ever Me Uyanış'ın Romanı ; 11 giderek kitapları arasında bir roman aramıya başladı. Fakat bir şey garibine gitmişti. Marki daima kilitli bulundurduğu bir küçük gözün üzerinde anahtarı ututmuş gitmişti. Markiz, bir tecessüs hissile bu gözü çekti. İçinde kocasına ait muhtelif evrak vardı. Resmi işlere ait olan bu evraka kayıtsızca bir göz atarken birdenbire kalbi çarptı. Zira ikiye bükülmüş bir kâğıdın üzerin- de Hüber Granın yazısını tanımıştı. Derhal bu kâğıdı açtı ve şöylece okudu: «Aziz sevgilim; Sen gittikten biraz sonra eniştem Mareşal Dö Güstav Firenoz geldi, Kızı, yani eski nışanlım Gab- riyel ölüm döşeğinde beni sayıkladığından mutlaka Marsilyaya hareket etmekliğimi ve bu suretle has- tanın son saadetine çalışarak bir insani vazife icrg- gına nefsimi rüecbur kılmaklığımı ihtar, hettâ emir etti. Çaresiz seni bir ay kadar terk ediyorum sev- gilim.. beni affet İ. Mümkün olduğu kadar çabuk dönmeğe gayret edeceğim.. gözlerinden binlerce defa öperim... Hüber Gran» Markizin elinden kâğıt düştü. Ve oradaki bir ka- napenin üzerine yığıldı. Artık bütün hakikatı kav- ramış buluyuyor; Markinin hilesini tamamile anlı yordu. Şimdi ne yapmak Jâzımdı!.. adamdan intikam alacaktı... Biraz kendine geldiği zaman kendi dairesine dö- nerek Markinin dönmesine intizar etti. Geç vakit genç adam gelmişti. Pola onu soğuk bir tavırla karşılıyarak dedi ki: — Mösyö Lö Marki., Lütfen şu koltuğa oturur musunuz ;.. Sizinle görüşmek istiyorum... Marki bu emre itaat ederken mütecessis bir na» zarla karısını süzüyordu. — Pek asabisiniz, dedi. — Evet efendim... Şu mektubu tanıyor musunuz f, — Bu mektubu muf,. Marki bir hamlede onu genç kadının elinden ka- parak buruşturdu: — Bunu nereden buldun f.. — Koyduğunuz yerden... — Bu ne cüret, — Vay, siz beni tehdide cesaret edebiliyorsunuz ha !.. Siz ki, beni aldatmak için en bayağı bir hileye baş vuran bir adamsınız. Evet Marki.. Bütün dena- etinizi ve yalanlarıniızı öğrendim... Sizden nefret ediyorum... Şüphesiz bu sefil SERVETİFÜNUN NE ERE RE çi No. 2189—504 ? e Marki cevab vermedi, Hiddetle ayağa kalkarak odada dolaşmağa başladı. — Niçin bu riyakârlığı yaptınız $. Niçin saadeti- mi mahvettiniz 9,. — Cebab veriniz Marki!.. cesaret edebildiniz ? — Seni bir kelime fazla ilâve etmekten menede- rim... Beni bu kadar tahkir etmek için şu küçük kâ- ğıda bakarak kendi kendine hüküm yürütmek kifa- yet eder mif.. — Ne demek istiyorsunuz 9.. — Şunu demek istiyorum — bu mektup sana hiç bir şey ifade edemez... — İfade ettiği şeyden fazlasını öğrenmeğe nelü- zum varf,. Bu yazı Hüber Granın değil mif,, Siz onu ortadan kaldırıp taklit yazı ile diğer mektubu yazarak bana gösterdiniz.. Evet. şimdi çok iyi an- liyorum... O gün, o saatte Hüber Granın evinde bü- lunmanız en kuvvetli şüpheyi davet edebilirdi.. Lâ- kin ben gafil davrandım... Markiz ağlamağı başlamıştı. Marki inkârın pek beyhude olacağını ai için karısına yaklaşıp yu- muşak bir sesle dedi — Beni mazur gör EO . Beni nasıl sevdiğimi bilmiş olsaydın beni affederdin... Bu aşkın şiddeti her şeyi gözüme “ldırdı. Seni bir yabancının hayatına karışmış görmek kalbimi parçalıyordu.. Ah, ne kadar azab çektiğimi bilmezsin... — Kendi nefsiniz, kendi arzunuz içii iki kişinin bedbaht olmasına sebeb oldunuz... Sizi affetmek aslâ elimden gelmez... — Affedeceksin sevgilim... Bu lâzımdır... — Çekiliniz... Sizden nefret ediyorum... Marki karısın gönlünü alınak için pek şok çalıştıy- sa da muvaffak olamadı. Markiz yalnız kalmak arzu ettiğini söylediğinden çaresiz dairesine çekildi. Bu vicdansızlığa nasıl Saat gecenin dokuzu olmuştu. Markiz sabırsız adımlarla odasında dolaşıyor; arada sırada aynanın karşısına geçerek, giyindiği «Amazon» kostümünü ve geniş kenarlı kadife şapkasını seyrediyordu. Gözü saatteydi. Perdenin açık kalan kısmından görünen gökyüzünde iri siyah bulutlar koşuşuyordu. Bir fırtınanın yakın olduğu muhakkaktı. Bu uzun sürmedi. Yerlere kadar iğilen ağaçlar ve şiddetli ılık sedaları gittikçe korkunçlaşmağa baş- lamıştı. Markiz bu gürültülerden istifade edebilirdi. Der- hal oğasından çıkarak Markinin kapısın4 yaklaştı ve içeriyi dinledi hiç bir ses, bir hareket işidilmiyordu. Gali tan