27 Kasım 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13

27 Kasım 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Son Ci“ pan EMMANUEL BOVE'DEN: HALID FAHRI ozansov| ii — — Evet, aldanıyorsunuz. Hiç öldürmeğe kastet- miş değildim. Ona bir hiddet anında yumrukla vur- dum. Üstümde hattâ silâh bile yoktu. — Mamafih, cinayet mahallinde bulunmuş olan çekici maktulün yakınları tanımamışlardır. Size aidi- yeti farzedilebilir. O halde, bir aşk mülâkatına gi- derken bu silâhı taşımak zahmetine katlanmaniz ol- dukça garibtir. Komiser bu sözleri göylediği esnada, Arnold'un çehresi birdenbire değişmişti. Endişe ileş — Ne demek iştiyorsunuz ? Diye sordu. -— Size ben bir sual soruyorum. — O! bilmem, Bay komiser, bilmem. Buradan gitsem daha iyi olur sanirim. — Daha bir dakikanız var. — Yok, yok, Yarın tekrar gelmeği tercih ederim. Fakat ne yazıyorsunuz? — Bana gitmek istediğinizi söylemediniz mi? — Vakıa öyle. O kadar yorgunum ki... — Pekâlâ, işte buraya servisteki polise verece- ğiniz kelimeyi yazıyorum. Bu kelime olmazsa, sizi ters yüzüne çevirirler Görüyoraunuz ya, bunda hiç garib bir cihet yok. — Ha! Evet, anladım. -—- Alın bakalım şu kalemi. — Niçin? — Ben işte imzaladım. Sizde beni taklit etme- Visiniz. Arnold masanın etrafından dolaştı ve komiserin kendisine gösterdiği yere imzasını attı. — Pekâlâ, İtimadı zail olmuş olan kahramanımız: — Gidebilir miyim 9 Diye sordu. — Bir dakika bekleyin. Size refakat edecekler. M. Bugeaud, bir zilin düğmesine bastı. Hiç şüp- hesiz bu uykusuz gecenin sebeb olduğu yorgunluk yüzünden, şimdi, Arnold'a karşı tamamile slâkasız gibi görünüyordu. Öteki, gidebilmeği helecânla bek- liyordu., Komiserin tavrının değişmesi karşısında yo- lanu şaşırmıştı, ansızın kapı açıldı ve yarı uykuda bir polis göründü. M, Bugeaud, hiç bir söz söyleme- den, yalnız bir işaretle, Arnold'u götürmesini emretti. Gözlerini komiserden ayırmıyan polis: — Haydi, gelin! Dedi. Komiser, sanki kendi kendisine hitab ediyormuş gibi : — Çok çetin oldu. Diye mırıldandı. Arnold : — Fakat kâğıd, diye yalvardı. 'Tul'ünük onu. — Bunun ehemmiyeti yok. Yalni# fıolisi takibedin, «Nasıl olur da bir adam bu kedut üilgmir bir ruhe melik olabilir! Bu derece asil duygular bu derece çirkin gayeler için nasl olup ta kullanabilir ? Her geçen saat, dünyaya garaz bağlamak için bize fazla bir sebeb daha getirmiyor mu ? Böyle bir komedya oynamak, benim işlediğimden daha büyük bir cina- yet değil midir ? Fakat benim bin türlü mazeretim vardı. Şimdi bu, tebriklerle karşılanacak. İhtimal, sefaretler gibi komiserlikler de vardır. Bazı mınta- kalar, diğerlerinden daha mergubdur. Birinciden al- tıncıye çıkacak. Arnold, mahpus olduğu hücrede bir aşağı bir yü- karı dolaşıyordu. Kalbinin acılığına hiddet inzimam ediyordu. Öldürmüştü, buna söz yok, fakat ne de olsa bu cinayeti ne gibi şartlar dahilinde işlediğini de hesaba katmak lâzımdı, Bu adamı bir hiddet anında öldürmüştü. Eğer indirdiği darbe adamı öldürmüşse, bu, onun kabahati değildi. Bir adalet varta, kendi- sini tevkif etmeden evvel, hakikati araştırmaları lâ- zım gelmez miydi? O zaman, kendi ruhunun, M. Bugesud ruhundan daha az çirki olduğu keşfedile- mez miydi 9 Btrafını çeviren dört duvarın içinde dönüyor ve bazan ölümü, bir kurtuluş gibi çağırıyordu. Bazı anlarda baştan ayağı titriyor, bu da onu oturmağs mecbur ediyordu. Demek ki yeni bir haksızlık işlen. mek üzereydi. Hiç kimse, duygularının güzelliğine inanmıyacak gibi hiç kimse inarmyacaktı ki iyi bir hareket yapmağı özlemişti, bunun bir tek sebebi de böyle hiç bir hareket yapmamış olmasıydı. Mamafih, Allah hakikati biliyordu. İnsanlar kendisine karşı bir- leşmişlerdi. Onu hâptetmekle işe başlamışlardı Fakat fenalıklarını nerede durduracsklardı? Ne güreldi, tavan penceresinden gördüğü gök! Ya şu güvercin- ler, şu kırlangıçlar, böyle boşluğa dalmaktan ne mes- uttular li «Bense buradayım, bu rutubetli duvarlar arasında, hiç kimse kalbimin derinliğini bilmeden.» bu son kelimeleri âdeta haykırmıştı. Hapis odasının kapısını üçün Burdiran $ — Susacak mısınız bükülim? Dedi. — Peki ama, niçin süsücak mışım? Kİ, pe — Devamı 23 — Servetifünun — 2362

Bu sayıdan diğer sayfalar: