No. 9336—341 istiyen Avrupa emperyalistleri, A- merika oreisicümhuru Wilson'un mahut on dört noktasını tanıma- dı; İzmiri işgal ettirdi, 1920 ba- şında İstanbulu askerle emir altına aldı, Saray ve Babıâli Sever muahe- desile uşak oldu. Kaputülâsyon on kat kuvvetlendi. Türkler tam köle oluyordu. Büyük kurtarıcı Atatürk yetişti. Milli mücadele ku- ruldu. Emperyalistlerin hazırladık - ları tuzaklar suya düştü. Türkiye kurtuldu ve kurtuluşu *Lozanda büyük Milli Şef İsmet İnönü Av. rupa devletlerile bir muahedeye bağladı. Bizim için en büyük za- fer bu idi. Lozan konferansında alta ay bulundum. Konferans mü- zakeratını yakından dinledim. O büyük Avrupa şeflerini yakından tanıdım. Onlar hakkında besledi- ğim şon ümidler burada rüzgör ol- du ve o rüzgüri ben Lozanda göm» düm. Dünyayı idare edenlere inancım kalmamıştı. Fakat bizi kurtaranlara ve idare edenlere güvenişim hudutauzdur, Onun için metin olalım, soğuk kanlı ve cesur olalım ve korkuyu zaten Türklük ve Türk tarihi tanımamışdır. Ahmed İhsan Tokgöz Düzeltme Oeçen haftaki nüshamızın başmaka- lesinde şu yanlışlar kalmıştır : 382 sahife birinci sütunda aşağıdan yukarı 1 satırda Rakne Rakle olacaktır. Aynı sahifede birinci sütunun cn alt satırında Çeket kelimesi Cepkex olacaktır. 329 sahife aşağıdan yukarı 17 inci sa- tırda Boyama değil Hoyana gölüdür. 898 de birinci sütun aşağıdan yukarı 19 satırda Burası değil Boraa: dır, 828 aahifede birinci sütunun 16 satırda Abdullak değil Übeydullak dir. AİT. UYANIŞ 339 Rüyalarım Rüyalarım ! Rüyalarımda ben varım, en, Karanlık ülkelerden Haber getiren yolcu Hayaller ! Hayaller der: — Bu gelen sonuncu! Rüyalarım | Rüyalarımda yalnız ben varım, Benden evvel kim geçebilir, Kim uçurumları seçebilir ? Hayaller der: , Senden evvel geldi içindekiler ! İlk dehşetli kederin, Doğduğun gün içine gömdüklerin ! Halld Fahri Ozansoy Daha O zamanlar... Yazan: Gavsi Halid Ozansoy Vadideki kulübe Lenau'dan çeviren: Salih Zeki Aktay Şehir, orman, ağaçlar gözlerden silinmişti. Geniş Mucar yaylâlarında yapayalnız dolaşıyordum. Kalbim artık eski neş'esine kavuşmuştu. Vadi boş ve sessizdi. Derin ufkun üstünde bir fırtınanın dolgun bulutları gurubun renklerile boyanarak hafifçe parlıyordu. Birden uzak, çok uzak mesafelerin karanlığından bir gürültü geldi, kulağımı kemirilmiş çimenlere koyup yeri dinledim; bir atlı kalabalığı geliyordu. Onların yaklaşan ayak sesinden toprak sallanıyordu. İhtizar için- deki bir kalb gibi ber an biraz daha nefesleri sıklaşan fırtına da bo- şanmak üzere idi. Bir at sürüsü vahşi ve hızlı bir atılışla önlerindekileri itip ayakla- rından yıldırımlar saçarak kamçı ve çifte görültüleri içinde geçtiler, Yağız aygır hiddetle toprağa çarpıyor, dert tırnakları tozları geriye atıyor; kendi vahşet ve hiddetinden çıkan sesleri dinlemeden önünde: ki rüzgârı yırtıp gidiyordu. Mahir binici oyluklarını iki yandan burgu gibi üzengilerle sıkınca azgın at çılgın bir hamleyle atıldı, Coşkun hamle ufka doğru yuvarlanırken bütün kuvvetile fırtına boşandı. Tıpkı gecenin muzlim bulutları gibi aağnaklara karışarak kaybolup gitti. Gitgide gurubun alaca karanlığı bütün levhaları sildi, yalnız uzak tepelerde ve beyaz duvarlarda kalan ince panltılar beni çabuk, daha çabuk adımlarla çağırıyorlardı,