| Sizfan ZWEİG | — PERİŞAN HİSLER Ziya YAMAÇ Mevzubahs odayı derbal kira- ladım. Dahs az hoşuma gideydi bile, saf bir minnet duygusunun tesirile, başkalarının bana bir se- nede vermediklerini bir saat için- de veren bu harikulâde hocanın yakınında bulunmak için derhal ki- raladım. Oda hakikaten hoştu. Profesörümün oturduğu dairenin üzerine isabet eden bu çatı altı oda saçakların tesiriyle biraz basık olduğu halde civar çatılar ve ki- lisenin kulesi tarafındaki manza- rayı kucaklıyabiliyordu. Uzaklarda ufukta çayırların yeşil murabbaları- nı seçebiliyor, semada sevimli bu- Tutlarımı seyredebiliyordum. Sağır bir ihtiyar kadıncağız heyecanlı bir anne hissiyle genç kiracılarına hizmet etmekteydi.. Onunla iki da- kika içinde mutabik kalmış ve bir saat bile geçmeden eski merdiven» lerden bavulumun çıkarıldığını işlit- miştim. O gece sokağa çıkmadım. Hat- tâ yemek yemeği ve tütün içmeği bile unuttum. Alelâcele bavulu- mun içinde bir Shakespeare cildi aradım. Teşadüfen bir gazete ile şarılı bir tane buldum. Dinlediğim mübahase merakımı öyle gicıkla- mıştı ki, senelerden sonra o şairane gözleri evvelden yabancısı oldu- gum bir heyecanla okudum. Böyle bir değişme acaba nasıl izah edi- lehilir ? Yepyeni bir dünya bana kapılarını açıyıştı. Kelimeler sanki asırlardanberi beni arıyorlarmış gi- bi içime boşslıyorlardı. Mısralar kızgın dalgalar gibi kayıyor beni en derin esrarlarına kadar sürük- lüyorlardı. Bir an geldi ki eskiden rüyada vaki olan gerginliği ça- kaklarımda duymağa başladım. Sıtmaya yakalanmış gibi titre- yor, kanımın damarlarımda kızış- tiğını hissediyordum. Ömrümde 162 — Servetifünun — 2374 , müş bir vaziyete, başıma böyle birşey gelememişti. Bunun saikı bir takririn verdiği heyecandı. El'an bu ateşli sözlerin tesirinden kurtulamıyor ve bir mısraı yüksek sesie tekrarladığım zaman sesimin onun &#esine ben- sediğini cümlelerin onda gördü- güm ateşli akışla ağzımdan dökül- düklerini hayretle görüyordum. Hattâ ellerim bile onun jestlerini taklit etmekteydi. Kendimle, e&p- ri dünyası arasında, bir saat ev- veline kadar yükselen duvar, bir mucize neticesinde yıkılıvermişti. Bu esnada hayatımın sonuna kâa- dar devam eden bir ihtiras ke&- bettim: kelimeler sayesinde, haya- ta müteallik herşeyi tadabilmek hazzı. Açtığım ciltte tesadüfen Co- riolan'ın mısralarını okumuştum. Romalıların en acayibi olan bu adamda kendimdeki bütün haslet- leri hayretle gördüm : gurur, kibir, istihza; insan denen mahlükun hissiyatında mevcut tuzu, bakır, altını hepsini onun karakterinde keşfettim. Bütün bunların birden kucaklamak, manâlarına ermek benim için nekadar büyük bir zevk teşkil ediyordu. Gözlerim acımağa başlayıncaya kadar tekrar tekrar okudum. Saat sabahın üçünü çalarken, beni altı saat çıldırtan ve büyü- leyen yeni heyecandan adeta ürk- lâmbayı sön dürdüm, Fakat hayaller gayri şu- urumda halâ kaynaşıyordu. Bu ye- ui slemin tekmilini birden bana veçecek olan ertesi günün hasre- tiyle, geç vakit uyuyabildim. » Ertesi gün beni büyük bir inki- sarı hayal bekliyordu. Pek fazla sabırsızlık göstermiş, İskülteye en evvel ben gitmiştim. Bugün, be- nim Profesör (bundan böyle ondan bu şekilde bahsedeceğini) İngiliz fonetiği hakkında bir derz vere- cekti. Dersaneye girdiği zaman ir- kildim. Dünkü adam acaba bu- mu idi? yoksa benim kızışan 2zih- nimmi, ona, ateşten sözlerle insa- nı teşhir eden, bir Coriolan mev- kii, vermişti? Şimdi yere hafifçe basarak ilerleyan bu adam yorgun bir ihtiyardı. Bir gün evvel yüzün- de parlayan maskeyi, atmıştı : Yü- zünün karmakarışık, derin ve ma- rız kırışıklıkları bende bu hissi uyandırdı. Süzgün yanaklarında mor göl- geler belirmişti. Ağır göz kapak- ları altında karanlıklaşan gözleri, ince ve solgun dudaklarla büzülen ağzı sözlerinin madeni &akislerini yok etmekte idiler. Nerede kal- mıştı o eski isteği, frensiz cöğkün- luğu? Sesi bile bana değişmiş gibi geliyordu. Okuduğu metin yekne- saklığı, bu sese, kumları gıcırdata- rak geçen yorgun adımlar hisgini vermekte idi: Endişeye düşmüşdüm. Sabah karanlığından berı beklediğim 8- dam bu olamazdı. Nerede o, dün buna bir yıldız parlaklığı ile görü- nen çehre ? Şimdi karşımda bulu- nan adam, tekrarından usandığı derdini mırıldanan, bezgin bir ho- ca idi. Gidgide artan bir korku ile bütün sözlerini takip ediyor ve halâ dünkü sesi işiteceğim; o sesin slevlerile hislerimin tutuşaca- ğını ümit etmekten vazgeçemiyor- dum. Mütecessis nazarlarım, bey- hude yere, bu tanınmaz hale ge- len çehreyi tetkike devam ediyor- lardı. Muhakkak ki bu ayni yüz idi. Fakat bu balile, bütün yarat- ma kudretini kaybetmiş, yorgun, bitap bir ihtiyar maskesine bürün- müştü.