MEZ Le di Vi RE No. 2133—448 lillere ne diyeceksin ?.. Cebinden düşürdüğü kâ- $ıt parçasını beraber okumuştuk. O sözler sana hitap edilmemiş miydi?.. O yazı onun yazısı değil miydi?.. Buna da hayır mı diyeceksin?.. Zulâl, cevap vermedi. Başını önüne iğerek biraz düşündü. Sonra, öfkeli bir sesle: — Velevki kalbinde ufak bir meyil duymuş olsun, ve bunu bir kâğıt parçasına yazmış bu- lunsun, ne çıkar? dedi. Bu kâğıt elimize geç- tiği zaman hepimiz çocuk sayılacak bir sindey- dik... Necdet daha on dördünü bitirmemişti... Bu yaşta bir insan fazla derin düşünebilir mi?. Çocukluk ve düşüncesizlik saikasile o birkaç cüm- leyi yazmış olması, aradan sekiz dokuz sene geç- tiği halde hâlâ beni sevdiğine hüküm etmeyi doğurmaz!.. Hele o zaman, biliyorsnnya, onu rezil etmiştiniz... Benim yalvarmalarıma, israr- larıma kulak vermiyerek bu kâğıdı herkese gös- termiş ve onu eğlenmiştiniz... Sonra da ortaya bir takım dedikodu çıkararak, meydanda hiç bir şey yokken, onunla iki sene darğın durmamıza sebep olmuştunuz!.. Nahide sana çok rica ediyorum, bu meseleyi tazeleme!.. Bu lüzumsuz ve minasibetsiz sözler Cemilin kulağına gitmesin... Necdet benim ağa- beyimden başka hiç bir şeyim değildir... Nahide bu sözleri, bir gözünü kırparak, ha- fif bir istihza ile dinliyordu. — Şekerim, dedi. Beyhude yere ölkeleni- yorsun... Ben, sana fena bir şey söylemedim ki... Zulâl, elini uzatarak onun sözünü kesti: — Kâfi artık... Bu bahis kapansın!.. Ve Dargın bir tavurla başını çevirdi. Artık güneş batınış, etrafa kızıl bir esmerlik çökmüştü. Nahide, aralarında hâkim olan detin sükütu bozarak: — Haydi, dönelim artık isterse?.. dedi. Gene kolkola hiç konuşmadan çamların altına geldiler. Ötekiler hâlâ şirketin işlerile meşgul, uzun bir münakaşaya dalmışlar, ortalığın karar- dığını bile farketmiyorlardı. Yalnız Melike ortada yoktu, şüphesiz kendisini alâkadar etmiyen bu bahsi dinlemekten sıkılarak içeri girmişti. Zulâ), onları kendilerine getirmek için seslendi: — Bu nekadar dalgınlık?.. Gece olduğunun farkında değil misiniz?.. Başlarını kaldırdılar. Hâmid ayağa kalkarak; — Doğru ya, isli Haydi içeri girelim... Gülüşerek kiliitılar, şakalaşarak yalının de- niz kısmındaki büvülr salona girdiler. Marmaranın nihayetsiz ufuklarına bakan Suphi Bey yalıs', Bostancının en güzel bir mev- UYANIŞ 111 kiindeydi. Cesim bir bahçenin içinde, yüksek ağaçlarla muhat olan bu beyaz yalı, uzaktan ba- kılırsa, bütün bu mavilikler ve yeşillikler içinde, her daim uçmağa hazırlanan lâtif bir Martiyi andırıyordu. Pek küçük yaşında babasını ve annesini gay- beden Zulâl; İşte bu kanatlarını açmış olan Martı kuşunun sinesine sığınarak, saf ve samim! bir bava içinde büyümüştür Hâmidle Melikenin ba- bası olan Suphi Kemal Beyden başka enun bir tek hamisi yoktu. Halası, yegâne evlâdı olan Necdeti sekiz yaşında bırakarak ölmüştü. Tama- mile yalnız kalan Necdet de Zulâl gibi, dayısı Suphi Kemal Beyin yanında büyümüş, onun himayesinde tahsilini bitirerek doktor çıkmıştı. İşte hep bir arada büyüyen bu familya ço- cukları, sekiz dokuz sene evveline kadar çok tatlı bir ömür geçirdiler. Fakat, taliin fena bir cilvesi, çirkin bir tesadüf olarak, Necdetin ce- binde bulunan bir kâğıt parçasile bütü bu ga- mimiyet ve sevgi bağları kopmuş, yerine dedi- kodu ve haset ağları kurulmuştu. Zulâl, Necdetle niçin iki sene dargın durdu- gunu bilmiyordu. Daima kendisinden iyi düşün- düğüne kani olduğu, Nahidenin hemen hemen emrine inkiyat etmiş, onun: — Necdetle alâkanı kes... Artık onunla ko- nuşma... Sözünü dinliyerek halazadesile darilmişti.. İki sene bir ev içerisinde dargın yaşadılar, Zulâl, bazan düşünür ve Nahideye kızardı. Ken- di kendine: — Niçin? derdi, niçin onunla dargınım... Necdetten bana ne gibi bir fenalık gelebilir?.. Sonra, Nahidenin uzun uzun yürüttüğünü felsetelerini hatırlıyarak : — Kim bilir, diye ona hakverirdi. Tali o benden daha iyi düşünüyor ki, Necdetle töütmsta bulunmaktan beni menediyor... Çok defalar Necdetin vaziyetini düşünür ve ona acırdı. Fakat, Necdet kederini, ızdırabını, neş'esini, valhasıl kendisine ait bütün hislerini saklamağa muktedir bir şahsiyete malikti. Onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamak imkân- sızdı. Nahide, onun bu halinden bahsederken : — O, içinden pzarlıklıdır, derdi. Asıl böyle insanlardan korkulur. İki sene süren bu uzun dargınlık bir aile düğünüde nihayete erdi. Hısım akrabadan bazı kimseler araya girerek Zulâlle Necdeti barıştir- dılar. Bu barışmıya taraftar olmıyan yalnız bir kişi vardı: Nahide... Hrttâ bu yüzden Zulâlle aralarında ufak bir münazaa bile çıkmıştı. &