânikli İbrahim | dirmişlerdi. di. W İsmail Mahir paşa, hiç tereddüt et - meden hazırlandı. Yanına uşakların - dan Yanyalı Mehdi'yi aldı. Binbirdi- rekten caddeye çıkarak Sultan Mah - mut türbesine doğru ilerlemeye baş - ladı. Fakat tam, türbenin karşısındaki köşede bulunan (Hasan Rauf eczane- si) nin önüne gelir gelmez; eczanenin yanındaki sokak içinde, birbirini müte- âkib, altı el silâh patladı Hem Mahir paşa, hem de uşağı Yanyalı Mehdi, derhal kanlar içinde yere yuvarlanmışlardı. Orada bulunan bir iki kişi, korkularından kaçışmışlar; Mahir paşa ile Mehdi, bir kaç dakika, öylece kaldırım üzerinde kalmışlar - dı... Nihayet eczaneden koşmuşlar; mecruhları kaldırmışlardı. İsmail Mahir paşa, eczaneye naklin- den dört dakika sonra, hiç bir ifade ve- remeden vefat etmişti. Vücudüne, üç kurşun girmişti. Bunlardan kalbinin ucunu delen kunşun, kanın içeri ak - ması suretile ölüme sebebiyet vermiş- ti. Uşak Mehdi, ağır yaralı olmakla be- raber, ölmemişti. Bir arabaya konula- rak Gülhane hastanesine gönderilmiş- ti. Sıra, tahkikata gelmişti. Uşak Meh- di, sorulan suallere, müsbet hiç bir ce- vab verememişti. Çünkü katil, o kadar guzel bir pusu tutmuştu ki, onun yüzü nü görememişti. Sadece, oradan geçenlerden (Boş - boğaz gazetesi) abone memuru Feyzi efendi ile, (Mustafa Şamlı) mağazası efendi, katilin Binbirdirek meydanını koşa koşa geçerek Kadirgaya doğru kaçtığını söylemişlerdi. Katil, kimdi?.. Tahkikat memurları, bu sual kar - şısında, (şahsı meçhul) demekten ileri Halbuki muhalifler buna hep bir a-| ğızdan bir tek kelime ile cevab ver - mişlerdi: Katil, (cemiyet) değilli: (Cemiyet | namıma) bir adamı öldürmek için, - cemiyetin dahili nizamnamesi muci - bince - heyeti merkeziyelerden birinin (heyeti adül) ü tarafından bir karar almak elzemdi. Halbuki; cemiyetin hiç bir heyeti merkeziyesi, İsmail Mahir paşanın kat- li çin hiç bir karar vermemişti. E, şu halde>... Muhalifler, yalan değil; yanlış söy- “|Tüyorlardı. İsmail Mahir paşayı öldü - ren cemiyet değil, (ittihatcılar) dı...| Üçüncü sınıfa mensub ittihatcılar, ka- faların kirişli bir zamanında oturmuş- İlar; muhaliflere dair bir bahs açmış - lar.. bu bahs devam ettikce, fena hal- de sinirlerini oynatmışlar. Bir terür yapmayı kurmuşlar: — Acaba kimi öldürelim?.. Diye, düşünüb dururlarken; İsmail Mahir paşaya karşı Selânikten besle - dikleri kin ve hıncı hatırlamışlar. Onu | öldürmeyi kararlaştırmışlar. Ve bu ka- rarlarını da o gece tatbika muvaffak ol- müşlar. Cemiyetin, alelâde üç ferdi tarafın- dan (alkol) ün ilhamile yapılan bu cinayet, vâkıa İstanbulda büyük bir tesir husule getirmişti. Her gün, şura- da burada şakır şakır şakıyan şaklabaı_ı muhalifler, bu cinayetin ertesi günü, dut yemiş bülbüllere dönmüşlerdi. Fakat, İttihad - Terakki Cemiyetinin meşrutiyet esasına mâtüf olan ciddi gayesine de, çok büyük bir. daı-'be in - Cemiyetin erkânı aıhyeule ,bırıncı vehattâihnmsmıfmte&dedenı— L .— ÂArtık, komitecilik devri 8 tir. Ciddi ve siyasi bir zümre © çalışıyoruz. | Diye, rakiblerinin karşısında P lim cephesi) ile mücadeleye hazlt! dıklarını söylemektelerdi. F hâdise, onları tekzib &etmişti. Bundan dolayı, alınlarına bir ' yet kanı sıçrıyan ağır başlı cemiy&| ler, çok acı bir teessür hisseyi * Fakat, o günler; menfaatlerin ' dar şiddetle çarptığı günlerdi ki; (ölüm tehdidi) bile, ancak b( günden fazla devam edememişti. ” tihabda kazanmak kavgası, eski den daha şiddetle başgöstermişti. İ Bu sirada muhalifler zümresi 87 sında, yeni bir unsur türemişti. Bü' (Mevlânzade Rıfat) — isminde, ve mâzisi karmakarışık bir -| Atak, cür'etkâr, cahil, fakat şe bir zekâya malik olan bu adam, mile (şantaj) esasına müstenid (l besti) isminde bir gazete tesis e)? mişti. İlk zamanlarda; bir kadın selesi yüzünden, Abdülhamid çe dan saraydan tard ve nefyedilmiş © (Beşir) isminde bir haremağasıni geçirmiş; efendisine nankörlük & bu adamdan öğrendiği yalan yanlış' zı şeylerle hem Abdülhamidi, hemi şehzade ve sultanları -tehdid bunlardan bir hayli para çekmiş; V yoğlu âlemlerinde rezil ve sefih bir' Yata gmşmışh " (Arkası * Son Posta * İstanbul Gelir ve Para 14-10 .1936 Türk Devlet Borçları Lira 2 'TB'T.B. I 23,70 %snmındöı O9 1,5 T. B. TI 21,75 || Dahilt istikraz 95./ Öo 1D T. B. N122,25 A Devlet Demiryolları Borçları — Lira ! Ergani 98,00)| Anadolu Ivell43, Bivas Erzurum 99:75İ| Anadolu M. 46? Lira İş. B. Mü. 81.00 || fat. Tremvyay » » Name — 10,00|| Terkos 44 Merkez B.D. — 94,75|)| A. Çimento ÇEKLER T Krş. LT İsterin 620,00 xı.ım 15,01 F. Frangı — 16,98 İ| Dolar 0,197 NAKİT | Ük Kiğ. 20 F. Frangi — 118,00|| 1 Mark 1 Dolar 126,00|| 20 Drahmi — 23" | 1 İsterlin — 620,00|| 20 Leva 23,0/ 20 Liret - 130,00|| 20 Ley Kİ LE Kredi Fonsiye : med 188 senesi — Ö0,00)| Gayrl » » ÜÜÜ 1908 »— 108,00)/ Altım 1050 ği 9 97 00 TAKVİM lpilEŞRN Paşa efendi, derhal teşrif etsinler; de- M , Ş ' hi KI #irv, - SA d JİA'_ B " ğu-bqhvemefkmeuahihwat. , * Kİ ğ Rumt sene Arıb!ıf Z Tei M 11&% Resmf? sene Hızır 2 1938 |- 163 — | PERŞEMBE İ SABAH iMS __a — (D | Recep 5 |D 12 | 39 28 1 6 |19 417 5. |D Silp. (> (D İS. (D.| e. | © |28/v (ss(iz|—)1 34 | Lı*z 00|15|06)17(39|19|03)