Perişan Hisler — 102 inci sahifeden devam — Karanlıkta çehresini iyice gö: remiyor, yalnız yözlüklerini seçe- biliyordum. Fakat silüetini, fark edince, arkadaş için hazırladığım terbiyesizce? kelimeler boğazımda bir kemik gibi kaldı, bir müddet başım döner gibi oldu. Hâlâ, odâ- mı toplıyıncıya kadar, mutfakta birkaç dakika beklemesini rica et- tiğim büyük bir hicapla ha- tırları Yukanda söylediğim gibi yüzü- nü deçememiş, fakat o vaziyeti anladığını hissetmiştim. Bunu sü» künetipden, elimi sıkmamasından, yüzünde bir iğrençlik hissile mut- fağn girmesinden anladım. Orada kahve ve havuç kokuları arasında muhterem ihtiyar, on dakika, kızın kâryoladan koğulmasını entarisini giyip yanından geçerek uzaklaş- maşini bekledi. Bu arada, istemi- yerek, konuştuklarımızı işitmişti. Babam ve kendim için çok ze- lil oldu bu on dakika kâfi değii- miş gibi, karyolanın aşikâr dağı- nıklığını toplayıncıya kadar, onu, o bayağı melcede bir müddet daha bekletmğe mecbur oldum, Nihayet karşısına çıktığım zaman, haya- tımın en utançlı dakikasını ya- şadım. Bu çirkin tesadüf karşısında babamın takındığı vakur hale, bu- gün bile minnettarım, Zevallı pederimi hatırlamak O istediğim zamanlar, artık onun şahsini, 8i- kıcı tenkitlerden bazen bir talebe hali ile değil, o çirkin sahne kar- şısında, bütün nefretine hâkim ola- rak, odama girmesini göz önüne alır, ve iuganiyetine hayran olarak o dakikayı hatırlamayı tercih ede- rim, Şapkası ve eldivenleri elin- deydi. Önce onları bir yere bırak- mak istemiş, fakat gayri ihtiyeri irkilerek, vazgeçmişti. Bu odanın iğ- rençliği ona her eşyasını korumasını ihtar ediyordu. Kendisine bir şan- dalye uzattım. Cevap vermeğe lü- zum görmeden bir işaretle reddetti. Birkaç dakika yüzüme bakmadı ve çok soğuk davrandı. Sonra, göz- lükletini çıkararak silmeğe başladı. Bu hareketile, daima, sıkıldığını ifade ederdi. Bu iş bitince, göz- lüklerini takmadan evvel, elini göz- ierine götürmesi, gözümden kaç- madı. O benden utanıyor, ben de kendisinden utanıyordum. Fakat “Y e ADIĞIMIZ MENE her ikimizde, konuşmağa cesaret, edemiyorduk. Boğuk senile, vâaz eder gibi konuşacağından korku- yordum. Onun bu hallerinden kü- çük yaşımdanberi iğrenir ve alay ederdim. Fakat ihtiyar, sükütunda israr etti, ki bu haline bugün dahi müteşekkirim. Nihayet kitapları- mın bulunduğu kırık bir etajere doğru ilerledi. Kitapları biraz ka- rıştırdı ve derhal birçoklarının da- ha sayfalarının kesilmemiş olduğu- nu 8nladı. İlk emri işitildi: — Kurs defterini ver! İstenoğrafı ile not eldığım bir tek dersi havi, defteri, ellerim tit- riyerek uzattım. İki sayıfa yazıyı çabucak okudu, ve en küçük bir aswbiyet göstermeden, defteri masa üzerine bıraktı. Bir sandalye çeke- rek oturdu ve hiç dargınlık gös- termeden ciddi bir tavırla: — Eh ne dersin? İstikbalde de böyle mi hareket edeceksin 1 Bu isticvaptaki sükünet, beni ezdi. Haddinden fazla bir gergin- lik, içime hâkimdi. Bana çikışacak olsaydı terbiyesizece mukabele ede- cek; nasihat vermeğe kalksaydı alay edecektim. Fakat bu objektif sual karşısında duruldum. Taşıdığı ciddiyet beni ciddi bir cevaba da- vet ediyor; süküneti ise hürmet ve mantık talep ediyordu. Verdi- gim cevabı hatırlamağa cesareb edemiyorum. Devam eden konuş- mayı ise, nakle, imkân göremiyo- rum. Öyle iç kaynayışları ki tek- rar edildikleri takdirde santiman- tal hissini verebilirler. Dört göz srasında, meçhul ruhi buhranlar neticesi fışkıran, öyle kelimeler &i, hayatta bir kere samimi olabilir- ier. Babamla hayatım müddetince vukubulan yegâne hakiki müşavere idi bu. Bu sebeble, itaat etmek için bir an bile tereddüt etmedim. Kaderimi tayinde, onu, tamamen serbest bıraktım. Fakat babam bir tek arzusunu izhar etti; Berlini terkedip başka küçük bir Üüniver- siteye devam etmemi. O, var kuv- vetimle işime bağlanıp kaybolan vakti kazanabileceğimden eminği. Gösterdiği itimat karşısında, ezil- dim, O anda, gençliğin tesirile, bu kaide sever, soğuk ihtiyara karşı, işlediğire günahı idrak ettim, Hıç- kıtıklarla ağlamamak için dudak- larımı ısırmam icab etti. Her halde bu halimi sezmiş olacak ki, ansızın elini uzattı, ve elimi bir müddet Karel Çapek “Şehir tiyatrosu, dram kısmın- da, meşhur Çekoslovak tiyatro ada- mı Karel Çapek'ten, Ahmet Muhip Dranasın dilimize çevirdiği «Ye- şadığımız devir» adlı 3 perdelik piyesi oynanmaktadır. Karel Çapek dünyanın en bii- yük ediblerinden biri olnp 1936 da Nobel edebiyat mükâfa/ ını almıştır. Karel Çapek'in en mühim eser- leri: «Seyahat mektupları», «Kü- çük hikâyeler» ve bir çuk roman- larıdır. En mühim piyesleri (R. U. R) «Rabotolar» bu piyes Halit Fahri Ozansoy tarafından Türkçe- ye çevrilip, Şehir tiyatrosundn temsil edilmiştir. «Böceklerin ruhur, <Macrupolo Macrupolos», <Beyoz toun», <Yara- ıcı odom>, <Yaşodığımız devir», «Deve iğne deliğinden geçiyor.» V.B. Karel Çapek, Shakespeare'den sonra gelen en mühim tiyatro adamlarından biridir. Yukarıdaki resim 1938in son günlerinde ölen Karel Çapek'in ölmezden iki gün evvel çekilen son resmidir. sıktıktan sonra alelâcele çıktı, git- ti. Peşini takibe cegaret edemedim, Aklım başımdan gitmiş, şaşırmış kalmiştım. Mendilimle dudaklarım:- da beliren kanı sildim. Hıssiyatı- ma hâkim olabilmek kaygusile du- daâklarımı ne kadar şiddetle ısır- mıştım ? — Devamı gelecek sayıda — 105 — Servetifünun — 2369