| Stefan Z wElG| PERİŞAN HİSLER Ziya YAMA ç 5 ma sebep oldu. dabahtan gece ya- mlarına kadar sokaklarda dolaşı- yor, civardaki gölleri tetkik edi- yor, bütün gizli yerleri araştırıyor- dum. Beni tahsilimden alıkoyarak maçeralara aten şey, âdeta bir sa bit fikir idi. Bu müfrit hâl, şahsi- yetimin tabii bir vasfıdır. Küçük mdan beri, çeşitli faaliyetlere karşı lâkayt olduğum kader, beni alâkadar eden herhangi bir şey karşısında herşeyi unutacak kadar israrla üzerine düşen bir insanım. Her vakit ve heryerde bu tek cep- heli ve müfrit halimle hareket et- tim. Bugün bile çalışırken, bir me- sele bana okadar hakim olabilirki onun en son hat ve sırrını keşfet- meden uğraşmaktan vazgeçemem. O devirde hürriyet hissi beni öy- le mest etmiştiki ders için geçici bir haptedilişe dayanamıyor, hattâ, odanın beni gerçevelemesine bile katlanamıyordum. Macera olmıyan herşey benim için fuzuli vakit kaybından ibaretti. Aile dizginin- den henüztkurtulmuş bir taşrslı genç olan ben eski yasaklardan israrla kurtulmağa uğraşıyor, ka- bil olduğu kadar erkek görünme- ğe çalışıyordum, Herhangi bir ta- lebe toplantısına iştirak ettiğim zamanlar, mahcup tabiatlı olmama rağmen, elimden geldiği kadar terbiyesiz ve düşkün bir adamın- dırmağa uğraşıyordum. Berlinde ancak bir haftadan beri bulundu- gum halde büyük bir pangerme- nist şehirli tipi görünmeğe yelte- niyor vg şayanı hayreb bir suhu- letle, kahve ağzını benimsiyordum. Bu erkeklik faslına kadınlarda (ki biz onlara talebeye mahsus gu- rurla «karılar» diyorduk, ) dahil- di. Bu hususta, fevkalâde yakışık- h olmam, büyük iş gördü. İnce ve üzün boyumla, kıvrak hareket- 102 — Servetifünun — 2369 lerimle, halâ denizin herikulâde okşamalarını taşıyan yanaklarım- la, Pazar günleri, bizim gibi Ha- lense ve Hundekehle dansinglerin- de avlanmağa çıkan, mağaza ve yazıhanelerin havasızlığı ile be- nizleri solan delikanlılara nazaran “hudutsuz şanslara maliktim.Birgün Meklenburg”lu süt gibi beyaz ten- li bir hizmetçi kıza rastladım ve başını dans ile döndürerek, onu elde etmeğe muvaffak oldum, Son- ra, ufak tefek sinirli ve çapkın bir çorap satıcısı olan bir Posenli Ya- hudi kızına sira geldi. Bu, çok ko- lay ve ucuzca elde edilen kızıda, az sonra arkadaşlara havale ettim. Bu kolay muvaffakiyetler, dunün mahcup bir talebesi için, baş dön- düren sürprizler idi. Böyle ucuz- ca elde edilen zaferler, cessretimt arttırdı ve zamanla, sokağı, bu gibi zevkli fakat boş macerslar için bir av sahası telâkkiye başla- dım. Sonraları, güzel bir kızın pe- şinde, Üniversite önüne sürüklen- dim ve muhterem eçiğini, ne z8- mandanberi çiğnemediğimi hatır- layarak, gülmeğe başladım. Neş'- elenerek, ayni hislere kapılan bir arkadaşla birlikte, içeriye daldık. Fakat kapıyı aralayıp, yüz elli ki- şinin, sırtını kamburlaştırmış, ve mestolmuş bir halde, kürsüde ge- veleyen bir muhterem beyaz &p- kalı dinlediklerini görmemiz kâfi geldi. Derhal kapıyı kapadım ve arkadaşımla birlikte güneşli cad- deye fırladık. Öyle zannediyorum ki, bu bir- kaç ay içinde olduğu gibi, hiçbir genç, benim kadar zamânını boş yere harcamamıştır. Hiçbir kitap okumadım, bir tek mantıki söz söylemedim ve ciddi bir mesele ile kat'iyyen meşgul olmadım. Gay- ri ihtiyari, herhangi aklı başında arkadaştan sakınıyor ve yeni uy&- nan vücudumun, şimdiye kadar ya- sak edilen herşeyden, nasibini al- masını arzu ediyordum, Herhalde bu şahsi kudretin verdiği sarlıoğ- lak, bu nefsi mahvetme iştiyakı, en kuvvetli ve ailece zincirle bağ- lı her gençte mevcuttur. Bende- ki kızgınlık, şeytani arzular, öyle hudutsuzduki, bu sürtmelerin ha- kiki bir tehlike teşkil ediyordu. İh- timalki hakiki bir “rate>» olacak, veya müthiş bir ruhi sukuta uğ- rayacaktım. Fakat tuhaf bir tesa- düf, bu çöküşün önüne set çeki- verdi, Bugün, bütün kalbimle bahti- yar saydığım bu tesadüf, babamın anaızın Berline, Maarif vekâletine, Üniversite rektörlerinin bir kong- resine davet edilmesile vaki oldu, Hakiki bir pedagog olduğu için, bu fırsattan istifade ile, beklen- medik bir anda, benim hareket tarzımı kontrole niyetlendi, ve bit- tabii beni gafil avladı. Bir akşam üzeriydi. Bir kızla tam en gamimi bir halde bulunduğum sırada, ev sahibinin mutfağına nâzır müte- vazi odamin kapısının çalındığını işittim. Bir mektep arkadaşıdır zanrile, hiddetle homurdandım : — Kimseyi kabul etmiyorum. Küçük bir fasıldan sonra dar- beler bir daha, sonra, bir ikinci defa tekrarlandı ve nihayet besbelli bir sabırsızlıkla üçüncü defa kapı- ya vuruldu. Sinirli bir halde pan- tolonumu giydim ve müz'iç misa- firi defetmek için, atıldım, Önü açık gömleğimle, sarkan askılarla, çıplak ayaklarla ilerledim ve kapı- yı seriçe açtım. Bu hareketime karşılık, sanki anlıma bir yumruk yemiş gibi bozulurken, yarı karan- lık içinde babamın gölgesini tanı- ım, — Devamı 105 inci sahifede —