Tefrika No: 16 Fakat rolünü iyice oynamak için Steele'in şüpheli davranması lâzımdı: — «Söyledikleriniz doğru ola- bilir» dedi. «Fakat bu gece bu- rada görülen iki casus aramak- tayım, Sizi de tanımıyorum. Onun için bir şey yapamam... Benimle beraber gelmeisinize dedi. Yabancı derhal itiraz etmeğe başladı. Meselenin aldığı bu şek- lün biç te hoşuna gitmediği anla- şılıyordu. O, filhakika aşağıdaki kampa gitmişti. Fakat izin alma- dan sıvışmıştı. Daha erken avdet ederken yukarıdaki silâh sesle- riaden, bağırışmalardan ve pro- jektörlerden çekinmiş, bir tara'a saklanmış ve onun İçin gecike —- Bu itirazın ve yalvarmalı n hiçbir tesiri olmadı. Şimdi artık Gumpert ismini taşıyan Steele ona ancak bir müsaadekârlıkta bu'un- du. Kendisini tevkif etmiyecek ve mensup bulunduğu kıt'a kü- mandanının yanına götürmiyecekti. — “ Haydi bakalım. Siz ön- den gidisiz, fakat dikkat ediniz, pek uraklaşayım demeyiniz çünkü derhal ateş ederim, dedi. Başka çare olmadığını gören tayyareci başını öne eğdi ve ya- vaş yavaş yürümeye başladı. — 973 mumara artık hem kendi- sine kılavuzluk edecek bir adam, hem de mağaraya girmek için güzel bir bahane bulmuştu. XV Alman birdenbire başını kal- dırdı. Gerçi arkasındaki neferin silâhı karşısında koşmak aklından bile geçmiyordu. Fakat kapıların — kapanmasından evvel yetişeme- mekten ve kabahatinin meydana çıkmasından korkuyordu. Titrek bir ses.e: — “Biraz çabuk yürüsem olur mu? Kaçtığıma zahip olmazsınız — yal,, Dedi. — “Vallahi bilmem... elimden bir kaza çıkar...., Bu cevap tayyareci Witzin ho- şuna gitmedi: — * Biran evvel içeri girmek istiyo.um, ,, — * Aceleniz ne? ,, Belki Tayyareci başını yukarıya kal- | dırdı: — “ Şu gelen tayyare sonun- cusu da.....,, 973 numara da başını yukarıya kaldırd:. İki muvazi projektör ziya- sının arasındaki karanlıktan aşağı doğru bir, tayyare süzülerek ini- yordu. “ Zeus tayyaresi değil mi? ,, dedi. Tayyareci malümu ilâm kabilin« den olan ve şu sırada hiç de müna- sebet almıyan bu söze adeta kızmış gibi! — * Tabi'r... ,, Dedi. “ Iki da» kika sonrada kapılar kapanacak!,, — —" Öyle ise yürüyünüz ba- — kalım.,, 'T. yyareci adımlarını sıklaştır- di. Stecle bu defa itiraz etmedi. O da bir'an evvel mağaraya gir- mek isliyordu. İsen tayyare hakikaten bir Zeus tayyaresi id'. Halbuki bütün dünya Almanyanın bu tip tayya- re imalnden iki cene evvel vaz- ven” Ka & geçtiğine kani bulunmakta Idi. Halbuki, buna rağmen, o va- kit Almanya hükümeti böyle bir şeyi resmen ilân etmemişti. Hattâ 1935 senesi baharında Alman- ya Versay muahedesinin askeri mevadını tammâdığını ilân edip te bu tip gece bomba tayyarele- rini imal etmeğe başladığı vakit, bu tayyarelerin matlüba muvafık olmadığına dalir dünya tayyareci- lik mahafilinde birtakım şayialar ve dedikodular çıkmıştı. Almanya, İki genç kadın eteldeki odalarında oturuyorlardı © zaman bile bu şayiaları tekzip etmek İçin birçok zahmetlere katlanmıştı. Bundan sonra Almanya Vogel tipinde tayyareler yapmağa baş- lamış ve hattâ 1927 senesinde bu tayyarelerden altı yüz tanesi- nin iştirakile yapılan hava manev- ralarında diğer milletlerin Hava ataşeleri bile hazır bulunmuşlardı. Her ne kadar dünya tayyare mahafili bunların çok — kuvvetli ve fakat biraz fazlaca ağır ve sür'atsiz olduklarını söylüyorlarsa da Almanlar bu tayyarelerin İn- gilizlerin Falrey tayyarelerinden ve Fransz mühendislerinin icat ettikleri son modellerden aşağı kalmadıklarını iddia ediyorlardı. Karşılaşan Zorluklar Stecle — şimdi