296 Meşhur Sanat SERVETİFÜNUN Eserleri Jaulmes'in tablosu - VENÜSÜN TUVALETİ Lâtin Edebiyatından Tercümeler: Ovidden'den : Pyomalion!/ Hayatlarını lekeliyen cinayet- lere şahid olan ve kadınların kal- bine tabiatın atmış olduğu fena- lıklara kargı dehşet his eden Pyg- malion izdivaç boynduruğundan azâde yaşıyordu. Uzun müddet hiç bir arkadaşın yatağını paylaş- madı. Bununla beraber harikulâde bir sanatla beyaz fildişine şekil verdi. Elinden hiç bir kadının güzelliğinde müsavi olamıyacağı bir heykel doğdu. Az sonra kendi eseri için tutuşmağa başladı. Bu bir bakire idi; canlı zannediliyor- du. Onu tutan hicap olmasa yürü- yecekmiş gibi duruyordu. Harikulâde bir sanat altında bizzat sanat. Mucize Pygmolion onu hayretle seyrediyordu. Bu zahiri güzelliğe karşı duy- # duğu ateş kalbine kadar indi. Ek- geriya ellerini ona yaklaşdırıyor; canlı bir vücud muf Yoksa fil dişi bir heykel mi? diye şüphelere dü- şüyor ve bunun bir heykel oldu- ğunu aslâ itiraf etmiyordu. Onu buselere garkediyor ve buseleri- nin kendisine iade olunduğunu da tahayyül ediyordu. Onunla konu- şuyor, parmaklarile narin vücuda temas ettiğini zannediyordu. Bazan onu kucaklayışlara yürüyor bazan genç ve güzel bir kadının sevegeği hediyeler takdim ediyordu. Bunlar deniz hayvanlarının kabukları, parlak ve yuvarlak çakıllar, cici kuşlar, çiçekler, zanbaklar, muhte- lif renklere boyanmış toplar, güneş kızlarının gözyaşında husule gel- miş kehribarlardı. Ona muhteşem elbiseler giydiriyor; parmaklarını nefis yâkutlarla süslüyor; boynu- na uzun gerdanlıklar takıyordu. Kulaklarında inciler ve göğsünün etrafında zengin eşarplar dalgalar nıyordu. Her şey ona yakışıyordu; fakat hiç süssüz olduğu zaman da buudan az güzel değildi. Onu lâal No. 2928—538 renkli haynilerin üstüne koydu ve karısı ad etmeğe başladı. Nihayet başını en ince yaatıklara yatırıyor; sanki hissi varmış gibi muamele ediyordu. Chipre'in Vönüs bayra- mını ihtişamla kutluladığı gün geldi. Kar gibi beyaz inekler kıv- rik boynuzları altınla süstü olduğu halde mukaddes bıçağın altında yere düşüyorlardı. Günlük dumanı bulut halinde tütüyordu. Nezrini ilâhenin mihrabına taktim ettik- ten sonra Pygmalion durdu, mahcup bir sesle: — İlâhlar! diye bağırdı; eğer fanilere karşı her şeyi lütfedebil- mek iktidarında iseniz, &ize rica ediyorum karım -karı olarak biz- zat heykeli istemeğe cesaret ede- miyordu - ellerimden çıkan şu fil- dişi heykele benzesin... Kendi bayramında bizzat hazır bulunan güzelliğin anası altın çeh- reli Venüs bu dileği işitdi; lütüf- kâr bir iradenin alâmeti olarak üç defa alev parladı ve ok gibi ha- valara yükseldi. Pygmalion eve döndü, heykelin yanına koştu, ona doğru iğilerek öpdü. Elini çapkın- ca göğsüne uzattı. Fildişi sertliğini kaybetmişti. Hıymette dağında toplanan balmumu güneş şuaları karşısında eriyince sanatkârın par- makları altında bin şekil alır ve onun bütün arzularına boyun iğer. Pygmalion hayretler içinde kalarak çekine çekine sevinmeğe ve aldan- mamış olmağı temenniye başladı. Başdan aşağı aşk ile dolu olduğu halde perestiş ettiği şeye bin kere dokundu. Bu canlı bir mahlüktu. Pygmalion elleri altında damarla- rın titrediğini duyuyordu. O zaman sevinçle boğularak Venüse şükran- larını arzetti. Dudakları nihayet hekiki bir dudağı öptü. Bakire buseleri hissederek kızardı. Korkak gözlerini ziyaya açtı, Aynı zaman- da hem semayı hem aşkı gördü. Venüs kendi eseri olan bu izdivaçta hazır bulundu. Ay dokuz defa hi- iâlin doğduğunu görünce genç zevce dünyaya bir kız hediye etti. “ Paphas,, doğdu ve adaya ismini verdi... Salih Zeki Aktay