Eğ Mo, 2131—448 anasının yanında tanımadığı bir erkek gördü. Bu, bıyıkları yeni ter- iemiş güzel bir a Yapısı ince uzun, dal gibiyd Anası nemi çalışarak ; — Ali, gel oğlum, Dedi. Sonra o delikanlıya döndü: — İşte sana yetişmiş evlât, be- nim Alim sevimli, iyi çocuktur. Ali şaşırmıştı. Gözleri kararır gibi olmuştu. Anası: — Ali, haydi çocuğum babanıu elini öp! dedi. Ali cevap vermedi. Yutkundu. Zorla bir adım attı, Delikanlı akıllı adamdı: — İstemez, istemez!, dedi. Ali, kendisile beraber sanki 80- kağın bütün soğuğunu içeri getir- mişti. Anasile o delikanlı marigala sokuldular. Ali, kapının arkasında aşçıdan getirtilmiş bir tepsi gördü. Onlar yemek yemişlerdi. Anası ne- den sonra: — Ben genin yemeğini öbür odaya koydum, yatağını da yaptım... Diyebildi. Ali, usulca dışazı çıktı. Sofada, işitirler diye ağlıyamadı. Öbür odada idare lâmbasının Işı- gından utandı. Soyunup yatağına girdikten conra boşandı. Bu deli- kanlı ânâsinın yeni kocası mıydı? Anası evvelden niçin bir şey söy- lememişti ?* Yemeğini niçin bu oda» yu koymuşlardı ? Baki üvey babası olan bahriyeli ile otururlarken Ali gene ayrı mı yatardı 9 Gözyaşları durmuştu ama, ya nakları ıslaktı. Kafasını yorgandan çıkardı. Tavandaki budak delikle- rinin sanki gözbebekleri vardı. Yor- gunı gene çekti ve ağladı, Tavan- daki budak deliklerine karşı ken- dini topladı. Öbür odadan sesler geliyordu. Seslere kulak verdi. Bir şey anlıyamadı ama, gözleri gene sulandı. Sonra birgağnak daha gel- di; ve dinmedi. Sellerin sürüklediği taşlar gibi, Aliyi kendi gözyaşları sürükledi ve Aliyi uykunun karanlığına attı. Uyku bir süzgeçtir. İnsan uyku- dan geçince sadece durulur, zehir- ler yine kalır. Depodan gelen tram- vaylarla uyanan Âli, ilk defa ol&- rak anasına sormadan Sırtına te- miz bir inintan giydi. Kararını vermişti. Anasından ayrılacaktı. İçinin anasına olan ba- ğı gözülüvermişti. Tıpkı ipi kopmuş bir uçurtma gibi, Ali, kim bilir UYANIŞ hanki damın, hangi ağacın üstün» de kalacaktı? Hangi tellere sarıla- caktı * Eski üvey babasına sabahları gazete bırakıyordu. Bir çay Içiyordu. Kahvesi küçüktü. Çıraklık işi yok- tu ama, sabahleyin ne de olsa 8i- lip süpürmek lâzımdı. İlk önce ona bir başvuracaktı. Geceleri kahvede yatsındı. Erken kalkar, kahveyi temizler, ocağı yakar ona hazır ederdi. Ali, daha kim bilir neler düşünmüştü. Babıâlideki müvezgi- ler kahvesinin camları buğulanmış kapısını açtığı zaman, bütün ço- cukların sokaklara dağılımış oldu- gumı gördü. Evden okadar erken fırladığı halde yolda okadr ağır gelmişti. Gazetelerini alınca doğru eski üvey babasına koştu. Bu kahveye ilk geldiği gündenberi ilk sözü hep eski üvey babasına bırakırdı. O: — Hoş geldin Ali! Derdi. Ali de: — Hoş buldânk, al gazeteni! Diye cevap verdi. Sonra bir çay içimi konuşurlardı. Bu sabah kapıdan girer girmez söze başlıyan Ali oldu: — Nasılsın baba 9 Dedi, Gözleri kahveciye bakı- yordu ama, onu, buzlu bir camın arkasındaymış gibi seçemiyordu. Ses işitmeyince : — Nasısınli baba? Diye tekrarladı. Gene ses işitmedi. Fakat bu sefer, Alinin küçükcük omuzlarına ağır bir el dokundu. Bir elde çeneğin- den tutup yüzünü yukarı kaldırdı. Ali, zaten hiç bir şey seçemiyen gözlerini yumdu. Yumulan gözle- rinin üstünde sıcak sıcak bir şey duydu. Ali, gözlerini açar açmaz, o buzlu cam da kırılıvermişti. Gü- limsedi. Eski üvey baba ile eski üvey oğul karşılıklı oturdular. Ali, — Baba, dedi. bu sabah bir şey söylemeğe geldim ben. Artık ana- min yanında oturmıyacağım, Gece- leri burada yatayım mı? Sen ge- linciye kadar siler süpürür, ocağı yakar hazır ederim. Sonra gider gazete alırım. Eski üvey babası, bu kahveye geldiği gündenberi Aliye ilk defn olarak anasını sordu : — Ananla neden oturmuyorsun Ali9 Ali, cevap vermedi. Kulakların» da, anasile o tanımadığı delikanlı- nın bitişik odadan gelen anlaşıl- maz seşleri uğulduyordu. — Anan başka bir kocaya mı vardı Ali 9 Ali, önündeki masaya kapandı ve ağlamıya basladı. — Ayıptır Ali, erkek çocuk ağ- lamaz! a. başını Ali ... kendi... kendi çocu- Eu... in gibi bir adamla, — Bize ne be Ali, Köni evle- nirse evlensin. — Ben desenidelikanlı bilirdim. — Ali! Ali, gözlerini sildi. — Akşama gelir. tarsın.. — Baba bu akşam değil ama, yarıu akşam gelirim. — Ne zaman istersen gel oğlum. Ali, o gün gazeteleri nasıl ba- ğırmıştı 1 Daima dolaştığı yerlerden başka, semtlere mi gitmişti 1 Yok o gün gazetelerde çok mühimi ba- vadisler mi vardı? Öğleye iluğru cebinde kendi kazancı olarak yür kuruşu vardı. Üç liradan fazla bi- rikmiş parası da vardı. Akşam gaâ- zetesine çıkmadı. Eski üvey baba- sının kahvesine gitti. İçerisi kalabalıktı. Bu kahvenin müşterileri ayaktakımı ile bazı iş sdamlarıydı. Ali de, kahvelerin u- gultusuna ve dumanlı havasına âlı- şıktı. Eski üvey babası onu görünce: — Nevar Alifdedi, geldin mi? — Bu akşam gazete satmıyaca- ım, şana biraz yardım edeyim dedim. — İyi etmişsin All, Ne yaş farkları ne de tanışma: nın yeniliği insanlar arasındaki ya” kınlığa mani değildir. Ali, bir sandalcıya kahve götür dü. Bir başka sandaleı, onun yüzü- ne bile bakmadan: — Al şulokumu, kahve getir? Dedi. Bir başka müşteri cigara aldırttı. Bir başka müşteriye, cigü- rası için ocaktan ateş verdi. Ali, müşterilere kahveler ve çaylar gö- türdü, lokumları kahve ve çaylarla değiştirdi. Dışarı gidip cıgara ve tütün aldı, Cigaralara ocaktan ateş verdi. Ve bütün bunların arasında eski üvey babası ile konuştu: — Baba, bu akşam anneme, ben bir yerde iş buldum, artık eve gel- miyeceğim diyeceğim. yarın sabah da yatağımı getiririm. burada ya-