düşünüyordu. Acaba bütün bu Vogel dediko- duları muazzam bir b'öften baş- ka bir şey değil miydi? Zeus tipi tayyarelerin matluba muvafık olmadığı rivayeti kasten mi işaa edilmişti? Almanya hükü- metinin bu rivayetleri — tekzip etmesi gayet ince düşünülmüş bir kurnazlık olamaz mı idi? Steele, Almanların son za- manlarda yerallı tayyare karar- gâhları — vücude — getirdiklerine dair ortada dönen şayialarla ka- fasını pek yormamıştı. Gerçi bun- ların mevcudiyelinden şüphe et- miyordu. Zaten bu, malüm bir şeydi. Üç senedenberi — yeraltı benzin depoları ve hatta bir baylı 6-5- 1935 tayyare istiap edebilecek yeraltı tayyare istasyonları — yapıldığını herkes gibi oda biliyordu. Fakat bildiğinden ve umduğundan daha fazla, daha başka şeyler öğrenmek ihtimali vardı. Onun için şimdi mağaraya girmek ve tutulmamak on kat daha ehemmiyet kesbetmişti. Kendine itimadı vardı ve hakika- ten de göründüğü kadar büyük bir tehlikeye —maruz değildi. Diğer taraftan tutulsa ve hüviyeti meydana çıkarılsa bile, derhal ölüme mahkümiyetlen kurtulacak çareler — bulabileceğine — kanldi. Bu düşünce ile adımlarını sık- laştırdı ve önünde giden tayyare- ciye ulaştı. Mağaraya vasıl olduk- ları zaman kapılar kapanmak üzere idi, Orada toplanmış olan asker, tayyareci ve amele ara- sından geçerek içeri girdiler. Stee'e hem yanındaki tayyare- ciyi gözetliyor, hem de etrafına dikkat ediyordu. Mağara, tavanı alçak olmakla beraber gayet ge- nişti. Öteye beriye asılmış olan kuvvetli elektrik lâmbaları bura- sını oldukça aydınlatıyordu. İçe- risi tıklım — tiklım - tayyarelerle dolu idi. Etraftakilere baktı. Hiçbiri- sinde kendi üzerindekine benzer üniforma yoktu. Şu halde hüvi- yetini aldığı Alman nefer ni tanı- yan bir kimseye tesadüf etmediği ve salâhiyeti olmadığı halde bu mağarada bulunmasının sebeple- rini izah edebildiği takdirde, bir müddet için olsun tehlikeden masundu. Her nekadar orada yeni İnti- sap ettiği alaya mensup başka kimsenin bulunmaması hüviyetini gizlemiye yarayorsa da, taşıdığı üniformahın — nazarıdikkatl celp edeceğine de şüphe yoktu. (Arkası var) Bir Tayyare, Pilotsuz Olarak Ame- rikayı Baştanbaşa Dolaştı Baştarafı 1 inel yüzde ) katetmiş ve Amerikayı bir uçtan bir uca uçmuştur. Tayyare Kali- forniyadan kalkarak 11 saat sonra Nevyorka varmıştır. — Bu tecrübe üzerine derhal yolcu tayyaresi olarak kullanınak üzere bu tayyarelerden birkaç tane inşasına başlanmıştır. ftayyare şimdiye kadar Amerikadaki yolcu tayyareleri ara- sında sürat rekorunu da kırmıştır. z Bütün seyyat müddetince ma- kine kendi kendini idare etmiş, tayyareci yaltız üç defa kontrol aletine dol ak ihtiyacını duy- muştur, <T NT yr T Mayıs 6 Bir Gönül Davası Ki.. Erkek Kıyafetile Dolaşan Kızın Macerasını Gölgede Bırakır ( Baştarafı 1 inci yüzde ) orta vücutlu, esmer, şık, sevimli ve güzel bir genç kızla gözgöze geldim. — Efendim, dedi, affedersiniz, bir şey sormak istiyordum? Merakla cevap vdrdimı — Buyurun! O, şehadet parmağı ile mah- keme kapısını göstererek sordu: — İçeride cinayet ml var? — Hayır.. Komünistlerin da- valarına bakılıyor | O, meraklı bir bilmece İle karşılaşmış gibi gözlerini açtı: — Komünistler kim? Yankesici filân mı? — Hayır! dedim. Ve onun bu husustaki koyu bilgisizliğini, iki üç kelimecikle gidermeye niyetlenecek oldum. Fakat ardımda beliren bir kulak misafirinin gölgesi, beni bu niyetimden vazgeçirdi. Zira beyhude bir ukalâlık edeyim derken, “ propagandacı! , diye kelepçelenmekten ürktüm. Fakat o, hâlâ soruyordu: — Ne