20 Kasım 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

20 Kasım 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cahide BAŞOL Yakub Kadri'nin getirdiği mensuplarının yazdıkları Orijinal bir ruh haletinin üze- rinde durulması güzeldir. Fakat son bizi tatmin etmiyor. Bu hikâ- yede «Bir ölünün mektupları» nda olduğu gibi kahramanın hareketi- ni bize doğru bulduracak bir 8€- bep yoktur. Sâdece bir nevrozun hikâyesidir. Yakup Kadri'nin hikâyeleri- nin çoğunda bozulan bir ruh mu- vazenesi görülür. Bu muvazeneye kâh cemiyetin şartları, kâh ferdi ve malül bir irsiyetle ve kâh her ikisiyle birden halel gelir. Bu hi- kâyelerde fert, cemiyetle açığa çıkmayan bir mücadele içindedir ve hayattaki zaruretleri kabul et- memekten ezelen bir nevmidisi vardır. Yakub Kadri bize belki de biraz İbsen'in tesiriyle bu ferdi ruh mekanizmasına malâl bir irsi- yeti ve bu irsiyetin şuurunu sokar. Hikâyelerinde tabista fazla yer vermiyen Yakub Kadri Edebiyatı Cedide'nin müselsel üslübundan kurtulmuş, hikâyemize oldukça sö- de - bilhassa konuşmalarda - bir lisan ve tabii, cazip bir ruh getir- miştir, Mensüre Fecriâti'nin hemen hemen bü- tün mensupları mensüre ve fantazi yazmakla uğraşmışlardır. Bunlar- dan Fazıl Ahmed bu nev'ideki ya- larını «<Şebtâp»; Ali Süha «Meza- miri Elem»; Şehabettin Süleyman «Gölgeler ve Hakikatler»; Refik Halid «Zendavesta» ismi altında ve Fecriâti kütüphanesine dahil olarak neştedeceklerini o zaman ilân etmişlerse de bu güne kadar çıkarmamışlardır. Fecriâti mengürelerinde umu- miyetle bir orijinalite görülmez. Bunlardan sevgiden, sevgiliden ve arzulardan bahsedilmiştir. Tabiata verilen yer azdır. Hemen hemen hepsinde bedbin ve marazi bir ka- rakter mümeyyiz vasfı teşkil eder. 8 — Servetifünun — 2361 xv Fecriğti'de mensüre yazılar âra- sında yalnız Refik Halid ve Ya- kub Kadri bir şahsiyet ve kudret göstermişlerdir. Refik Halid çok temiz ve çok sâde bir lisanla vücude getirdiği mesürelerinde hakiki bir sanatkâr- dır. Zekâsı harici Aleme mütevec- cihtir. Ruh tahlilleri üzerinde dur- maz. Refik Halid acaba çok muh- teris, çok hassas mıdır? Merdüm- güriz, asabi, müteharrik bir ruhu- mu vardır f Ve mensürelerinde bu- nu mu akeettirmiştir? Bütün bun- lara «Hayıri» cevabını vereceğiz. O hayatı normal ve oldukça sade anlamış en çok taevirlere orijnal buluşlara, güzel teşbihlere ehem- miyet vermiştir. © harici âlemde gördüğü herşeyin karakteristik ve cazib noktalarını alıp, yazılarında bize zevkle okutmayı bilmiştir. Meselâ âlel'ade bir uçurtmayı alır, tasvir ve teşhis eder: « Dar, kirli dere kenarlarında ufacık, daha henüz siyah, böcek kadar küçük kurbağa yavruları vardır: burunlarını bir yere uzat- mış, vücutlarını mütemadiyen sal- larlar, kuyruklarını mütemadiyen hareket ettirirler. Uçurtmalarda bunlar gibidir; gökte sabit bir yer- de mütemadiyen sallanırlar, mü- temadiyen kuyruklarını oymatırlar. Uçurtmalar, öyle sefil serseriler. dirki elbiseleri bir renk olmaz; her reuk kumaştan bir parçayı eklerler ve her zaman öyle mütelevvin gezerler.» Herkes için pek fazla birşey ifade etmeyen bir gece kandili Refik Halitte bir hayatiyyet ka- zaDI : « On iki saatlik bir mahzen hayatı sürmüşte sararmış gibi dur ran güneşin soluk rengi perdelere sürünürken ezilen bir böcek sesiyle kandil söner. Bazen geceleri tn- tuşmuş olur, sabahleyin onu sim- siyah bulurum. Kışın- hizmetçi, yenilikler — rmensüreler Fecriâti odunları alevlendirmek için onu sobaya koyar, soğuk renksiz oda- nın © câmit sabah haline birden şevkâver çıtırdılarla alevler akset- tirir. Eşyaların cilâlarında penbe lem'alar gezindirir. Yazın açık pencereden *bahçenin bir tarafına fırlatırlar ; ökseriya yanında bal- mumuğung yapışmış yerde ucu ka» ra kibrit vardır. Yanmış kandilleri içine kum koyan çocuklar elinde görürüm. Bazen mini mini köpekler ağ- zında oyuncak olur dolaşır ; bazen solmuş, kirlenmiş, yağmurlardan ıslanmış iyi yaşayıp ta sefil ölen- ler gibi. kırılmış, kıvrılmış bir halde ayaklarına dokunur. O za- man müvazişe benzeyen küçük bir darbe ile onu taflanların en kuytu, en görünmez bir yerine fırlatırım... Artık oradan çıkmaz, toprağa karışır.» Refik Halit tabiati yakından tanır ve onun ince güzelliklerini bize göstermeğe çalışır. Hayali bir piyano abajurundan acaip u- zak şark diyarlarının gecelerini çıkaracak kadar engindir : « Bu gece karanlıkta, salondan geçerken piyanonun bir mumunu yanar gördüm.,. Söndürmek için yürüdüm. Tavandaki avizenin bil- lâr vücudunu uzun bir irtiaş tit- retti, sonra ağır bir tanin bu göl- geler, bu kalın perdeler, bu iri çerçevelerle ma'bede benzeyen bu salonda bütün eşyaya tahakküm eden bir sesle matem gibi kalbi- me aksetti.. Mum titriye titriye, ucundan ince bir is birakarak yanıyordu. Hemen oraya oturdum; turuncu, sarı kırmızı, sincabi be- nekleriyle atlas siper bana Pierre Loti'den bir sahifa okur gibi geldi ; bu ipekte bir Çin, bir Tankin ge- cegini seyrediyordum : renkli kâğıt fenerler asılmış dar, dolaşık sokak- larda gezen kısa boylu, bol elbise- li rengârenk bir balk, bunlardan

Bu sayıdan diğer sayfalar: