MA Biraz kendimi toplar toplamaz arkasından koştum. Salona girmiş- tiş bahçeye bakan büyük pencere- nin önünde İdi, Yanına yaklaştım. Yaralı sesimle: — Mine!.. Dedim; seni bilmiye- yerek ineittim mi yoksa? Eğer bir suçum veraa affet; beni böyle öl- dürme 9 Başını yarım çevirdi; sinirli bir hareketle omuzlarını silkerek : — Yok canım! Dedi. Sonra, fazla ileri gittiğinin farkına varmış olacak ki, sesini yumuşatarak ilâ- ve etti; — Bugün biraz sinirliyim... De- min annemle bir seyyahat müna- kaşası yaptıkta.... — Nasıl seyyabat? — Şam'daki amcama kadar... — Bu da nereden çıktı? — Beni istetmiş... Tabif gider- sem pek çabuk dönemem... — Peki? — Gitmem diye dayattım... An- nem ise bil'akis gideceksin diye israr etti... Babamın da arzusu bu IE. — 40 ıncı sahifeden devam — imiş... Büyüklerimi kırmamam icap ediyor velhasıl!,. —ı... Sustuğumu ve bitkin bir halde arkamı dıvara dayadığımı görünce hafifce gülümsedi : — Üzgün ve mânen çok ha- raptım... İşte tam hu esn&da karşı ma çılgın bir neş'e ile çıkun ... Bu neş'eyi hazmedemedim .. Ve elimde olmadan seni incittim... Bu sözler yüreğime su #erpmiş- ti. Ellerini tuttum: — Mine ! dedim, öyle korkmuş- tum ki!.. Mademki hakikat bun- dan ibaret, sana göyliyeceklerimi artık söyleyebilirim... İstikbale ve gaadetimize sit öyle.... Sözümü yine sinirli bir hare- ketle kesti. Bllerini çekerek : — Bunları sonra... Seyyahat- ten döndüğüm zaman konuşuruz.. Dedi ve dışardan seslenen an- nesine koştu. Bu seyyahat tam üç ay sürmüç- tü. Ve üç ayın sonunda, Mine'nin MI Ne sen içden ağla Gül gibi düşün; Sular gibi kıvranarak Sona akıp döküleyim. Üzümleri arılor yedi, Kondu bahar Şu dala, Geçti bahar Dört nala gelecektin Bekliyorum Durdu kurduğun sesi, İçleniş Ne ben dışdan güleyim.. Ne geldik, ne de gel dedik Hasretin susuz kalmış bir demet. bana bir şey diyecektin! Kolumda yağmur dolu bir sepet! Refik Fikret SAĞNAK 44 — Servetifünun — 2416 F ani olarak zengin bir Şemlı ile evlendiği haber geldi... Bir tuzağa düştüğümü anlamığe tım. Mine beni aldatmış, bu izdt- vacn hazırlıklı olarak, bile bile Şama gitmişti. Kaybettiğim saa- detten ziyade esef ettiğim şu idi. yıllarca sadakat ve vefa ile besle- diğim aşkıma “Para, yı tercih et- mişti. Ve beni asla sevmemişti!.. Hayatımı saran büyük matem yıllarca sürdü. Dört elle mesleğine sarılmıştım. Teyzemle, elibden şılasız bir yara aldığımı gezdiği kızından hiç bahsetmiyorduk. Ze- vallı ihtiyar kadın, acıma ve hie- ranıma hürmeten ondan gelen mektupları bile yanımda okumtü- yordu. Bir gün Şam'dan gelen bir tel- graf, karı kocanın, seyyahat mak- sadile İstanbula doğru hareket ettiklerini bildirdi. Ve, henüz ne yapacağıma karar vermeden onlar geldiler... İlk büyük sarsıntıyı, o akşam eve geldiğim zaman, Mine'nin 8a- londan akseden billur kahkahala- rinı duyduğum anda geçirdim. Tırabzana tutundum; boşalan özâmı ve kopacak gibi vuran kalbimi bir kaç dakika dinlendirdim, Sonra büyük bir gayretle yoluma devam ettim ... Faka, onun, ruhumu yıl- laren alevile yakan iri yeşil göz- lerile karşılaştığım an en müşkül an olmuştu... Titriyor ve sende- liyordum, Boğazım kurumuştu. Buz kesilmiş , ellerime yumuşak elleri deydiği zaman, yıllarca okşayıp savdiğim ve öptüğüm bu ellere her şeyi bir an unutarak - gözyaş- larile kapanmaktan korktum. Kocası, mesut ve zengin kocası biraz geçkin, fakat dinç bir adam- dı. Mine ona çok bağlı görünüyer- du. Onları böyle yanyana görmek bevi öldürmeye kâfi idi, Yanların- da fazla duramadım; odama kaçtım, Çok geçmeden kapım aralanı- yor, içeriye Mine giriyordu. Peri- şan halimi görünce: — Âdil, dedi; beni affet! İz- tirabını şulıyorum ... Fakat... Yerimden fırlağım: