MARK TMWAIN — 28 inci sayfaden devam — Mark Twain'in bir sözü vardir : «Tesadüf insanın efendisidir» der, Bunu kendi başımdan geçen şu vek'adan çıkatdığına biç şüphe yok : Cineinnati'ye gelmeden ev- vel, karlı bir gece sert bir rüzgâr sokakda genç Samuel'in ayakları- nın dibine 50 dolerlik bir para getirmişdi. Samuel gözlerine ina- namiyarak, eğildi parayı yerden aldı. Cineinnati'ye geldiği zaman bu paranın daha 30 doları cebin: de duruyordu. Bir gün, 30 doların 16 sını gözden çıkardı. New Orle- an#'a gitmek için “Paul Jones, ismindeki yelkenliye bindi. Pitts- burg ile New Orleans arasında gi- dip gelen bu geminin kapdanını bir kaç seneden beri tanıyordu. kapdap ona gemisiude iş verdi. Ve o zaman henüz Mark Twain olmayan Clemens gemi idare 6t- mesini öğrendi. Sonra hayatının on senesinide gemilerde baş kap- tanlıkla geçirdi. Mark Twain'in gemicilik hays- tı ona yalnış birçok tecrübeler ka- zandırmakla ve eserlerine koyaca- ğı kahramanlam tanımakla kalma- mış, kendisine ismini de vermiştir. Hakikaten, Samuel Clemens tağı- dığı Twain Mark ismini, sulardan iskandil çeke çeke kazanmıştır: Nehrin sularına iskandil atarak derinliği ölçerken Bythe Mark Three! Mark Twainl| yâni iskandil üzerin- deki üş, iki., yazılı işaretleri okur ve derinliğin kaç Fathom olduğunu bildirirdi. (Fafhom: 1 metre 85 santimdir.) Gemisi yazı yazmak hevesini- de bu sulardan almışdı ve ilk ya- zılarını neşrederken de bir gemici ruhu taşıyan Merk Twain ismini kullandı, Bu isim kendisinden ev. vel yazı yazan başkse bir gemici tarafından kullanılmışdı ; İsa Sel- ler ismindeki bir kapdan Picoyne gazetesinin yolculuk etdiği yerler- den bu imza ile haber gönderirdi. Bu ismin menasızlığını ileri süren- lere Mark Twain öyle cevap ve- rirdi ; «Karilerin yüzde doksan doku- zu duygusuzdur.» fakat, şüphesiz- ki, Mark 'Twain bu ismi, kendisine denizi hatırlatdığı için severdi. O deniz hayatından bir dakika bile ayrılmak istemiyordu. Fakat bu tatlı hayatdan bir gün onu bir mermi âyırdı : Mark Twain gemideki kamara- sında oturuyordu. Birdenbire gelen bir mermi kameranın bir parçası- nı aldı götürdü ; Harp başlamışdı. Ozaman Mark Twain deniz hays- tına veda etdi ve Amerikanın İ- çerlerine çekilerek, Tahoe gölü civarında gümüş arayıcılığı etme- ğe başladı. Orada topraktan çıkar- dığı gümüşleri satarak altın yap- masını biliyordu. Fakat, bu işde çok duramadı, daha iyi bir iş bulmak ümidile Esmeralda'ya geldi Lâkin vaziyet hiç de onun düşündüğü gibi çık- madı : orâda onu yeni sıkıntılar bekliyordu. Bir fabrikada &ncak bir ekmek paratına çalışmağa meobur oldu. Haftada o zamanın parasile, 10 dolar alıyordu. Çalış- mağa başladığının ikinci haftasın- da parasının arttırılmasını istedi. Fakat, ona kendisine bu paradan tezla verilemiyeceğini bildirdiler. Ozaman Mark Twain haftada 400.