SERVETİFÜNUN > aşağ çağ No. 2188—301 2ve71w 4 2 : — Evet babacığım.. Mösyö Flip de sözümü tas- Çak edecektir. Hüber Gran Marsilya ağır ceza müd- del umumisi Mösyö Firi Granın oğlu, ve bugün Fran- #hnın her tarafında tanılan Mareşal Dö Küstav Fre- pozgün yeğenidir.. Hakikati istediğiniz gibi tahkik edebiliiiniz — Bavların aslı olsa bile neye yarar?.. Marki M5 Lâskoya verdiğim sözü geri alamam... — Demek beni feda edeceksiniz 1.. — Niçin 1.. Beni Marki, bir fekir musikişinastan dalın ziyade mesut edemez mi 1.. -- Buna ihtimal verebiliyorsunuz demek f.. Ba- kacığım, beni dünyada mes'ut edecek yegâne erkek Hüber Grandır.. Kendisini pekâlâ sizde takdir eder- siniz... başlıen kusyru fakir olması ise, damadınızda bu mesiyeti eramıyacak kader servetinizin mükem- pasi olduğunu zannediyorum... — İş bu kadarla bitmez... Bu adam bence Halk tabakasına mensubdur.. O halkın şairi, halkın roman- ası, haikın bestekârıdir... Seni onun karışı görmek, ayni seviyede görmek demektir... Buna, aslâ, rıza gös- teremem... — Fakat her şeye rağmen ben Markiyi reddede- seğimi katiyetle bildiririm.. Hattâ cebretseniz bile... — Ben de katiyetle bildiririm ki, hiç bir zaman Hüber Granın karısı olamıyacaksın... — Oo91.. Ben sizi daha ziyade kızınızı sever 88 sışdım... Bu kadar kalbsizlik !.. «— Fazla lâf istemiyorum.. İki mühim sebeb var ki, bu izdiyacın vukuuna sed çekiyor: birincisi Hü- Yiranın seviyesi, ikincisi Maki Dö Lâsko... Evet.. “geye rağmen ben de seni ona varmağa mecbur Ova — İşi zıddiyete bindirirşeniz fena olur... Hem bir yabançının yanında lüzumundan fazla rezil oldum.. Arak kâfi1.. Kont Flip'e döndü. Mülâyim görünmeğe yeltenen duhaf bir sesle dedi ki: — Kendisine muvafakat etmediğimi katiyetle bil- sZirirsiniz Mösşyö!.. Kızım gençtir, cahildir... Bir heves dığruna silemin şerefini lekeliyemem... Yalnız sizden m xieg ederim ki, aramızda geçen muhavereyi ndisine asl& nekletmeyiniz... #lip başıyla tasdik işareti verdi ve çıkti, Kontes Babasile yalınz kalınca onun boynuna atılarak ağla- yaağa başlamıştı. Kont kaşları çatık süküt ediyor, ba hıçkırık seslerine tamamile lâkayıt görünüyordu. Genç kız uzun bir ağiamadan sonra geri çekilerek dedi ki; — Fikrinizi aslâ tebdil etmiyecek misiniz?.. Beni ? İran Kerime vali — © sevmediğim, kabâ& adama vermekte inadınız niha- yete ermiyecek mi?.. — Hâlâ şüphe etmene şaşarım... p — O halde babacığım.. Size son bir söz göyliye- yim: ben aşkım için her şeye katlanmağa razı ola- cağım... (ağlıyarak) Evet.. her şeyi gözüme aldım... Hüber de beni deli gibi seviyor... Niçin bedbaht o- lalım $,. Hayır, hayır!.. Siz iyi kalblisiniz... Kızınızı bu feci sukuttan kurtarmalınız... — Ne. Eğer israr edersen.. hattâ bu hususta birkaç kelime daha söylersen seni evlâtlıktan redde- deceğimi bilmelisin... — Zaten ben de bunu bekliyorum... Of Allahım... Aşkım için ölmeğe bile razıyım... Babacığım, beni affet... Onu çok, pek çok seviyorum... Kont mosmor kesilmişti. Ayağa kalkarak kızının yüzüne haykırdı : — Adi bir heves uğruna babanı terk etmeyi göze alıyorsun ha!.. Ben de o halde sana yalnız kapıyı gös- termekle iktifa ederim... Çekil.. çık... Defol evimden... Pola iki diz üstüne yere diiştü. Ellerile yüzünü kapıyarak hıçkırıyor ve mütemadiyen babasına yal- varıyordu. Bu gâhne yarım saat kadar devam etti, Kontun son sözü gene: — Defol git.. olmuştu. Bunun üzerine Kontes, peörişan bir halde salonu terk ederek dairesine geldi. MUKAVELE Hüber Gran, arkadaşı Flipten aldığı cevab üze- rine büyük bir fenalık geçirmişti. Şimdi odasında, yatağına uzanmış, gözyaşından sırsıklam olan yas tıklar arasında yatıyor; hâlâ göğsü şiddetle kalkıp inerek sapsarı çehresi ıztırab çizgilerile kırışıyordu. Birdenbire odanın kapısı şiddetle vuruldu. Genç adam büsbütün çarpıntıya uğramıştı. Yerinden güç- lükle kalkarak kapıyı açtı. Fakat açmasile büyük bir hayret çılığı koparması bir oldu. Zira bu gelen Kontes Pola idi. Gene Kız Hüber Granın hayretini fark ederek dedi ki: — Muntazır olmadığınızı biliyordum; fakat işte geldim Hüber!., : Bu sözü söyliyerek kapıyı kapadı ve elindeki kü- çük velizi bir tarafa bırakarak kendisini bir iskemle üzerine attı; ellerile yüzünü kapayıp hıçkırmağ başladı. Genç bestekâr büyük bir şaşkınlık ve kararsızlık içinde olduğu halde ayakta duruyor, ne söylemek, yahut ne sormak lâzım geldiğini bir türlü kestiremi- yordu.