46 Muamelei Resmiye SERVETİFÜNUN No. 2226—541 e. a YAZAN: Halikarnas Balıkçısı Bay Muhsin Almanyada tahsilini bitirmişti. Artık para kazanmak sırası gelmişti. Para kazanacak olan aleti de mesleği idi. Mesleği de ziraatti. Bay Muhsine göre yeryüzünde zi- raate aid hiç bir meçhul kal- mamıştı. Onca meçhul demek yok demekti. Keşfinde aciz gösterilen hakikate yok deyi- verip işin içinden çıkıvermek pek pratik ve kesdirme bir ça- rei hâl oluyordu. Meselâ bir ağaçda bir hastalık oldu de- Bilmi? Eğer o hastalığın ne olduğu bilinmezse, marazın is- tilâsına mâni olmak için o ağacı imha edivermeli idi. Kendisi bu babdaki fikrini uzun bir rapor şeklinde kale- me aldı. Ve ileri sürdüğü fik- rin doğruluğunu da yarım ton ağırlığında istatistiklerle isbat etti. Hedef bilgi olunca, en ka- çınılacrak şey gururdu. İşte ne var ki Bay Mubsinde gu- rür çoktu. Ağaca fidana karşı sevgisi hiç yoktu. Çünkü sev- gi teraziye kantara gelmez bir meçhul olduğu için Bay Muh- sin onu yok deyip geçiyordu. Olsa olsa böyle şeyler birer marazi tezahürdü. , Kereme köyündeki porta- kallara o sene bir şeyler oldu, ilkbaharda yeni yeni şahlanan filizler, bemmuzda uçlarından kurumtiya başlıyorlardı. Bu ku» ruyuş köylülerin baş vurduğu bütün tedbirlere, çarelere rağ- men durdurulamıyor, körpe dallar tâ köküne kadar kuru- yorlar, ekseriya kuruluk ora- da kalmıyarak ağacı tamamen öldürüyordu. Köylüleri bir te- laşdır aldı. Kireçle badana, gübreleme gibi çareler para etmeyince, ümidsizliğe düştü- ler. Denize düşen yılana sarı- lırmış. Nihayet eskiden tadbik edilmekte olan ağaç korkutma işine giriştiler. Köylünün bi- ri baltayı alıyor ağacın ba- şına dikiliyor. Bu hayırsız ağacı dibinden keseceğim. O- cakta cayır cayır yakacağım diye bağırıyor. Ağacı hakika- ten kesecekmiş gibi baltayı kaldırıyor. Onun yanında gelen yalvarıcı ise “aman etme eyle- «me. Ağaç bir kabahatdır iş- *ledi. Sen affet kulun kurba- «nın olayım onu bu sene ba- «Şışla da eğer filizlerini kurut- <makta inat ederse önümüzde- <ki sene cezasını (o verirsin? diye yana yakıla ağaçdan tara: fa çıkıyordu. Ağaç bu tehdidi duyunca, aklını başına topla- yıp, kurumak, kıt yemiş ver- mek gibi edebsizlikten haylaz- lıktan vaz geçiyordu. Ne çare ki ağaç korkutmak da para etmedi. Ağaçlar kuru- makta devam ediyorlardı. Köy- lüler hemen işi resmiyete dök- tüler, OAğaçların O hastalığını tedkik etmek üzere Bay Muh- sin gönderildi. Halbuki ise bir sene evvel ağırca kış yapmış, topraklar üç gün üç gece çözülmiyen bir donla ağacın kötüğünü kitlet- miş, ağacın kabuğunu tamamen veya kısmen dondurmuştu, Yaz sıcakları basınca, ağaç usare- sini kökten yapraklara, ve yap- raklardan köke gönderemez ol- muş ve bundan dolayı kökler gıdasız kalmış ve çürümüşler- di. Bu da ağaçların ölümüne sebeb olmuştu. Ne var ki Bay Muhsin, Almefiyada ağaç hastalığı diye tarı on beş türlü hastalık ez- berlemişti. Gelip ağaçlara bak- tı, kökleri muayene etti. Çü- rükleri gördü. OEzberlemiş ol- duğu on beş türlü hastalıktan, ağaçlarda rastgeldiği (o evsafa hangisi daha yakınsa hemen o teşhisi yapışdırdı. Ağaçların kökleri göze görünmez zehirli bir mantar dolayısile çürüyor- lar, aman bu çok sari bir has- talıktır. o İlletin yayılmaması için bütün ağaçlar sökdürüle- rek yakılmalıdırlar diye müs bet ve kat'i hükmünü verdi. Olabilir a. Ağaç on beş türlü illetin hiç birisile hasta olm. yabilirdi, ağacın derdini anla- mak için orijinal düşünen fen- ni bir kafa, ve ağacı gerçekten seven bir gönül lâzımdı. Bu- nun için ise hâkim baş lâzımı-, dı, öyle bir baş ki düşünür. Ve bildiğinin mahkümu değil fakat hâkimi olarak bilgisini kullanır, ve büsbütün bir kârd cahilden bile daha muzır bir şeyi yapmaktan kaçınır, ve tah- rib değil yaratır. Bay Muhsine bu ciheti anlattılar. Fakat o bir kere fen gözile bakmış ve hükmünü vermişti. Hattâ ağaç rs ih 5 va kendisinin ezberinde olan on