27 Kasım 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

27 Kasım 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tedkik Yazan : Cahide BAŞOL Yakub Kadri'nin ve Refik Halid'iin yazdıkları çıkan yabancı bir ses; sokak ke- narlarında limonatalar, portakala, nara, muza benzeyen meyvalar satan tâoirler... hepsi vardı, 6 mi- ni mini aydınlık kumaşta Beyoğ- lu'nun karnavalı, birshanelerin gecelerdeki supelerini hatırlatan bir neşesi, bir rengi yaşıyordu. Orada' eski zaman gecelerine, Louis devrinin balo eğlencelerine benzeyen bir levha vardı.» Refik Halid'in menşörelerinde bütün câzip taraf tasvirleridir. Onda insan ruhunun derinliğini bulmak çok güçtür. Bize aşkından ve gevgilisinden bahsederken bile ruhi haletinin tahliline değil hu- rici tasvire ehemmiyet verir : «Menekşe nasıl açarsa kalbimin sık ve koyu yaprakları, gür ve hülya yaprakları altından da genin aşkın öyle açtı ve genin aşkın me- nekşeler gibi göz yaşlarımla te- tevvüç etmiş öyle açtı ye ömrü- müu şitarı üstünde senin aşkın bir bahar oldu. Hulülü şeple melül| göllere ak- setmiş penbe akşam bulutları gibi evvelâ bana pek uzaktın; fakat aksin yine benimdi, benim sinem» de idi. Nihayet .bir zaman geldiki buğular altında kaybolmuş çöllere benzeyen nâmâlüm ve rüzgârsız yollarda ılık sabahların elyatrap havalarını duydum ; senin nefesle- rini duydum. Dimağımın uzun uzun dehlizlere benzeyen yeknesak gecelerinde ipek siperli, atlaş ör- tülü, minâfam avizeler buldnm; senin gözlerini buldum, Kalbinin unutulmuş bir dine ait meirük ma'bede benzeyen barabesinde açmış papatyalar buldum; senin ellerini buldum ve müebbet zan- nettiğin leyli ömrümün fezkinde tebessümlerin bir güneş gibi açın- ea siyah bahtımın bir gölge gibi silindiğini gördüm; ben seni gör- düm, Söğütler nasıl iğilir ve derele- 22 — Servetifünun — 2362 mensüreler XVI rin berrak sularında kendilerini görürse bende iğildim, senin göz- lerinde öyle kendimi gördüm, Âk- sim râkit sularının üzerinde söğüt- ler gibi malül ve esir dinlendi ve ömrümün fırtınaları içinde genin gözlerin bana bir vakfagâhı huzur oldu.» Bu yazım da gösteriyor ki bü- yük bir peyzejist olan Refik Ha- lit deruni bir hâdiseden bahsettiği zaman ancak sun'i taşlarla üslü- bunu süsliyebiliyor. Şurasını da söylemek lâzımdır ki bu bir kalem denemesi nev'inden tecrübelere ne hikâyelerinde, ne de muahhas de- vir yazılarında tesadüf etmeyiz. O ihsasların dışına çıkmamakta kuv- vetini bulmuştur. Yakup Kadri'nin mengürelerine gelince bunlarda «Erenlerin bağın- dan» şairini müjdeliyen) bir lezzet vardır. Lisanğ terkipli fakat çok sihirlidir. Yakub'un duyuşları çok samimidir ve ruhunun derinlikle- rinden bizat zaman sesler verir. Onda harici tasvirden ziyada çok titiz bir ferdiyetçiliğin metafizik ızdırapları görülür. «İstimdat» yo- lunu bulmamış bir san'at yolcusu- nun feryadıdır: «Sisler ve buzlari kliminde, meç- hul, müncemit, sisli bir yol üstün- deyim. Kulaklarımı sağır, saçlarımı tarümar eden büyük rüzgâr! - eğer neşimlerle rabıtan varsa - sarışın sükünuna benden selâm gönder, de ki; «Arsin uzak, sisli bir kıt'a- sında; meçhul, mündemit, sisli bir yol üstünde, kütekbin, gümrah bir seyyah Asasız, abasız ve kimsesiz kaldı» «Yıldızlarin bikesliğir muayyen bir ruh seviyesine erişmiş ve fer- diyetini idrâk etmiş insan ruhu- nun hakiki mukadderi olan yal- nızlığın acısıyla doludur. Muharrir çok sıcak, sâkin ve siyah bir gece yarısı evinden kaçmış, çimenlerde uzanmış, yıldızlara bakıyor ve yal- nızlığını düşünüyor: «En komşu iki yıldız beyninde bile, birişinde- ki feryadı ye'sin öbürüne, öbürün- deki teranei meserretin diğerine vüsulünü meneden, baris bir me- safe, sâkit ve matemi bir boşluk mevcuttu. Hepsi bulundukları yer: de, dolağtıkları yollarda daima yal- nız, kimsesiz, daima birefik ve bivaye, dalma yetim kalmağa ve sema, O zamanın bana melül bir sahayı ve gurbet gibi goründü: orası seraba, böyle menfi ve gur- betzede bir takım kürrelerle, meç- hul ve meş'um Kanunların eseri hükmü zulmü olmuş, böyle zelil, muti, bir takım serseri oscam ile doluydu.» Arz da ötekiler gibi büyük boş- luğun içinde bikes ve uzaktı. O0- nunda kimsesi yoktu. Giineş, ona her glin ateşten demet, demet 86- lâmlar gönderiyor, fakat feryadını işltmiyordu. En yakın komşusu kamer, göllerinde, ırmaklarında ve denizlerinde kendine daima sadık bir ayna bulan kamer, ona her gece tude, tude hülya döküyor, fakat iniltilerine, mâkes olmuyor- du. Ve arz, ve bu benim üzerinde yaşadığım zavallı kürrecik, bu ga- rib seyyare böyle göğsümde haile- ler taşımadan, hergün biraz daha harap, ruhu kâinatı melülden eş- neten bir yeknesakiyi hayat içinde böyle müebbeden yalnız, dolaşıyor, > are dolaşıyor, dö- nüyor «ig müz. ben de, onlar gibi, bu yıldızlar gibi, bu kürre gibi ben de yalnız ve herkese uzak- tım. Sahayı hayat denilen bu me- lâmetgâhta ben de nereden geldiği bilinmiyen bir menfi, bir gurbet- zedeydim. Ben de meçhul meş'um bir takım kanunlara esir, bikes bir yalnız adamdım. Ruhum şimdiye kadar başka bir ruhâ temas etme- miş ve eşini bulamamıştı. Bişüpbe, bâdema artık hiç te bulamıya- caktı.»

Bu sayıdan diğer sayfalar: