0085 Holivut, (Husnsi) — Bir vakit- ler çok meşhur iken şimdi büyük Hilimlerde figüran ro'lerine düşmüş ir san'atkâr geçenlerde hatıratını | “öşretmişti, ilk satırlarında: — Holivut kendisinden ayrı- H, ayrılarak karşısına rakip Şikanı hiç affetmez, diyordu, bu Mukaddime İle söylemek İstediği Tuydu: — Halivutta yekdiğerine rakip çok sütüdyolar vardır. Bunlar Mkânını bulsatar biribirinl batır- Mak için ne mümkünse yaparlar, fakat tesadüfen herhang' birin.n ullandığı bir memur, bir san'at- yerini bırakıpta başlı başına iş yapmak istedi mi, derhal leşirier. O adamın muvaffak *Olmamasına çalışırlar. Amerikada sinama salonlarının İr çoğu da yine bu sütüdyoların tlleri altındadır. Yabancının yap- Uğı filmi bu salonlarda göztert- Mezler, doğmadan — öldürmeye Çalışırlar. Babsettiğim san'atkâr da işte U_yln bir teşebbüse kurban git- Miştir, elindeki bütün parayı bir ki fiim yapımya hasrettikten Sonra bu filimleri göstertmeye huvaffak olamayınca aç kalmıştır. * tekrar ecir vaziyetine düşünce Ün kapıları kapalı bulmuştur. şka mesleklere girmiştir, yıllar ta sinemadan uzak yaşamıştır. Şimdi kabahatl kısmen unutuldu- Sundan olacak, tekrar o h e arlo Bütünayatmda Ka- zandığını Tehlikeye Attı I SON POSTA Evlere mahsus küçük sinemalarda ( Şarlo) nun bir filmi atılmışsa da, bulabildiği rol sade- €e figüranlıktan ibarettir. Şar'o meslekdaşının bu sergü- zeşti anlatan kitabını okumamış mıdiır? Okumasa bile muhitinin prensiplerinden gafil midir? Söy- lenemexz. Fakat me olursa olsun, bütün Gsütücdlerin haricinde, sırf kendi sermayesi ile yeni bir filim yapmıya teşebbüs etmiştir. Bu yetişmiyormuş gibi, bir de filmine az çok siyasi bir çeşni vermiştir. Senaryosunu yazan, rejisörlüğünü yapan, dekoriarını — hazırlıyan da kendisidir. Hintli Efendi filminden bir sahne Loretta Yung ile Rouald Koluman “ Haftanın Fransada : “ Unutulmuş in- L—:.:r.. adı altında gösterilmesine bellânan film — kitaptan beyaz ,v_dı üzerine iİntikal etmiş bir & an, bir piyes, bir operet değil, Nî;ü bir tarih sayfasıdır. Bu dt sayfası, tarihl bir vak'anın rlere tekrar ettirilen hayali değildir. Doğrudan doğruya —':ıih kendisidir. Çünkü harp klm_lm!ı. harp meydanında çe- —_î.. olan filmlerin birleştiril- —.ünde: vücude — getirilmiştir. yi bir saat için tekrar yaşa- Suk isleyenler bçu filmi muâl:l:ı ..:"!k isteyeceklerdir. — Fakat ,.İieıef biz bu filmde kendimizi onları görürüz. *.::ıorlkıdn: Stephen Roberts “kanın büyük servetleri israf Filmleri — ede ede öğrenmiş, vasıta bolluğu içinde xzorla yetişmiş rejisör'erin den değildir. Fakir doğmuştur, fakir muhite düşmüştür ve slsema hayatında rejisörlüğebaşladığı zaman da pek mahdut vasıtalarla işe giriş- miştir. Manbatta'nın şarkısı adırı taşıyan son eseri de bu cinstendir. Fakat seyrederken az para İle, az vasıta ile yapıldığını anlamak için mutlaka meslekten yetişmi sinema oyunlarına vâkıf olmıt lâzımdır. Filmin mevzuu basittir: Genç bir Çek gizli olarak Ame- rikaya girer, şoförlük etmeye