ra e. F bk di p EŞ e ii Haya! Aikdyelerinden: Dört arkadaştılar. Belli başlı bir mevzuları yoktu. Daldan dala sıçrıyan kuşlar gibi çeşit hâdiserler üzerin de konuşuyorlardı. Gürültülü bir münakaşanın bittiği andı. Hepai gusmuştu. Bu ara, içlerinden biri : — Bilir misiviz, para ve kadın, kadın ve dost ve en şaşmaz mühenke nedir 9!.. Diye başladı. Bu, akşamdanberi hiç ilişmedikleri bir mevzudu. Biraz yâdırgayarak dinlemiye başladılar. O, devam etti: — Ğençtim. Oldukça zergindim. hususi bir Bürom iki memurum vardı. Rastladığım her kadın üzerinde iyi bir tesir yapacak kadar yakışıklıydım. Bilmem, siz hiç böyle üç büyük kıymetin bir arada toplanışındaki eşsiz saadeti tattınız mı' Böyle zama: larda imkân- lar nisbetaizdir. #nwlei ölçüri. müntebası bulunmı- ayan bir sahadır Bütün sumaularım, zevke ulaşan arzular içinde geçiyordu. Sayısız #rvgililerim bana boş kalacak zaman birakmamışlardı. Fakat içlerinden yalnız birinden tazla hoşlanıyordum. Daha doğrusu seviyordum onu. Bugün, bu kelimeyi telâftuz eder- ken derinden bir tiksinme ile nekadar sarsılıyorsam, O samanlar, bu aşkla okadar içten hazla titri- yordum. Sustu. Omuzları, içten gelen bir göğüs geçirişile sarıldı. Sonra, kuru, kuru güldü. Aralık dudakları, yüzünün gülerken derinleştirdiği çizgiler, bir sıcak gülüşten ziyade ; kuvvetli bir oğnacısıudan gelen yüz buruşmasına, bir iğrençliğin seyrindeki bulantıya ben- ziyordu. — Sevmek.. Sevmek, dedi. Acaba sevmeden, hiç bir kadını sevmeden yaşamanın imkânı yok muf Muhakkak ki var; fakat neden sevdim ? Niçin severiz * Hiç bir kadın; sevmeden, hattâ hoşlanmadan ya- şamak; bu, öyle rahat ve hoş bir yaşayışdır ki oina- nır mısınız * O, kadınlardan hiç biri bizim asil sev- gimize İâyık değillerdir. Lâkin, u'Ydalca inanışlarımız, ahmakça itimadımız; onların hepsinde başka, başka birer ruh ve düşüncenin lulunaşudur. Böylece dert- ten, derde, hüsrandan, hüsrana yusarlanırız, Bugün, bir kadını seven adem, muhakkak ki: kadın denen mahlüku henüz tanımamıştır. Ne diyordum 11. Evet içlerinden bir kadını sevi» yordum. Onunla öyle ânlaşmıştık ki bütün zavkleri- lerimiz, telekkilerimiz, arznlarımız birdi. Onun da, beni kuvvetli bir aşkla sevdiğine inanmıştım. En fazla zamanlarım onun yanında geçiyordu. Her çeşit menfaat düşüncesinden uzak, hiç bir mecburiyet hissedilmeden, yalnız arzu ile iki insanın birbirini bulup başbaşa kalması, Muhakkaktır ki, bir insan ruhunun en büyük gıdası, fevkaibeşer bülya- ların hakiki hayattaki tahakkukudur. 196 ŞERVETİFÜNUN No. 2190—505 Para ve Kadın! Yazan: Ali Kemal Meram Böyle geçen günlerden beriydi. Sevgilimle her zamanki gibi apatımanımda beraberdik. Gölgesiz saa- detimizin tufan halindeki bol neşesi içinde yüzer gibiydik, Sevgilim, birdenbire kollarını boynuma do- ladı. O zamalar, beni tâ.. derinliğimden tutuşturan siyah gözlerini kırpmadan haykırdı: — Biliyor musun, dedi. Yarın isim günüm f|!.. Sonra, yeknasak bir ömür yaşıyan kimselerin mâ» ceraya susamış coşkunluğile konuştu. — Sevgili, dedi. Yarın akşam tadılmamış zevkler arıyalım, büyük çılgınlıklar yapalım olmaz mı1, Ertesi akşam, bir kokteyi partisinden sonra, ka- labalık bir dost kafilesi arasında pokere başladık. Ben, oyuna iştirak etmiyor, benim gibi seyirci kalan dostlarımın arasında dolaşıyordum. Oyun çok yüksekti, Sevgilim mütemadiyen kaybediyordu. Ö- nündeki paralar, biç bir kıymeti olmıyan kâğıt par- çaları gibi itiyordu. Birkaç saat sonra, onun önünde, benim cebimde para kalmadı. Bundan gonra, bana (çek) imzalatmıya başladılar, Ne tuhaf, ne garib değil mi? Fakat ne demiştim? Seviyordum onu. Her seven kimse gibi, iradesiz ve şuursuzdum, Onun büyük meşesi, bana 56 parayı, ne de o gecenin sabahını düşündürmiyordu. Bilmem sonra ne oldu? Yalnız, içkinin beni çok sarstığı ve hiç bir şeyi hissedemez bir hale getirdiği anlardan şunu hatırlıyorum. Bevgilim, henüz o gün hediye ettiğim çok kıy- metli yüzüğü parmaklarından garib bir lâkaydile çıkarıp masanın üzerine fırlatmıştı. Bu (ş0n koz) muş meğer.. O gecenin büyük çılgınlıklarından, benim payıma hiç tadılmamış zevkler yerine, hiç tadılmamış büyük ıztırablar düştü. #4 — Çok az bir maaşla bir şirkette çalışmıya baş- ladım, Lâkin ödenmeden kalan borçlarımı karşılıya- cak vaziyette değildim. Alacaklılarım mütemadiyen beni sıkıştırıyorlardı. Öyle bir gün geldi ki, hepsinin ağızlarını birer mikdar para ile kapatamazsam rezil olacaktım. Bu rezalet neticesi ise; beni ölüme sürük- liyebilirdi. Çok çırpındım, fakat bütün gayretim bo- şa gitti. Bir gece bu ümitsizlik ve keder içinde evime dönerken sevgilime rastladım. Bu rastlayış, kararmış ümitlerimde bir aydınlık gibi gesindi. Berabece onun evine gittik. Odasında başbaşdık. Ona vaziyetimi anlatıp bir miktar borç para istemeği düşündüm. Başka, hiç bir çarem kalmamıştı. Buna meçburdum. Bir müdet konuştuk. Fakat ben, müte- madiyen nasıl başlıyacağımı düşünüyor, kelimeleri, kafamın içinde hazırlıyordum. Utanıyor, &ıkılıyor- dum da..