122 SERVETİFÜNUN No. 2186—501 mmmnnmamnnans Boman: 12 kğ Yes Elini yavaş yavaş geri çekti, Şaşkınlıkla büyüyen gözlerle, bütün bu hareketleri Jâkayıt seyreden adama baktı... Bütün vücudü ürpermişti... Bu adam görmüyordu... Üzerlerinde dolaşan bakışları boş, manâsızdı.. O zaman, yüzündeki gülüş bir annenin acı ile karışık müşvik gülüşü kadar bazinleşti. Ya- vaş yavaş yaklaşarak bu görmiyen genç adamın elini tuttu,. Bütün şefkatini, ve bütün sevgisini sesine vererek tekrar konuştu : — Dostluğumuzu kabul edin aziz adam. Emin olun sızın için annenizde, sizin için kar- deşiniz ve sevgilinizde benim kadar şefkat ve yakınlık duymuşlardır. Genç adam ürpererek elini çekti.. Şaşkınlı- Bı hâlâ geçmemişti... Sesi titreyerek kendi ken- dine gibi konuştu : — Annem, kardeşim ve sevgilim ini dediniz? Siz kimsiniz meçhul kadın... Niçin acımı ya- şamağa çalıştığım bu yerlere geldiniz... Acıpınar bedbahtların günahkârların ve lâ- nete uğramış insanların yeridir... Sonra sesiniz.. Hayatta sevdiğim tek insanı kendi ellerimle toprağa birakmamış olsaydım, görmiyen gözlerime rağmen o, sizsiniz diye kal- bimi basardım. Prensesin de gözleri ıslanmıştı... — Üzülmeyin.. telâş etmeyin dedi. Sesim madem ki size çik srwdiğiniz bir insanı hatır- latiyor.. O sevdiğiniz insanın sevgisine hürmet ederek dostluğumuzu kabul edin... Ben de bedbaht bir kadınım meçhul adam... Babamı bu sokak'arda katlettiler . Annem onun arkasından veremden öldü... Kızım Küçük Yaşta, benden uzaklarda gözü- nü kapadı... Kocam.. deli gibi sevdiğim.. deli gibi bağlandığım Prensim kollarında öldü... Ve ben bugün yapayalnızım genç adam.. Yaşamağ | çalıştığın ızdırablarını Opaylaş- mak için gel benimle.. Belki gözlerinizi açtıra- , biliriz... — Sizinle gelmek mi... Fakat siz çıldır. mişsinız.. Ben bu pınar başında kör değilim Pren- Yazan: Muazzez Kaptanoğlu mmm ses.. ben burada gözleri gören sizlerden daha güzel görürüm... Arkanıza bakın.. şu yeşil tepenin papatye- leri en sık bir kıvrımında küçük beyas bir ka- ya parçası vardır.. Gördünüz mü? işte biz ©- nunla Her akşam orada otururduk.. Önünüzdeki, şu sularla öpüşen salkım söğüdü görüyor musunuz?.. O, minik bir çocuk gibi bu gölde yıkanırken, vücudüne değen 'vu dallarla eğlenirdi... , Yanınızdaki otları diz boyunu bulmuş çayırt görüyor musunuz ?.. Orada küçük kuzularla sak- lambaç oynardık... Ve şu önünüzdeki etrafı iki sıra çamla örül- müş aralarında leylâklar dizilen yolu görüyor mu- sunuz ?.. Bunların sonunda biraz göşesini gör- düğünüz bir kulübe vardır. Ö zaman burada ihtiyar bir adam otururdu. Bembeyaz sakallı, yaşı herkesçe meçhul bir adam... Köyde onu en küçük çocuklardan, en ihti- yar adamlara kadar herkes bu şekilde gördü- günü söylerdi.. Bu adam kimse ile konuşma- dığı halde benim küçük sevgilimin dostuydu... Ve o, (babacığım) diye sevdiği bu adama ma'sum yalan riya bilmez serbestliğiyle sevgimi- zin, saadetimizin büyüklüğünü anlatır... Bize dua etmesini söylerdi... İhtiyar adam.. bir şeyler mırıldanır, sonra yavaş yavaş kaldırdığı başını yüzüme çevirir.. Beyaz kirpikleri içinde çocuk bakışlı, birer dam- la su hissini veren yeşil gözlerile içimi ürper- terek uzun uzun bakardı bana!.. Ben küçük sevgilimi bırakıp, herkesin olan bir kadının ardından sürüklendiğim 'zaman.. o- nun, hergün biraz daha kemiren hastalık gün- lerinde konuştuğu yegâne insan bu adam olmuş. O öldü prenses.. onu kendi elimle gömdüm. Bana hâtıra bıraktığı dadısile bu kulübeye gelip (babanın) duasını almamı söylemişti... Gittim.. Gözlerim her tarafı bulanık görü. yordu... Babayı yeşil bir seccade üstünde salla- narak okurken bulduk.., Başını çevirmeden o- turun dedi... Hayretle otutdum.. Bize arkası dönük-