> e e rn CA e) EMMANUEL BOVE'DEN: HALID FAHRi OZANSOY —89 — Nefes almak için durdu. Bir okşayış gibi, hafif bir rüzgâr yüzüne dokunuyordu. Birdenbire parma- klarının arasında bir şey hisetti, bir sokak fenerine yaklaşdı. Bu, yüz franklık bankonotlardan mürek- kep ince bir deste idi. Mechâli adam, mükâlemeleri- nin sonunda, bunu onun elleri içine bırakmıştı ve Arnold bunun farkına varmamıştı. Bu bankonotla- ra kayıtaızlıkla baktı. “Ve mamafi bunlar beni kur- tarırlardı!,, diye düşündü. Fakat çehresi gene öyle kaldı. Zihnini yegâne kurcalıyan şey iyi bir hare- kette bulunmaktı, Bir lâhza yalnız paraya karşı nefretini göstermek guyesile bunları yırtmağı düşün- dü. Fakat bu yaptığını anlattığı zaman, kendisine kim inanacaktı9 Yalnız yırtıklara bakması kâfi idi. Hayır, bütün buular gülünçtü. Mamefi, bu arzu, zih- ninde gittikçe daha sarih bir şekil alıyordu. Bu, zan- nedileceği kadar faydalı bir şey değildi. Esas lâ zım olan, kendisinin vicdaniyle uyuşması değil mi idi? Hakikaten, takib olunan ve hapse atılmak ü- zere olan bir adamın yegâne kurtuluş taliini böyle terketmesi asil bir harekettir. Bu suretle artık onu cezadan kurtulmağa çalışmakla hiç itham idemezler. Arnold, bankonotları yırtmağa karar veremiyor- du. Nihayet, ilerde yırtmak karerile, onları cebine koydu. Birdenbire aklına yabancı memlekete git- mek fikri geldi. Fakat hududda, belki de garda tevkif edilmek ihtimalile bundan vazgeçti. Adeta yüksek sesle: «Düşündükçe, dedi, kendimi kurtara- bilmek için yalnız bir tek çare görüyorum: iyi bir harekette bulunmak, birisini ölümden kurtarmak. Mademki beb bir adam öldürdüm, ey o halde, şim- di de yaşatmalıyım! Ancak bu suretle günahımı ö- deyebilirim!» Bir ümidsize rastlamağı, bu parayı o- na vermeği ve bunun üstüne sadece gidip teslim ol- mayı ne kadar arzu ederdi. O zaman başını önüne eğecekti, bütün cürümlerini itiraf edecekti, fakat ansızın, o ölümden kurtardığı erkek veya kadın, hay- kırarak ortaya çıkacak, kurtarıcısı için alicenaplık ve iyilik taleb edecekti. Hakkında ne fikir beslerler- se beslesinler, tehlikeden kurtulan bu adam, ona karşı derin bir minnetle hürmetini muhafaza edecek ve bu hâl hakimlerin kanaatini sarsacaktı, O zaman onlar, Arnold'un nasıl bir adam olduğunu anlaya- caklar ve jürinin huzuruna çıktığı vakit, hepsi ken- disine derin bir müsamahada bulunacaklardı. Hiç şüphesiz kendisinin elini sıkmağa ve tebrikte bulun- mağa kadar ileri gitmeyeceklerdi. Adalet icrasına çağırılanlar, her şeye rağmen, biraz vazifelerinin esiridirler. Fakat halkın miskinliğinin, küçüklüğü- nün, kıskançlığının müsaade edeceği derecede, bera- 164 — Servetifünun — 2327 etine karar verdikleri hirnseye namusundan emin olduklarını ve bu lâtufkör hareketlerinden ilerde hiç pişman ulmıyacaklarını göstereceklerdi. Fakat bu lâtif hayal Arnold'uu içine rahatlık vermedi. Ne- İesi kesilmişti. Yağmurun ve rüzgârın dövdüğü çeh- resi ateşli, ayakları ıslak ve donmuştu. Daha biraz evvel, nereye gittiğinin pek farkında değildi. Mamafi kendisine enerjik bir tavır vermek z&hmetine katlanmıştı. Şimdı ise, karşısına çıkanla- ra ehemmiyet bile vermeden, serseri serseri sokak- larda dolaşıyordu, «Ben, gazetelerin bir insan pa- çavraaı dedikleri kimseyim...» diye mırıldandı. Yalnız hislerinin sevkine tabi olarak, sağa, sola ilerliyordu. Bazan bir moydanın etrafını dolanıyor ve farkına varmakazın gene ayni yere geliyordu. Na&l ki bir zehirlenmenin iztarapları, çekiç darbeleri gibi mantazam fasılalarla bizde akisler yaparsa, işlediği korkunç cinayetin hatırası da tıpkı öyle beynini dö- vüyordu. O vakit nefesi kesiliyordu. Kendisine deh- şet vermek için bu anlarından istifade edilebilir ve o, buna karşı en ufak bir muhalefette bile buluna- mazdı. Şehir terkedilmiş gibi idi. Şimdi ıssız bir ave- nüde bulunuyordu ve hiç bir şey ağaçların arasin- daki rüzgârın ıslığından daha hazin değildi. Pek az ışıklarile, birbirlerine amud olan sokaklar onu ç8- gırdılar, Fakat yolunu kaybetmişin henüz sâlim o- lan sevki tabiist ona gizlenmemeği, evine geç klmış bir gezici gibi davranmuğı emrediyordu. Böyle tereddütle sallanarak, nasıl olduğunu bil- meden Beauvau meydanına vardı. Elygde'nin yakın- ğı onu uyuşukluğundan silkip çıkardı. Daima yük- sek sesle. — O! o! dedi, bu duvarın manzarası a26- metten hâli değil: Bu sözle, Marignny aveniisü bo- yune& Cumhur reisi (o bahçesini muhafaza eden duvarı telmih ediyordu.) Evet, her şeyin derinliğine nüfuz etmek isteyen bir kimse için, bu anda vazıh olan bu duvar konuşuyordu. Cansız ve abdal madde- sile, aralarında bütün Fransızların mevki aldığı iki adamı, yekdiğerinden en uzak olabilecek iki adamı Cumhur reisi ile beni ayırmıyor mıydı? Biri bü- tün faziletlere maliktir, diğeri biç birine malik de- gildir. Biri şerettir, doğruluktur; diğeri cinayet, 86- fahattir. Fakat Arnold bu tezad üzerinde daha faz- la durmadı. Ayni mevzu üstünde uzun uzun düşün- mek için pek yorgundu, o derecede ki, böyle bir saatte Elyede'nin civarında ne yaptığını birisi gelip de kendisine sorsaydı verecek hiç bir cevap bulamıya- caktı. Aklına gelen bütün cevapları pek öz makul buldu. — devamı vap —