No, 2193—448 E BE 8 il Bu iki kelimenin ifade ettiği mânâ bizim yazı hayatımızda o kadar sihirli bir kuvvete mealiktir, ki her ueşir vasıtaşını kolaylıkla elde eder. Ve çünkü mecmuanın veya gazetenin sahibi; tanınmış bir im- zayı taşıyan kötü bir yazının, gözleri yadırgatacak yeni bir imzanın malı olan iyi bir yazıdan fazla okuyucuyu çekeceğine kuvvetle inanmıştır. Halbuki; yazmayı deniyen her insan yazısını ba- sılmış görmek ve bu görüşün verdiği kuvvetten hız almak mecburiyetindedir. İşte bugün, bu denemeleri yapan genç yazıcıların büyük bir ekseriyeti bu hız alma vasıtasından mah- rum bulunuyorlar veya mahrum ediliyorlar : -— Yazınızı gazete veya mecmuaya poste ile gön- derdinizse okunmadan sepete atılmıya mahkümdur. — Eğer biraz daha cesaretli iseniz ve kendiniz götürdünüzse daha ilk kelimelerden ne istediğinizi anlıyatı asıkça bir yüz sözünüzü yeride bırakacaktır: «Efendim, yazı kadromuz tesbit edilmiştir, dışarıdan hiç bir guretle UYANIŞ ww s8 g . ge L << nm TANINMIŞ KAR Şi sı İMZA Bugün kendileri, yani sayıları her halde pek çok olmıyan «tanınmış imzaler>, fikir sahamızın ç0- raklığından yana, yakıla şikâyet ediyorlar ve sonra bu çoraklığı biraz yeşertmelerini en kuvvetli bir ümid- le kendilerinden bekliyeceğimiz genç yazıcıları, - mecmuacıların tabiri ile » tanınmamış imzaları, basit bir nezaket kaidesine bile riayet etmiyerek ümiğsizliğe sevkediyorlar, 'Tasrih ederek devam edeyim ki yapılan hareket birçok bakımdan kusurlu ve zararlıdır : — (Fanınmış imzalar) her sahada yazı yazıyorlar, yani bugün tizatrodan, yarın spordan ve başka bir gün memleketin içtimai bir meselesinden bahs ediyorlar. Ve memleketin yarınki fikir hayatını kuvvetli olarak kurmasını, kendisinden bekliyeceğimiz genç yazıcıyı daha ilk adımda - neşir vasıtasından mah- rum etimek gibi - mühim bir imkânsız- lıkla karşılaştırıyorlar. N BB A : Genç yazıcı veya tanınmamış imza; yazı almıyoruz». Kaya yazısını bastıracak bir mecmua bulamt- Ayni suretle reddedilerek ve yazıları yor, yazısını okuyacak, tenkit edecek, sepete atılarak bugünün asık yüzlü tanın- İşte biyin. ufuikie?a kıymetli düşüncelerindeh istifade edecek mış imzası olan bu tipleri, şüphesiz ki hiç b e Lİ bir büyüğü yoktur. Ye biraz çabalayıp kimse, kendilerine uzatılan her yazıyı p y ski belkide bunların birçoğu saçmasapan şeylerdir ve imiğ yanlışlarile doludur - basmıya mecbur tutamaz. Ama onlardan, bu genç heveskârların sadece yazılarını basılmış görmeleri için değil, fakat çok daha mühim bir megele, memleketin fi- kir hayatında elzem bir kımıldanma i- çin; bu yazıları bitaraf bir gözle oku- malarını hiç düşünmeden istiyebiliriz. Bugün; neşir vasıtalarını ellerinde tutan ve yukarıdaki satırlarla karakterini çizmiye çalıştığım kimselerin, düşüncesiz bir gurur veya düşünceli bir hodbinli- Kiyle, yazılarını bastırımamak ve hiç olmazsa onları okutarak, yazı kabiliyeti hakkında bir şeyler anlıya- mamak zorunda olan yarının yazıcısı bü ihtiyacını kendi parası ile çıkaracağı mecmua veya kitabcıklarla karşılamıya çalışıyor.. Fakat bu sefer de, yerleşmiş şöhretlerin müteazzım dudaklarındaki istifham cüm- lesi, kalemlerinin ucunda beliriyor: «Cep takvimi şairleri». Eğer bu şöhretlerden her hangi birisi, bu satırlarıma birkaç dakikayı - kıymetli zamanlarından- feda etmek lütfunda bulundu ise - canı sıkılmış bir tavırla : «Birader her gelen yazıyı okumıya kalkarsak vay halimize» diyeceğini, yanılacağımdan hiç korkmadan iddia edebilirim. Halbuki mesele hiç te muhterem muharririn dü- şündüğü gibi değildir. Ve o her gelen yazıyı okumıya, - yanlış anlaşılmasın basmıya değil - ve noktai na- zarını ilâve ederek sahibine geri vermiye - fikir ga- hamızın çoraklığını düşünerek - kendini mecbur görmelidir. Semada yükselen aya Ağhyarak bakacağız.. Sevgilerin budur sonu; Rubu zedeler bir kava. Ve kalbin burkulduğunu Anlar, ağlıya.. ağlıya Hayata lânet ederiz. Ve böyle,. bitkin gideriz Şafeklarden şafaklara.. Yahya Saim Ücanoğlu ta kendi kendine birşeylir yapmıya kalk- dığı zamen, kendilerinden yardım bek- lemesi lâzım gelen büyüklerinin istihfafı ile karşılaşıyor, Bugün gençlik bir eski göhreti iyi tanımadığı veyâ onun bir eserini oku- madığı zamen hepsi kıyameti koparıyor. lar. Fakat acaba kaç (tanınmış imza) çıkıp ta yeni emekliyenleri takip ettiği- ni söyliyebiliyor. Ben; memleketin fikir hayatında biraz canlılık olabilmesi için, bütün neşir vasıtalarını inhisarına almış tanınmış imzaları, içlerinden hatta mu- asırları kıymetler çıkması çok kuvvetli bir ihtimal olan bugünkü genç ve tanınmamış imZzü ları istihfaf etmenizi değil; fakat onu tedkik ederek ve sadece, &izlerden daha az muvaffak yazmiyanı se- çerek, manevi bir yurt borcunuzu yapmanızı istiyorum. Yazımın sonuna; merhum Ahmed Haşimin ölü- münden gvvel tedavi için gittiği Frankfort dönüşü yazdığı <Frankfort Seyahatnamesi» ismindeki kitap- tan bir parçayı hülâsaten alıyorum : Ahmed Haşim Almanyada sayıları ve itibarlar» pek yüksek olan ( Her doktor ) lardan bahsettikten sonra bunların arasında çoğunun kof ve basitliklerine: işaret ediyor ve bu adamların Almanyada neden bu kadar itibar ve hürmete lâyık görüldüklerini anla- mıyarak bir dostuna soruyor. Aldığı cevap bizim için çok manalı ve düşündürücüdür ; Aralarına karışacak nadir kıymetleri kaybetme. mek için onları el üstünde tutuyoras, Ve Almanya böylece dünyanın en yüksek “ilim seviyesine erişti. Alman dostun Ahmed Haşime verdiği oevaptaki dü- şüncenin bizlere de nasip olmasını temenni ediyorum. Bürhan Arpad * e