HAYDUTLAR İdi çamurları ve çileleri- le geldi. Şubat, köye, güneşin şaşkın gözüy- le bir nazar attı ve bütün kış gü- nü ölenlerin peşinden gözyaşı dök- tü. Sonra kırların göz yaşını silme- ye büyük birâderini gönderdi. Bir sabah, herkes gözünü açar. ken bütün köyü, bütün civarı tap- taze bir elbiseyle gördü. Gevrek bir koylü kızı sesi baharı selâmla- ladı : .Kırlarda yârimi bulmalı, «Nerde kaldığını sormalı 1. Rahman Aşıkların genç mual- limi başını semâya kaldırdı. Birden fazlasıyla vuran ışık göz- lerini yaktı. Karşıda köy karakolun- da üç jandarmalı köy karakolunun gefi çavuş, romen jandarmaelarını üçüntüde talim oettiriyordu. İlkba- harın temiz havasında, kısa kollu fanilerle hayrete gelen vücutlar kıvrılmaya çalışıyordu :; — Un! — Doy. — Trey1. Jandarma çavuşu, uzaktan, ince, kadın sesiyle, kısa boyunun tize- rinden uzanarak seslendi: — Hoş yeldin!. Hoş geldin! Rahman Aşıklar'a yeni gelmiş olan jandarma şefinin türkçesi bu kadardı. Fükat öğrenmeye istidad gösteriyordu... Genç muallim ellerini cebinden çıkardı ve her sabahki fnekarata ayni kelimelerle cevap verdi : — Hoş bulduk, Kapra efendi! Bonra gülümsedi. Çünkü «kap- ra> keçi, demekti. LI Yazan: DELİORMAN Münasebetile' Bana, Cavid Yamacı dünyanın kitap ve mektep kaçkını muhar- İ sirleri sevdirdi, Bir gün geldi ki (üç sene yasdık kitabım olduktan sonra ), Paul Valörynin bir daha Cavit YAMAÇ Yanından köyün genç hatibi geçti : — Selamısleyküm ! — Ve aleykümüsselâm ! Köyün tek bakkalı,dükkânını açmaya acele ederek, yürüdü; — Merhaba. hocam! —Merhaba Sezâi efendi! Dün akşam gazete aldın-mı? — Hayır otobüs gelmedi, Öğ- leyin dükkâna uğra! Peder Siliati- reden gelecek, gazete getirir... Ve zeytuni rengine sırıtan te. bessümünü çok görmeyen bakkal bir hendeği atlayarak geçti. Kendisi gelmezden önce kahve- hâne olup şimdi oturduğu oda olan büyük barakauın önünde durakla yan Rahmau Aşıklar'ın genç mual- limi, yanıbaşında dövüşürcesine ko- nuşan Makedonyalı romen muhs- cirlerinin yontulmamış seslerinö ajl- dırmadan bahar sabahınıu yükselen güneşini geyretti. Karşıdan, hudutia dudak duda- ga öpüşen Aşağı Mahnile - yandan hududa sırtını çevirmiş Omurca, onünde Orta Mahalle ve kendinin bulunduğu Musullar'ın içinde ha- yat başlamıştı. İlkbahar gelmiş, dünyâya yep- yeni bir yılın tebessümleriyle gü- lümsüyordü, Genç köy hocası, Sungurlar- daki arkadaşına baharın geldi- ğini haber vermek niyetiyle yandı. Çünkü Deliorman köyleri böyle- dir : herhangi sevincini yüksek sesle söylersen komşu köylü duyup sevi» nir; her yangın yakın köyden his sedilir ve o köyün adamlarıyla bir- likte söndürülür. Kıtlık, hepsi için birdir; amansız. Köyün, ufak minâreli elime almamak üzere bütün oild- İerini bir kitapçıya götürüp sattım A. Gide, Roger Martine du Gard da öyle, Onların yerine Jules Ro- mains, M. Gorki, Panait İstrati, A. Malreaux, H. de Lawrence'i aldım. Cavid Yamae işte böyle benim | kitap kurdu muharrirlerden kurtu- inp, kitap kaçkını san'atkârların ardına düştüğüm bir arada, o bir kaç hikâyesini neşretmiş bulunu- yordu. Onu bu yüzden sevdim, Bana öyle geliyorki dünyanın artık ka- kikaten kitap kurdu sanatkârlara tahammülü kalmadı! Said Faik, Cavid Yamaç her şeyden önce bu tipin adamlarıdır. Servetifünunun bu sayısında çıkan ( Deliorman ) adındaki seri hikâyelerden biri olan (Haydutlar) | bu nevidenâdir. Deliorman, muharririn yedi se- kiz hikâye ile düşündüğü, tırns- gına kadar yaşadığı gurbet sene- lerinin bir romana yakın hayatı- dır! Aynı zamanda Cavid Yamacın bundan önce çıkan Şehirler, Bala, Pazar yeri, Vapur dan sonra en geniş ölçüdeki hikâyesidir. — Devamı 47 inci sayfada — N. İlhan BERKİ câmi avlusundan, (hasır döşemeli türk -mektebi buradaydı) ankos(”) oyna- yan çocukların tâze sesi duyuldu. Karşıda jandarmalar hâlâ id- mahla yoruluyor, yaudaki -Make- donyalılar üzüntü veren ağır bir dağ havası söylüyor, bütün köy, mabailerile berabör, cahlanmış, kırlara koğuyordü — Lötfen sayfayı çeviriniz — (9) Birdirbir. 39 — Servetifünun — 2390