demek? Yankesici filân mıdır. komünist? — Vallahi, dedim, ben de iki- de birde duyuyorum bu kelimeyi amma, ne olduğunu pek anlıyama- dim. Fakat yankesici olmıyacak her halde? Meçhul muhatabım, bereket ki ısrar etmedi, ve kendi me akını yenmek isteğile sordu: — Demek cinayet davasi yok bugün? — Yok! Bu son cevabım, ona nedense fazla dokunmuştu. Yüzü; bir dos- tun ölümünü duymuş gibi buruştu, ver — Vah, vahi Ondan, bukadar Üzülüşünün hikmetini öğrenmek istedim: — Efendim, dedi, Üçüneli Ce- za mahkemesinde benim de bir davam var. Onun için hergün buraya tıpkı bir mektebe devam eder gibl geliyorum. Ve, canilerin, katillerin kendilerini nasıl mü- dafaa — ettiklerini, — aleyhlerin- deki — şahitleri — nasıl — çürüğe çıkardıklarını anlamıya, — öğren- meğe çalışıyorum. Güldüm: — Siz de cinayet mi işlediniz? — Hayırl Dedi, ve, esrarengiz bir eda takınarak, &k sık duy- duğumuz beylik cevabı ilâve etti: — Benim maceram bir ro- mandır! Bu romanı dinledikten sonra, onu söyletinceye kadar döktüğüm dillere acımadım. Onun anlattık- larına göz gezdirdikten sonra beni haksız bulmayacağınızı sanırım! * Bayan Hikmet, Kasımpaşada, Bahriye sokağında oturan müte- kait kaymakam Bay Safderin kızıymış: — Bundan, diyor, bir. buçuk sene evvel, bir gençle tanıstık. Onunla seviştik, ve nişanlandık. Bir gece, onunla başbaşa oturuyor ve eğleniyorduk. Bilmem kaçıncı kadehten sonra, ikimizin başları- mız vabptilatöre dönmüştü. O: — Hikmet, dedi, biribirimize ölünceye kadar sadık kalacak mıyız? İNE KONUŞUYORLAR? | İ — Dikkai edin, başım ağrişor. 2 — Saçımızın bu kışmını kısaltayım a? # — Geçen defa — yaptığım — tuvaletten memnun musunuz ? 4 — Çabuk olunuz, yoruldum artık 1 hiç ayrılmamamız için mükemmel' bir çare buldum. Eğer, bana verdiğin — vzidde samimi isen, teklifimc hiç itirazsız razı olursun! wlerakla sordum: — Nedir bulduğun çarel O: — İkimiz de, suratlarımızı vs- tura ile keseceğizl Hayret'e doğruldum: — O neye İyi? Anlattı : — Gayet basit... Suratlarımız kesilince çirkinleşecek. O taktirde ise, ne senin, ne benim yüzler- mize bakan olmıyacak, ve bu suretle, — birbirimize — mecburen bağlı kalacağız ! Bir az düşündüm : Ve tabll içtğim kadehlerin tesirile, bir an bu çare bana pek makul gö- ründü : " — Mükemmel | dedim. Onun cevabı almasile, cebin- den çekdiği — usturayı — suratına saplaması bir oldu. Bu vaziyeti, ve kamı görünce bütün sarhoşluğum geçti, ve bir anda olanca akiım başıma geldi. Suratımı aynı müthiş akibetten kurtarmak için derhal yerlmden fırladım, ve bir çılgın gibir sokar ğa uğradım, Fayan Hikmet, çapkın bir eda ile anlattığı garip hikâyesini çap- kın bir gülüşle tamamladı : — Ondan sonra, biçarenin yüzü o hale geldi ki, sade başka- ları değil, ben bile bakamadım ! fakat o, mahkemeye baş vurdu, ve intikam almak için, bana iftira etti. Güya yüzündeki yarayı ben yapmışm! O uzaklaşırken düşünüyorum : — Bu hikâye bir hakikatsa bile, muhakeme reisini haklı bir şüpheye düşürebilir ! Yenl Bir Dil Kılavuzu Hazırlanıyor Hiç düşünmeden cevap verdim: — Tabül * O, gözlerime uzun uzun baktı sonra: — Ben, dedi, biribirimizden Fransızcadan, türkçeden resimli büyük ve mükemmel bir dil kıla- vuzu Kanaat kütüphanesi tarafın- dan hazırlanmaktadır. — Bu eser yüz forma — kadar tü- tacaktır. Hazl andan itibaren neş* rine baş.anacak'ır. Kanaat kütüp- hanesi bu eserden başka aynı za“ manda — Türkçeden — Fransıcaya yine resimli ve aynı mükem- meliyeti haiz olmak üzere başka büyük bir dil kılavuzu hazırlar —— maktadır. 5