Malarak oyununda karşılama farzı T ürklerde musiki zevki çok es- ki çağlarda başlar. Musikinin eski Türk diniile olan bağlılığı halk arasında musiki zevkinin yayılma- sına sebeb olmuştur. Türk musiki- sinin en eski şeklini ozanların te- rennüm ettikleri nağmelerde ara- malıdır. Bu devirlerde raks, şiir ve musiki mümteziç bir halde idi. son- raları cemiyet tekâmül ettikçe mu- siki şiirden ayrılmış, mustakil bir hale gelmiştir. Raks ve musiki dini ayinlerden çıkdıktan sonra uzun müddet mahiyetlerini muhafaza et- mişlerdir. Zihni tekâmül bunlar ü- zerinde ayrı ayrı rol oynamıştır, hattâ Hunlerda ve Totyolarda as- keri teşkilâtta yer almışlardır. Raks, şiir ve musikinin hissesi olmasına rağmen iptidai kavimler- de benii hislerin ilk tezahürüdür. Böylece kavimlerin ilk edebi mah- sulleri raks ve musiki olmuştur. Her milletin ik nağımelerini te- rennüm ettikleri bir musiki âleti vardır ki o milletin menkibelerine girer ve edebiyatında yer alır. Türklerin de ilk nağmelerini söyle- dikleri saz “Kopuz, dur. Hekimlik, sihirbazlık, musikişi- naslık gibi ayrı ayn meslekleri şahsında birleştiren ilk Türk şairleri halk arasında büyük bir nufuza 126 — Servelifimun — 2371 Musiki ve Raks beraberliği sahiptiler. Mabudlara kurban kes- mek, hastaları iyi etmek, ölenlerin ruhlarını semaya çıkarmak kudre- retine sabib olan şairler dini âyin- ler esnasında “Kopuz,larile şiir inşad ederlerdi ki raksın da yer al- dığı bu merasimlerde Tanrı ile halk arasında bir vasıta rolü oynarlardı. Böylece halkın arzularına tercüman olan şairler ilk Türk aktörü sayıla- bilir. Türkler musiki aletlerile yaptık- ları terennümlere “Gök, ismini ver- mişlerdir. Göklerin adedi senenin 360 gününe müsavi olarak taksim edilmiştir Her gün bu parçalardan birisinin hükümdarın huzurunda ça- lınması teşrifat icabındandı. Yine bu parçalardan 9nun her gün söy- lenmesi âdet hükmüne girmişti. 9 rakamı Türklerce mukaddes bir adet oluğundan musikinin dini bir mahiyeti haiz olduğu anlaşıl- maktadır. Asyadaki diğer milletlerin mu- sikileri tedkik edilirse görülür ki eski Türk musikisi tamamile ken- disine has bir hüviyete maliktir. İs- lâm musikisi müelliflerinden bazıla- rının verdiği malümattan anlaşıldı- ğına göre Türklerin Acem ve Arap- lardan (oayrı, müstakil bir milli musikiye malik oldukları anlaşıl- maktadır. Mamatih İslâmiyetin kabulünden sonra Türk musikisi zaman zaman İslâm dininin tesirinde kalmışsada bugün yapılan tetkiklerden anlaşıl- dığına göre Anadolunun bir çok yerlerinde hemen hemen eski hu- susiyetlerini muhafaza eden halk muşikisine tesadüf edilmektedir. Meselâ : Halen Anadoluda halk arasında oynanan ve dramatik bir kıymeti haiz olan mahalli oyunlar ilk Türk medeniyetinin bugün ka- dar içtimai hadiselere göre istiha- lelere uğrayarak gelen ve fakat orijinalliğini (muhafaza eden bir temaşa nev'idir. Ritmik hareketlerle oynanan bu rakıslarda eski Türk musikisinin melodilerini bulmak kabildir. | s. Nahid BİLGA | Esasen Güzel san'atlara çok bağlı olan Türkler akın ettikleri ül- kelere de bu sanatları beraberlerin- de götürmüşlerdir. Gölge oyununu tiyatral bir şekle sokan Türkler Balkan yardım ada- sını işgal edince bu oyunun burs- larda halk arasına yapılmasına se- beb olmuşlardır. Bugünkü garp medeniyetinin gökünü teşkil eden Asya san'at ve medeniyetini de Av- rupaya Türk akınlarile geçmiştir. Fatih, ordusiyle Bizans surlarını aşarken tiyatronun beşiğine komşu olan bu ülkede şarki Roma İmpa- ratorluğunun harabeltrine yıllarca sarhoş bir halde yaslanan asılzade güruhile karşılaştı. Bizans saraylarının paslı kapı- ları açılırken asırlarca şarap kâse- lerini dudaklarından eksiltmiyen sa- ray adamları kendilerini ısıtan gü- neşin halkı nasıl kavnrduğunu gör- düler, Bizansa yeni bir medeniyet ge- tiren Fatih bu harabeleri birer ma- mure yaptıktan sonra sükünet için- de devrini kapadı (855 - 886 hicri). Toprak kokusunun baharı müj- delediği bir günde zevk ve safaya düşkün olan ikinci Beyazıt tahta geçer geçmez sarayda bir musiki meşkhanesi vücude getirdi. Müstait gençler bu meşkhanede talim etti- rildi. hükümdardan cesaret alan vü- zera ve vükelâ da kendi konakla- rında saz takımları vücude getire- rek devrin meşhur hanende ve sa- zendelerini himaye ediyorlardı. Bu devirde bizzat hükümdarın teşvikiyle himaye gören Güzel san- atlar ve bu meyanda bilhassa mu- siki bir hayli tekâmül gösterdi. Ni- hayet lâle devrindeki meşhur Said Abad âlemleri, helva sohbetleri, saz ve söz eğlenceleri gibi sebeblerle Türk musikisi büsbütün yenini bir safhaya girmiş oldu.