Halkevlerimizin sahnelerinde çalışan gençler Yazan: (Hikmet)de bu hâliyle (Vasfı) ya çekmişdir. Reji- sörün emrinden dışarı çıkmaz. Aynanın karşısında Makiyaja saatlerini hasretmekten çekinmez. Mutiaka tashih edilmesini ister. Her igi bitdikden sonra tah- sisen gelir; sorar: «Nasıl hocam; olmuş mu? Kusur, noksan filân varmıt» Tatmin edilmeyince içi rahat etmez. Yazan, oynayan, etüd eden zevkli bir gencedir. — «Ayıkla pirincin taşını, arpa ekdim darı çıktı, darısı başımıza» isimli üç komediside bitmek üzere. Her hafta muntezamen «Şehir Tiyatrosu» na gi- der, Locasını gündüzden almışdır. Yaz temsilleri vermeğe gelen trupları tedkik eder. (Nureddin geno Dur) a âbonedir. Züppe kafası taşımaz. « Karagöz »ü < Orta oyunur»nu canı kadar sever. «Tulüat» a diş bileyenleri bırpalar. Onu aşağılamanın medeniyet iycâblarından olmadığına inanmışdır. Me- selâ: (Naşid)e bayılır, Komik Ahmed'i, Dümbüllü'yü, H. Mehmed Ali'yi çıldırasıya sever, Kavuklu Alinin, Asım babanın hayranıdır. Onlardan ne gördü ise etüd eder, Oyunlarını yakından hattâ “Kolis,, den ted- Cemâleddin SERVER def'a bu arzusunu yerine getirmek için onu Naşid, Dümbüllü, Eyyüb Sabri ve komik Ahmed'le görüş- dürdürmüşdüm.) - Sahnenin «Neş'e konservatuvarı» ol- duğnns inanmışdır. «Tulüatcı» yı sevmesi, onu neş'e sâkiysi olarak tanıdığından ileri gelir.. —«Tulüatı severim. Ne yapayım olimde değil: o- yunlarının ehemmiyeti olsun olmasın; ben oraya rol seyretmeğe, (Nagid)i görmeğe gidiyorum..» der. Bunda o kadar samimidir ki; «Dümbüllü'nün jübilesi günü evinden, «İzmit» e hareket etmek üzere çıkdığı halde jübileyi hatırlıyarak bu harekâötden vaz geçdiğini, elinde valisiyle Fransız tiyatrosuna geldi- ğini, ve tekrar eve dönmemek için geceyi otelde geçirdiğini bilirim. Aulayışlıdırda.. Eyyüb Sabri, Kemâi baba, Düm- büllü, Tevfik İnce ve sâire gibi espiri yapanları tak- dir eder. Çünkü o bilir ki örneksiz ve ölçüsüz san'at olmaz. Olsa da ibtidatdir. Avamcadır. Orijinal bul- duklarını hafızasında zabtetmişdir, Neticede onlâtı yine bize taze ve nâdir bir tarzda arzodör, O ter- kibdenp mümtaz bir san'at eteri çıkarır. Esasen sel gibi akan bir istidad. Eskilerin «zihni evvel» dediği zekâ, Sahnede yolunu bulur, eserle «Tulüat> 1 möz- celer ve o imtizacdan, yeni bir mahsul, başka bir unsur çıkarır, Sevdiği (Nâşid)in sewmpatik hâli ona da sirayet etmiştir, Karşısındakine İĞİ atmadan duramaz 46- yirci arasında dost ve arkadaş bulunmağa. Yahud” da görünmemek icab eder. Mutlak iğneler. (Hikmet)in yetiştirdiği belki değil tekat amatör s&hnelşrimize hediye etdiği genoler de vardır.. Rahmetli (Muvahhid)in her mânada bir «Bedia» kazandır. ması (Baltacıoğlu) nun bir (Hüseyin Kemâl) bahşet- me&i gibi <Demirsöz»de Şehremini Halkevi sahne- sine «Mustafa Üçler» ve «Hilmi Alözkan» - sonra- dun verdiğim isimle - « Keke > gibi cidden velüd muktedir ve - okurlarsa mutlaka san'atkör yetişe- cek - iki istidat vermişdir. (Bilhassa «Hilmi Keke» bulunmaz bir unsurdur. Kültürlü biraz da gönüllü bir rejisör eline düşerse çaidı düdüğü..- İşte Hüseyin Hikmet'in bu nevi mezliyyetlere mâ lik amatörlerden biri belki de birincisi olduğuba kaanilm. Bana beş yaşında sahneye çıkdığını söyle- mişdi. Haibuki ben onun makiyaja isyan eden güzel yüzünde, tatminkâr bakışlarında bu âleme san'atkâr yaratıldığını çoktan sezmişdim bile.. (Hikmet)i «Şehremini Halkevi> nde yetişdirmiş- dim. Ne yazık ki yine orada kajbetdim. Ondan ka» lan boşluğu doldurmak için sayısız isti'dâd lâzım!, Cemâleddin SERVER 167 — Şersetifünun — 234$; uğ iki gi i N 4 yp Yi idi