Yazan : .s.eesde ........ Ii. AGARBICEANU ROMEN EDEBİYATINDAN : BİRİSTASYONDA | Çeviren Açık kırda, namütenâbi tarla ve otluğun ortasında, iki katlı bir binanın önünde, otuz vagonlu tren, mırıldanarak ve kuru sesler çıka- rarak durdu. Yük vagonlarının açık kapıla- rından dağınık saçlı kadın başları, şaşkın bakışlı çoçuk yüzleri, traşlı erkek yüzleri göründu... Hepsinin nazarları ayni istikamete doğru döndü: İki katlı binanın üzerindeki tabelaya. Burada istasyonun ismi yasılıydı. Sadece birkaçı bunu sö- kebildi. İsim ağızdan - ağıza, va- gondan - vagona geçti. Yolcular daha yorgun görünüyorlardı: Kat edecekleri uzun bir mesafe daha vardı. Fakat, tren, burada iki saat kaldığından, yolcuların bir çoğu - harb geripleri - uyuşukluktan kurtulmak jçin vegonlardan indiler, Bazıları kuyunun etrafına top- lanarak yıkanmağa koyuldular. Kirlenmiştiler, islenmiş ve elbise- leri yıpranmıştı. Bir haftadanberi kadınların temiz tutmak gayretine rağmen kümes şeklini slan vagon- larda seyahat ediyorlardı. Burada her içtimai sınıftan insanlar vardı: &öylüden avukata, meme çoçuklarından lise talebesine kadar; hareketin fecii anında yan- larına alabildikleri şeylerle yola çıkmışlardış bunlar ekseriya ev- deki en kötü oşyalardı. Bu eşyalar, herbiri ıçin az, #akat vagonlar için çoktu; çünkü bunların içinde insenlar balıklar gibi sıkışmışlardı. Sonra bu kader 10 — Sörvetifünun — 2361 sİ Cavit YAMAÇİ çeşitli iagenin kokusunu vagonlar dan çıkarmağa imkân yoktu. Erkeklerden bazılarının yüzün. de, sanki artık hiç bir şey umu. runda olmuyormuş gibi, bir hay- vanlaşma seziliyordu. Kadınları derin bir keder yakalamıştı. Onları evden uzaklaşma, bu tanınmadık ülkedeki seyahatin emmiyetsizliği ve bilhasan yük vagonlarının ağır kokulu havasında ve bu otuz er- keğin karşısında taranmak ve top- lanmak mahkümiyeti sarsıyordu. Aralarından pek azı yıkanmak ve elbise değiştirmek cesaretini göstermişlerdi; bunlar zaten en sakin ve gurbete pek ehemmiyet vermiyenleriydi, En çoğu bir hafta evvel yola çıktıkları kıyafetle 86- yahata devam ediyorlardı. Bir istasyonda kaldıkları zaman, arularında vagonda daha çok ısın- mış olanları mânâ ile biribirine bakıyor ve bavulları çözmeğe ko- yuluyorlardı ; fakat diğer yolcuların nazarlarından korunamadıkların- dan bavulları açmağa cesaret ede- miyorlardı. Öyle ki, buraya, demiryolları ve terasman üzerine, otuz vagon- dan, acayip, rengârenk ve içtimai durumu belli olmıyan insan yığını boşaldı. Bedbahtlık ve çile, can sıkıntısı ve kir hepsini biribirine benzet- mişti. Bazıları sessizce dolaşıyor, ba- zıları da itina ile yıkanıyor ve heceliyerek ecnebi gazetesi okuyan tren servisindeki adamın etrafında dolaşarak giliniyorlardı. İki katlı binanın tam karşısına gelen vagonda, diğerlerinin ara- sında, üç çocukla beraber seyahut eden bir avukatın karısı vardı. Şimdi bile akıntının kendini nasıl kavradığını, evden gıyırıp, yollara nasıl döktüğünün farkında değil. Çocuklarınin en küçüğü üç yaşında bir kızcağızdı. Diğer ikisi, erkek çocuklar - biraz daha büyüktüler. Trenin syrsılması slkol maki- nesini yolda yakmaya mâni oldu- Eundan, anne, istasyonda durduk- ları ân alkolü tutuşturdu ve su kaynayıncaya kadar, vagonu silip süpürmeğe çocukların eşyalarını yerleştirmeye koyuldu. Her üç çocuk ta bir sırada oturmuş hiçbir gürültü yapmıyor- lardı. Üçü birden ısrarla nazarla- rını karşıki evin üst katına dik- mişlerdi. Bir pencerede, sabahı gü- neginin ışığında, iki çocuğun altın bukleleri görünüyordu, bunler va- gondakilerinin yaşındaydı. Üzerle- rindeki kar gibi beyaz, elbiseler de parlıyordu, Ortalarında, pencereye dayanmış, sihhatli, gürbüz, beyaz boyunlu, ipek bir tülbentin alrına hafifçe, gizlenen zengin saçlile bir kadın duruyordu. Çocuklar, büyük bir tecessüsle, bir mücizeye olduğu gibi, kadına tecesaüsle bakıyorlardı. Anne ve iki çocuk, oradan yukarıdan, göz- lerini vagondan Aayırmıyorlatdı. Peneeredeki kadın, tabii istasyon şefinin karısı, vagondaki kadının