İğ SERVETİFÜNUN MEMLEKET ÇOCUKLARI: 1 TAZI Yazan: Reşad Ekrem Koçu Ondördünde bir çocukdu, gazete satardi. Adı, arkadaşlarının ara- sinda Tazıydı. Kendisine sorduk- ları zaman Ali derdi. Çünkü, ara- sıra gördüğü anası ona Ali derdi. Esmer bir çocuktu. Bağırmadan çınlıyan bir sesi vardı; ve san- ki koşmaz, uçardı. Mektebe gitme- mişti, Okuyup yazmayı ber güu sattığı gazetelerden öğrenmişti. Fa: kat başında bir orte mektep kas- keti vardı. Onu, düşündüğü zaman ensesine atmak, çalım satacağı Sı- ralarda kaşlarına iğmek için taşır- dı. Cebinde de, günde altmış gaze- te satan bir çocuğun hakkı olarak bir ağız mızıkası, bir çakı, bir ka- lem ve kırk elli kuruş para bir lunurdu. İki Büyük film birden güsteri- lien Sirkeci ve Şehzade sinemala- rının gedikli müşterilerindendi. Mâ- cera filmlerindeki kahramânlar, Ali: ye, bir duhuliye parasına antrenör- lük yaparlardı. Koşmasını, sıçrama- sını, atlamasını ve yüzmesini onlar- dan öğrenmişti. Muhteşem ilânlerı ezbere okurdu ; KIRMIZI VAGON! «Kırmızı vagon — Bir facianın kurban... Kırmızı vagon — Bir oanbaz- hane... Kırmızı vagon — Izdırap ve fa» cia ile dolu bir hayat mücadelest.., Kırmızı vagon — Arslan, kaplan, fil, at, maymun ve daha birçok hay» vanların göz karartan hünerlerile doludur. Kırmızı vagon — Baştan niha- yetine kadar heyecan. Tayyare, bi- siklet, motosiklet, at yarışları.» Ali, kırmızı vagonu atar, yerine başka bir isim koyabilirdi : VAZİFE KAHRAMANI! «Vazife kahramanı — Bir faot- anın kurbans.. Vazife kahramanı — Bir can- bazhane.. Vazife Da — Izâıwap ve facia ile dolu fir hayat müsadelesi.. Vazife kahramanı ..,» Alinin en büyük zevklerinden biri, gördüğü filmleri, sinemaya gidemiyen çocuklara anlatmaktı, Anlatırken, sevdiği artist fitmih kahramanı olurdu. Tazı adını dö böyle almıştı. Tazı, Kırmızı Vagoi- da, Vazife Kahramanında yahut bir Demir Pençede Ali yaşında bir çd- cuktu. Bu sevimli, güzel, gözü pe. ve ayağına çabuk çocuğu büşdön düren bir mâcerâya “belki de bi figüran olarak atmışlardı. Faka Ali, o küçük figürandan bir kahra man çıkarmıştı. Dinliyen çocukla Ali ile Tazıyı birbirine o kada yakın bulmuşlardı ki, Alinin ad Tazı olmuştu. Ali, sinema kadar futbola di düşkündü. Büyük kulüplerin bütür oyuncularını tanırdı. Maçları kaçır. mazdı. Mahallede, yahut akşam gazetelerinin ikinci tabılarını bek: lerken matbaanın önünde küçücük bir bez topla kan ter içinde kalırdı Ali için takvim lüzumsuz bil şeydi. Kış, sokaklarda yalınayak gezemediği zaman başlardı. Miotanı sırtına ağır gelince, denize girerdi, yaz olurdu. Hâtıraları; aylara ve günlere göre değil, kendisi tarafın. dan verilen ehemmiyete göre gira- lanırdı, Anasını en son ne zaman görmüştü 1 Kırmızı Vagona gittiği gün. Kırmızı Vagoua ne zaman gitmişti? Fikret ağabeye gazete sattığından evvel, Fikrete nezaman gazete satmıştı? Çok olmuştu. O halde anasına bugünlerde uğrıya- bilirdi. Ali öz babasını bilmezdi. O adam genç ölmüş. Fakat bahçeli bir evde otururlarken bir bahriyeliye baba demişti, Kendisini ne seven ne de inciten bu adamdan çok korkardı. Onun için bu babriyelinin yüzünü unutmamıştı. Bu adam gonraları evlerine gelmez olmuştu. Oular da bahçeli evden çıkmışlardı. Bahçesiz ama, önü açıklık bir eve taşınmığ- lardı. Evlerinin önünden büyük bir yol geçerdi. Yolun öteki tarafı me- zarlıktı. Yoldan otobüsler, otomo- biller ve askerler geçerdi. Maballe çocuklarından ilk dayağı orada ye- mişti. Sokağa yalınayak ilk orada çıkmıştı. Sonra başka bir eve ta- şınmışlardı. Bu yeni evleri konak bozmaşı bir apartımandı. Ana oğul alt kattaki iki odaya yerleşmişlerdi. No, 2195-— 445 O evde Aliden biraz kabaca bir çocuk vardı. İşte o çocuk mektebe giderdi. Akşamları da gazete satardı. Bir akşam Aliyide beraber götürdü. Ertesi akşam gene götürdü. Ve üçüncü, dördüncü, beşinci akşam- lar, gazeteleri bölüşüp sattılar. Bu- günlerdedir ki, Ali, gazete isimle- rinin notasını öğrenmişti. Meselâ alanım — ıanıuu, DIY demir düşmüş de ezmiş gibi duruverdi. Bağırmamak için kendini zor tuttu. Kahveci, anası- nın ikinci kocası olan babriyeliydi. Adam da Aliyi görmüş, tanımıştı, Ali büyümüş, güzelleşmişti. Kahveci; — Ali! dedi. Ali, ona şimdi de «baba» mı di- yecekti1 Demedi. Gülümsedi. Kah- veci lâf olgun diye gordu: — Gazete mi &atıyorsun şimdi Ali de lâf olsun diye; — Gazete satıyorum! deği. — Otur bir çay iç Ali. Ali oturdu bir çay içti. Kahveci ona anmsını ve ne yaptıklarını 8or- madı, «Sabahları gazeteyi senden alayım Ali» dedi, «Sabahları uğra, bir çay iç Ali» dedi. Bu tesadüf, başka vak'aların za- manını bulmak için mühim bir nok- tadır, Eski üvey babasına raatla- dığı zaman yazdı. Yalınayak gezi- yordu. Kışa doğru, çıplak ayakla- rının sokakta üşümeğe başladığı zamanlarda. bir akşam eve gidince,.