170 SERVETİFÜNUN No, 2189—501 .————anmma boran: 15 0 SİS Ze Dudaklarım bu kızıl alevle yandı.. Ben nef- retle karışık bir ürpeftiyle titrerken, bir yılan gibi boynuma sarılan kollarının yakıcı çenberi gevşedi. Alev nefesi hâlâ yüzümde dolşiyordu. Sesi emreden bir hâkimiyetle tekrarladı : — Bana geleceksin !.. Yürüdü.. Kayboldu... Sendeliyerek yanım- daki tahta sıraya çöktüm.. Gidecek miydim... Kafam şuurum, iradem benden uzaklaşmıştı... Bu kadın doğru iyi diye tanıdığım hislerimi dudaklarının glevile eritip bitirmişti. Daha dün, nefretle andığım, korkuyla düşündüğüm adam, doğru düşüncelerimle alay eden bir canlılıkla karşımdaydı... Ben gene, o eski bendim.. Dünün çamur- larında sürüklenen karanlık ruhlu çılgın adam. Varlığını bir yıldır tanıdığım içimin o te- miz adamı, aylarca, karanlık yılların adamına hâkim olan sesile, şuurumun aydınlığında hay- kırıyor : <İNe yapıyorsun.. Sana temiz içinin bütün kuvvetile bağlanan nişanlını düşün. . O- nun güzelliğini.. Onun saf aşkını . Onun şeh- vetli kıvranışlardan uzak sıcaklığını ve bembe. yaz hayatını düşün... Bırak kızıl kadın kö- müre çevirdiği siyah hayatında, şmursuzluklarile kazandığı iradesiz insanların kucaklarında çır- pınsın... Kendine gel.. haydi.. biraz gayret. evin okadar yakın ki.. Peri seni bekliyor.. Üs- tünde senin çok sevdiğin pembe elbisesi var... Saçları, kumral bukleli saçları omuzlarında,. haydi düşünme artık...» Fakat yirmi sekiz yıl, karanlıklarla örüle örüle yaşıyan, ve bir yıl, pusuya yatan bir düş- man gibi kendini iyi doğru hişlerimin altına saklıyan öbür adam.. Asıl ben, gayri şuurdan yükselerek kafamın ta içinde haykırıyor.. Sesinde müstehzi kahkahaların titreyişi var, Kendine hâkim konuşuyor... Şuurumun aydın- lığında konuşan, bir yıllık ömrünün temizliği içindeki zayif adama acir gibi konuşuyor: «Hayır.. Eve gitmiyeceksin.. O seni otelde bekliyor.. Üstünde senin çok iyi tanıdığın kızıl pijaması var.. Dudakları gene öyle alevli., kolla- rı gen öyle kuvvetli.. ve vücudü gene öyle Yazan: Muazzez Kaptanoğlu mammmmmun sert ve yumuşaktır... Haydi nedüşünüyorsun... Gatil.. kalk ve koş.. Bu miskinliğinle gülünç olduğunu bilmiyor musun !.. Sana yıllarca, kimsenin vermediği saadeti veren kadına, dünkü çoçuğu, daha sevmesini bile bilmiyen bir çocuğu mu tercih edeceksin.. Haydi.. durma...» Kafam şaşırmış . Kalbim durmuş, iradem sendelemişti... Ne yapacaktım.. Bu içimde, bir- birlerile boğuşan adamlardan hangisi galib ge- lecekti... Beni bekliyen Periye mi, yoksa - bana ge- leceksin - diye emreden (Alev kadına) mı?... Kalktım.. Ben artık hiç bir şey değilim.. Konuşun düşünen.. ayaklarımı hareket ettiren.. öbür adamdı, Sinirlerimin adamı|., Gece bütün güzelliklerile ilerlemişti... Serie bir ilıklık etrafı kucaklamış... Parktan çıktım. Nereye gittiğimi düşünmeden hızlı hızlı, bir yere geç kalmş insanlarin telâşile yürüyorum. Böyle ne kadar koştum bilmem.. Başımı kaldırdığım zaman kendimi onun odasının önünde buldüm. Vücudümü yorarak, susturduğum iyi adam, bu bir anlık duruşumdan istifade ederek kafa- mın içinde tekrar haykırdı : — Ne yaptığının farkında mısın çılgın adam.. Nerede, kalbini dudaklarına vererek et- tiğin yeminler.. Nerede ondan başka kimseyi sevmediğini söylediğin küçük sevgilin... Nere- de temiz beyaz yuvan.. Masum güzel yavtula- rın.. Bunların hepsini, sinirlerinin bir an- lik zevki için mi çiğnedin.. Bunların hepsini, herkesin olan adının, herkesin ateşile alev kesilen dudaklarının sıcaklığı için mi görmü- yorsun.. Sen bir çılgın. Sen bir ahmaksın.. İradesiz bir köle... Bir esir.. Ve bütün bun- larla beraber.. Tertemiz bir insanı aldatmış bir alçaksın.. Alçak adam... Alçak adam!,.» Sesi öylenet.. kelimeleri öyle keskin, cüm- leleri öyle acıydı ki.. bu (alçak adam) diye hay- kiran sesin uğultusunu bütün otelde duydum... Kalbim çırpındı.. - Ne yapiyorum - diye mırıldandım.. ve hemen karar verdim: <Bu kapıdan girmiyecek, beni gözleri ıslak bekliyen Perime, temiz nişanlıma döecktim. yü AR ay şa ye