İşte size birbirine girişmiş, birbiri- ne kenetlenmiş içinden çikılmaz davalar! Vaziyetlerin böyle akla, mantıka ve mukâddesata uyma- masından dolayıdır ki dünya git- tikçe karanlık bir akıbete gidiyor! Bunun tek çaresi insanların birbi- rini boğazlamaktan vazgeçip sulh ve selâmete dönmesidir. Dönen varmı ? Sulh... Bunu herkes istiyor, lâkin herkes sulhten ümidini keş- miştir.? Çünkü sulhun istenildiği- ne inanan kalmamış gibidir. Muharebe etmek ve yüzlerce milyon halkı kışta kıyamette mah- rnmiyetlerde bırakmak için elden ne geliyorsa yapılıyor! Ama sulha doğru dönmek için ciddi bir adım yoktur! İnsanların arzu eyledikle- rine malik olmak için kendi elle- rindeki vasıtaların kuvveti ile O arzuların arasında öyle müthiş bir uçurum var ki doldurmak ihijmal dışındadır. Hâdisatı istediğimiz gibi sevki idare edeceğiz diyen diplo- matların, ayni zamanda hesapsız iktidarsızlık içinde oldukları, bu defaki Avrupa harbinde olduğu kadar açık görünmemiştir. İyi ya- şıyabilmek vasıtalarına malik ol- duğumuz halde insanlığın bu kadar tens yollara gittiğini tarih ne gör- müş ve ne yazmıştır | Montaiğne adlı büyük Fransız filezofunun dediği gibi: «Dünyada insanlar asla kendilerine düzgün yol yapa- madılar ve yapamıyacaklari» Şu var ki bu hakikate varış dahi oci- hanı umumi hastalıktan kurtarmı- yor ve insanlar bundan ne ders alıyor ne ibret! Âdeta hükmet- mek lâzım geliyor ki insanlar ne: Teye gitmek istediğini bilmediği içindir ki akla sığmıyan yakıcilığa, yıkıcılığa ve iktisadi sukutların en müthişlerine girmiştir! O halde tek çare kalıyor: Atalarımızın yaptığı ve söylediği gibi dünyayı yaratana dönüp bize yol göster demek lâzım! Eski levhalarımızı bir daha hatır- lıyalım. Şimdi İsviçrede dahi böyle yapıyorlar. Protestanlık müessise- lerinin hâtıralarını gösteren Cenev- redeki duvar dibine binlerce halk toplanmış; ey insanları yaratan Tanrı! kusurlarımızı affet, acı bize! Gözlerimizi saran kara dumanı kal- dır, Yokaa İsviçre değil Avrupa dahi kalmıyacak! diye haykır. mışlardır | Maâkalemi buraya getirdim, tam bu sırada getirilen gazeteler ara- 14 — Servetifünun — 2367 İşaretler: | BIZDE Mizah edebiyatı, sanatın güç bir janrıdır, Mizahel herşeyden evvel, kuv- vetli ve derin bir zekâya, büyük bir espri heybeslne malik olmalı, Zamanıvın kafalı entellektüellerin- | den biri bulunmalıdır. Mizah muhaerrirleri, karikatü- ristler eserleri üzerinde en çok titizlik ve itina gösteren birer san- atkâr olmalıdırlar. Çünkü güldürmek, ağlatmaktan çok daha zordur. Bizde mizah edebiyatı ne y& zık ki yoktur. Yıllardanberi bu sahada birçok mecmuş ve gazeteler çıkmış, fakat hiçbiri mizah edebiyatı yaratama- mıştır, Halihazırda piyasada üç mizah mecmuası görülüyor: Akbaba, Şa- ka, Karikatür, Akbaba mecmuası, eski yazıla- rını, karikatürlerini tekrar ederek geçinip gidiyor.. Bundan başka sayfalarındaki espriler, insanı gül- dürmekten ziyade ağlanacak bir hale sokuyor. Şaka ve Karikatür'de yıllardır işitile işitile bıkkınlık veren espri- ler yer almaktadır. Bu niçin böyle Hakikaten 'ciddi bir kıymet ifade eden karikatüriştlerimiz var. MIZAH Cemal Nadir, Ramiz, Zahir Gü- vemli, Necmi Rıza, Orhan Ural, Mazhar Nazım V.S. gibi. Mesel& bir Cemal Nadir hepi. mizin iftiharla göğsünü kabartan ince bir sanatkârdır. Ramiz'in velüt kaleminden bazı defalar çok güzel eserler doğuyor. Zahir Güvemli - Çizgileri biraz zayıf olmasına rağmen - ender ©s- prileri yakalamaktaki maharetiyle kendini gösteriyor. Orhan Ural mahalli renkleri eserlerinde mükemmelen veriyor, Necmi Rıza'da bazan iyi eserler çıkarıyor. Böyle olduğu halde mizah mec- malarımızda insanı güldürebilecek bir tek şey var. Mecmuanın değiş- miyen hali, Yazılar, fıkralar, Obikâyeler, tekrar edileğelmiş mevzulardır. Yahudinin hasisliği, belediye- nin bakımesızlığı, bob-etil şairler, plâj esprileri, sinema rezaletleri, pahalılık, karı koca kavgaları... Bütün mevzular hepsi bu ka. dardır. Ve bunları yıllardır, ezberlen- miş ve bıkılmıştır. Mizah bu değildir. Ne yazık ki, daha birçok şeyler gibi, bizde bir «Mizah Edebiyatı» henüz doğmamıştır. Oktay AKBAL sında Ahmed Emin Yalman arka- daşımızın “ Bir tecrübenin netice- leri ,, ünvanlı çok güzel bir baş makalesini okudum. Makalenin ru- hu benim tasvir eylemek iste- diğim dini mukaddesata taallük eyliyor. Aşaki fıkrayı hasbıhalime ilâve ederek sözü kesiyorum. , Ahmed İhsan TOKGÖZ İşte makalenin parçası : Dünyanın umumi hali ve bizim kendi halimiz böyle olduğuna gö- re din âmilini benimseyip buna içtimai hayatımız içinde berrak bir yer vermek, en doğru bir gidiş olur. Evvelce şöylediğimiz gibi, her millet akılla his arasında böyle bir köprü kurmak saruretindedir, İslâm dini buna başka dinlerden daha uygundur. Biz de böyle bir vazife başarmak bakımından her milletten iyi bir mevkideyiz.