başlar, Kanaatkâr bir adamdır. Mes'ut olacaktır. Zaten o sırada hayatına bir aşk vak'ası da ka- rışır. Fir kızla evlenecektir. Fakat maalesef, Amerikaya gizli girdiği Bu, çok muazzam bir iş ola- caktır. Zira rivayete inanılırsa, Şarlonun bu filme koyduğu para ! milyon — dolardır ki, bizim paramızla — 1,200,000. liraya yak- laşır, Şarlonun hemen hemen, bütün hayatında kazandığı para- nin yekünanu — teşkil eder. Bu itibarla müteşebbisi için yaşamak ve ölmek mücadelesi demektir. Holivutta bu mesele etrafında büyük — dedikodular — yapıldığını ilâveye bilmem lüzum var mıdır? Şarlonun filmi kış ortasına doğru bitmiş olacaklır. Bakalım İstan bula da gelir mi? Birkaç Satır İçinde.. İngilterede meşhur romuncı Wels'in “İnsaniyetin atisi,, adını yan kitabından “İnsaniyet ne- reye doğru gidiyor?,, başlığı ile bir senaryo çıkarılmış ve tatbiki için 200,000 İngiliz lirası sermaye konulmuştur.Filmin hazrıklarında Nâ'“ muharriri hazır bulu ,mak- tadır. için evrakı yoktur. İyi bir polis işe karışır, Çek gencini Amerika tâbüyet'ine kaydetlirmenin yolu bulunur ve macera da böylece biter, Sinema münekkitleri bu filmi az para ile yapı'an £lim- lerin bir şaheseri telâkki ediyorlar. * Amerikada, İngi terede, hattâ bir kısım Avrupa mem eket'erin- de, orta yaşlı insanlar arasında ( Barnum ) adını hatırlamıyan yoktur. Barnum dünyanin en büyük at cambazhanesinin müdürü idi, Hayatı “beceriklilik,, in ve "“blöf- çülük ,, ün tam bir nümunesi olarak — gösterilebilir. — Hayata çocukken bir hiç olarak atılmıştı. Zekâsile, çalışmasi'e, günün geçen modasını derhal keşfetmisi - ile yavaş yavaş yükseldi. Nibayet muazzam bir at cambazbanesi kurdu. Fakat bu kelime Barnumun vücüude getirdiği eseri ifadeye yetişmez. Onun kumpanyası sa- dece vahşi hayvanların gösterilk- diği, varyete mumaralarının ya- pıldığı bir yer değildi, bir perl âlemi idi. İşte Amerikada “ Bar- num,, adı altında yapılan film, © eski becerikli adamın hayatını can'andırmak — maksadını — güt- müşlür. İnsana zevk verir. Yalmız hakiki kumpanyayı görmüş olan- ların söylediklerine göre “hayal,, hakikatien aşağıdır. j min en vvuvU VUVULBDLE, vevecvrerLEL ALAY rLTADAN —— Diyorlar Ki: ——— Sesli Film Mübalâğa Yapmıya Başladı.. Yazan: Jean Chataigner Sesli film dile geldiği günden sonra geveze bir adam balini aldı. Seyircilerde ekseriyetin fikri budur: Aktörler mütemadiyen söylemekte, bir dikiş makinesi gibi mütemadiyen çene açıp kapamaktadırlar. Susulan zaman yoktur, bütün kuvvet dile verilmiştir. Halbuki, bu yeni modanın suiüstimal edilmesinden önce sinema her şeyden evvel hareketin, jestin, evza, ve etvarın san'atı idi. Şimdi sessiz filmin — verdiği zevkten, onu bir fikir — kaynağı yapan şeyden hiçbir. şey kalmamıştır. Bu, bir hatadır, ve tahmin ediyorum ki, halkın eksilmeye yüz tutan rağbeti önünde nihayet alâkadarları tarafından da aolaşlacaktır, eski kaidelere dönülecektir ve söz, hareketi eden başlıca amil değil bir yardımcı olarak kullanılacaktır. Dilsiz sinemanın formülleri