No. 2211—526 UYANIŞ 107 nayın ! Gibi sözler duyulmağa başladı. Necib, hasmını kuvvetli tabiye hareketlerile fena sıkıştırmış ola- cak. Öteki düşünerek zarları sallı- yor ve mırıldanıyor : ” — Birçift atatsam kurtulurum, — Evet, bir çifte atarsan kur- tulursun !.. Necibin avenesi alay makamın: da hep bir ağızdan bir: — Estağfirullah ! Kopardı. Ali, hasmına acı acı baktı, yutkundu. Pulların hasat zamanı geldi ga- liba. Necib Taş, bütün pullarını bir tarafa topladı. Birer, ikişer, dörder eline almağa başladı: — Artık olmuşları toplıyalım | Ali, tabana kuvvet pullarını ka çarıyor. Seyircilerden : — Yarı yolda kalacaksın! — Teslim ol, bir sayı ver!.. — Geçti borun pazarı! abslama kaptan ben gi- demem ! Diyen diyene!, Ali iki zarın da altı noktalı ta raflarını birden tavlanın ortasına kondurdu. Hasmının partisinden hayret ve hiddet sesleri yük&€- — Hey, gözü kars, hey!. — Zorla olmaz, zarla olur... Gürültü, patırdı, «vur, kırb sesleri arasında maç beyaz pulların galibiyeti ile neticelendi. Ali Yaprak, partiyi kaybettiğini kestirince son oyunda elinde birik- #irdiği solgun»? pulları tavlanın ortasına fırlattı, tavlayı hırsla ka- padı : — Yok, zarım yok! — Zarın ne kabahati var? Bu soğan zarı değil yal. Kabahat bi- leğinde, atamıyorsun efendim.. Necib Taş kendi bileğini ağzına götürüp öpüyor : — Gördün mii bileği.. Bu adamda bileğini öpmek âde- ta bir illet. Bütün oyun esnasında uygun bir zar attı mı: — Bunu ben mi attım? Sağ olsun bu bilek ! Diyor ve şapp! diye elinin ge- risine bir buse konduruyordu. Mağlüpta surat bir karış, köpü- rüyor, nefesinin her zerresi bir mis- ket parçası. Burun kanatları de- mirci küreği! Ziraat Kongresi — 105 inci sayıfadan devam — dâvamızı, ne kimseye hoş görün- mek ne de gün öldürmek için ver- miş bulunuyoruz. Gene İnönü'nün &özleriyle, «yüksek medeni, ileri millet ola- rak ver olmak ve daima üstün daima daha ileri millet olarak var kalmak» için 'Türkiyenin böy- le hareket etmiye mecbur olduğu- na inanıyoruz. İsrar ve sebatla, bıkmadan, yılmadan doğru hedefe gideceğiz. Aziz arkadaşlarım, Bugün bu milletin bizzat ken- disi, olan Atatürk'ün bu millete bi- raktığı en büyük hazne, saban ar kasındaki köylüde keşfettiği, üstün tekâmül kudreti, iştiyakı ve bunu kıymetlendirmek için kurduğu Türk rejimi, Türk inkilâb rejimi, Türk ciim- huriyetidir. En hızla, şahikasına ermek iste- diğimiz bütün milli dâvalarımızda olduğu gibi, köy ve ziraat kalkınma Bu kadar kişiyle başedemiyece- ğini anlıyarak sandalyaşını geriye çekti, muhasım mevkiinden uzak- laştı. Şimdi içinden belki de bir daha oynamamak üzere ahdediyordur. Aynı andı dün de maglüp olduğu zaman yapmadığı ne malüm ? Aca- ba yarın galip gelirse içinden «bir daha oynhamıyacağım *» der mif, # , Karşılıklı teklifler, yeni anlaş- malar başladı : — Varmısın? — Varım! — İki beş, Bir yedi. Dondurmasına. Kahvesine. Anlaşanlar, bususi ve alçak tavla masalarının bulunduğu tarafa ç8- kiliyorlar. Bu masaların adı «tavla istasyonları» dır. Bu istasyonlar çok işlektir. Gece, gündüz orada hiç olmazsa karşı karşıya iki kişi görmek mümkündür. İstasyonlardan zaman hiç dur- madan, sü gibi akıp gider. Ve oyuneular istasyondan dö- nerken gözleri duvardaki saate ilişir. , dâvamızda da bu gür ve İükenmez varlık önündeyiz. Sarfına mecbur kalacağımız hiç bir emek, varacağımız neticeden daha büyük olmıyacaktır. Çetin olduğunu biliyoruz, fakat yılmıyorurz ve İnönü'nün «özlerini, inanla tekrar ediyorug. Milli idenle ulaşmak için zaruri görülmüş hiç bir hareket “milli şuu- rumuzun hericine çıkacak kadar muğ- lâk ve milletimizin tırmamp de. tepesine erişmeyeceği kadar sarp de- gildir.,, Arkadaşlarım, Dâvamızın, sadece bir ziraat ham- lesi olmadığını biliyorsunuz. Davamız, partimizin bütün dünya partilerinden üstün bir görüşle iktisadi, içtimai teş- kilât vahidi olarak ele aldığı Türk köyünün yükseltilmesi ve en üstün ve en devamlı refaha tlaştırmaş dâvasıdır. Başka bir deyişle mevzu. muz, bütün memleket kuvvetlerinin ve memleket fikir ve iş hareketle- rinin üzerine toplanmasını istediğimiz cephe yalnız topraktan. alacağımız mahsul, yalnız zirai ham madde de- ğil, milletin öz ve gür mayası, mil- letin asil ham maddesi olan köylü kardeşlerimizin, lâyık oldukları &86- viyeye eriştirilmesidir. Kardeşlerim, Başvekilimiz, burada, bu küraide, “köy ve ziraat kalkınma dâvası, bü- tün milli dâvalarımızın temelidir, sözünü, güzel bir sör söylemiş olmak için demedi. Bu istikameite, ısrarla, sebatla, dikkatle, bilgi ile ve elele aşk ile yılmadan yürüyeceğiz keli- melerini, güzel bir söz söylemiş olmak için, bir araya dizmiş değilim. Bu hakikatin, tâ kendisidir, Çünki bili- yoruz ki, münevver, müreffeh, sihhatli köylü demek: — Harici tehlikelere karşı mu- kavemeti mutlak bir vatan, — İçtimai salgınlara karşı mu: atiyeti olan bir yurt, — Emici bir pazar, — Yüksek kaliteli ham madde ve yiyecek, — Bol, aranılan ihraç malları çeşidi ve döviz, — Buhbranlara karşı çılimaz bir endüstri varlığı, — Zengin ve güler (yüzlü bir büdçe, : — Büyük ve şuurlu biir demok- rasi kütlesi,