- 000 dolar verilmezse orada kala- mıyacağını söyledi. Bu tuhaf tek- lif herkesi güldürmüşdü. Tabif he- men yol verdiler. Mark Twain on- larla böyle alay etdiğine memnun- du. Fabrikadan çıktıktan sonra yi. ne işsiz bulunuyordu. Fakat bu se- fer daha büyük hayelli işlere gi- rişmeği kurdu ve arkadaşı Jim Gillis ile birlikte altın aramağa çıktı. Ucosuz bucaksız ovalarda, çok çetin bir işe girişmişti. Üstüne ya- gan yağmur, altta balçık çamur, altın arayarak uzaklara yollandı. lar. Nihayet bir gün Mark, arka- döş Jim'in fikrine giriyor, onu kandırıyor ve ikisi de bu sevdadan vazgeçiyorlar. Kazmağa başladık- ları yerleri bırakarak bir kasabaya çeklliyorler, Fakat, bir müddet sonra, onların yarı bıraktığı işi başkaları ele alıyor ve 20.000 do- larlık altın çıkarıyorlar. Mark Twa- inin ne kadar üzüldüğünü artık siz tahmin edin... Lâkin Mark Twain de gittiği yerda başka bir altın damarı bu- lacaktı ve bu altınları ona “sıçrr yan kurbağa, getirecekti | ru Mark Twain bir «Siçrıyan kur- bağa» hikâyesi biliyordu. Bunu bir Hancıdan dinlemişti ve her önüne gelene anlatırdı. Hikâye okadar gülünç dü, Mark Twain onu o ka- dar güzel anlatıyordu ki, dinleyen- A A lerin hepsi «yazsana bunu» diyor- lardı. Mark Twain bu hikâyeyt-ilk defa olarak Californlan gazetesin- deki arkadaşı Bret Harte ye anlaf- mışdı. Bret Harte onu çok sever- di, Kendiside Amerikada o deyir- lerde herkes gibi altın arayıcılığı etmişdi. En meşhur mizah hikâye- lerinden biri olan «Sıçrayan kur- bağa» yı ilk defu Mark 'Twain'nin ağzından o dinlemişdi, ilk olarak da o, “bunu yazsans,, demişdi. Mark Twain, ondan sonra ki ar- kadaşlarının da israrları özerine, nihayet bir gün «Olaveras'ın mej- hur sıçrayan kurbağatir nı yazdı hikâye 18 teşrinisani 1884 de The saturday press gözeteşinde çıkdı, Hikâye altı sene sonra, 18723 de, Fransızcaya tercüme edilerek, La Revue des Deux Mondes' de çıkdı, bu suretle Mark 'Twain'nin ismini bütün dünya duydu. Ondan sonra eserleri bir çok Avrupa dillerine tercüme edildi. Bir müddet sonra Mark Twain, kendisini tanıyanları görüp tanımak üzere bir seyahata çıkdı, Avrupanın rauhtelif memle- ketlerini dolaşdı. Bu arada İstan- bula da geldi. Avrupa seyabatin- de kendisini o devrin müşkülpe- sent olan edib münekkitleri büyük bir takdirkârlıkla karşıladılar, Al- man İmpüratoru, muharriri kabul ederek, Mississippi üzerinde hayat isimli romanından dolayı bilhassa tebrik etdi. Mark Twain'in hikâyeleri kadar sözleride dilden dile dolaşıyor ve Nasreddin hocanın nükteleri gibi tekrarlanıyordu. Gine bizim Nas- reddin hoca gibi ona izafeten bir çok nükteler uyduruluyordu. Fakat onun bizzat kendi zekâsında çık- miş nüktelerde tesbit edilmişdir. Meselâ, bir gün cennet ve cehen- nem hakkında ne düşündüğünü sormuşlar. Merk Twain : — Birşey söyliyemem, demiş her ikisinde de dostlarım var, «Hakikat bizim en büyük ser- vetimizdir : mümkün olduğu ka- dar az sarfetmeliyiz.» «İman diye bir şeye, öyle ol. madığını bildiğimiz halde inanana denir» gibi sözlerde bu Amerikan mizahcısının cümleleri arasındadır. Mark Twain 1910 da, 70 yaşın- da olduğu halde ölmüşdür. © Vahdet GÜLTEKİN 33 — Serretifünnu -- 2363