aynen geri alınmamakla beraber, onun sessiz ikna edici, düşündürücü, tesir altında bırakıcı kuvvetinden istifade edilecektir. Dikkat ediyor mısınız? Şimdi romandan ve piyesten sık sık İstifade edilmektedir. Bunun da sonu gelecektir. Senaryoyu yapan, sinema için —düşünecek, sinema — sahası içinde kalacaktır. Buna kat'i! mecburiyet vardır. " Elbette hatırlarsınız? Eski zamanlarda film uluslar arası bir haldi, sesiz olduğu için, altına ilâve edilen birkaç satır sayesinde herkes tarafından anlaşılırdı, Hollywooddan (Tibet)e giderdi, Tibetten Çine geçerdi. Altına yazılan satırlar okunmasa bile anlaşılırdı. Stüdyolar vakıa bir filmin başka dile çevrilmesinin de yolunu buldular. Fakat bu hem güç, hem bahalı olmaktadır. Sonra sarfiyatı az olan memleketler için de imkânsızdır. Bu Sinema Salonu Nasıl Yaşıyal;îlîyor? Istanbulda Herkesin An- lıiyamadığı Muammalar.. Birkaç gün evvel — okuyucuü- larımın birinden bir mektup ak dım, Diyor ki: — Ben semti- yakın sinemasına — sık sık giderim, sa- lonu — ekseriya boş bulurum va bu vaziyelte na- * sıl İdare ettiğini merak eder du- rurum. Bana bu — muammanın - anahtarını vere- bilir misiniz ? x* Bu okuyucu- mun — merakını tatmin için alâ- kadarlar arasın- da bir etüt yap- tım, Evvelâ şu- rasını söyliyeyim ki, sinema sa- Napolyon hakk nda yarı İagiliz yarı Amerikan yeni bir film yapıldı. Adı (Büyük Bir Aşk Böyle Biter) dir. Res- mimiz bu filmden bir sahnedir. Willy Foret ile Pola lonlariı — daima boş değillerdir, tenha zamanları programın son — günlerine veya fena seçileceği zamanları isabet ederiz. Anlaşılan okuyucum da hep böyle, haftanın daima aynı ümünde sinemaya — gitmektedir. l'ılıılbıı vaziyet dahi sinemanın mutlaka kazandığımı göstermez, birinci viziyon salonlar — içinde ziyan eden eri de vardır. Ve sual şimd. kendisini gösterir: — Buna rağmen işe nasıl de- yam edebi'iyorlar ? Bunu bana bir sinemacı dos- tum şu cümle ile izah etti: — Sinemacı hırsız tuttum ba- ba diyen çocuğun vaziyetindedir. Hırsızı getir dense — gölüremez, bıraksa 0 gitmez. Biraz tafsilât yvereyim; — Yeni bir filim Istarbula va- sati 4 bin liraya gelir. Ük hafta gösterildiği zaman tutulursa ver- giler çıktıktan sonra 1.500 — lira Vessly'yi görüyorsunuz ! temin eder. — Sonra İstanbulun ikinci viziyon sinemalarına ve Ankara, İzmir gibi büyük şehir- lere kiraya verilir, buralardan da 500 lira alınır, demek ki bu daki- kaya kadar verilen paranın yarı- sını çıkarmıştır. — Geriye kalan yarısını küçük Anadolu şehirle- riaden beher viziyon için 20, 30, 40 lira olarak temin edilecektir. Bu da zaman işidir. Şimdi bir sinemacının elinde bu çeşit S0 tane £lmi bulunduğu- nu farzediniz, beheri — için 2 bin liradan 100 lira sermayesi bağ- lanmıştır. Bu adam ziyan etse bile işiai nasıl bırakabl'ir! Unut« mayınız ki — salonununu kapatsa elindeki filimleri rakiplerine yok bahasına satacaktır, — mahvola- caktır. İşte nisteten tenha ve zarer da görünen —#nemaların da işe devam etmelerinin başlıca sobebi !