398 SERVETİFÜNUN No. #0494 —Ald Yazan : | Paul Zifferer ir | MEÇHULE DOĞRU. Çeviren : Ferid Namık Hansoy Kont, müsaade istiyerek ayrılırken ilâve etti: — Cenaze merasiminde bulunmamak için Paristen kaçtım, Velhasıl bizleri ölümlerinden sonra ziyaret eden kimeseler pek itimat etme- mek lâzım! Mur, yalnız kalinca, yavaş yavaş sokaklarda dolaşmağa başlamıştı. Ne bekliyordu? Acaba, Tatyanayı mı bek- liyordu ? Bu kelimeyi çok yavaş telâffuz ederken kal- binin duracağını hissediyordu. Onun varlığında daha çetin bir hayatla tekrar canlanan ve hiç bir kurtuluş ümidi olmaksızın yaşıyan, çok sev- diği kadın gibi, o kaybolmaz ve hatırdan silin- mezdi. Temiz ölüsünün arkasında bu boş dün- yada, metrukiyet içinde, kararsızlık içinde, dost- suz ve arkadaşsız olarak yaşamaktan ne çıka- caktı? Mamafih ona bir, yalnız bir arkadaş ka- İıyordu ki, onu da müttehimlerin sırası üzerin- de görüyordu. Halef Bey, uzun bir mevkufiyet devresinden sonra, çok sari bir renkte olduğu halde gene mütebessim ve sâkindi; parlak gözlüklerinin al- tindaki nazarları herkese nüfuzediyordu. Reis, doğduğu yeri sorunca, Halef Bey, din- İeyicilerin müstehziyane gülüşlerine ehemmiyet vermeksizin cevap verdi: — Güneşin doğduğu yeri.. Kendisine maktulü tanıyıp tanımadığı sorul- duğu zaman, hemen hemen neş'eli bir hareketle Evet cevabını verdi. — Arkadaşınız varmıydı? — Hayır. — Size bu işi yaptırmağa saik olan nedir? — Ben, toprağın kazılan, yaralanan sinesi- nin intikamını aldım. Bir adam öldürdüm; bir cinayet timsali mücessemini ortadan kaldırdım. — Hiç olmazsa bu fiilinizden dolayı müte- essir değil misiniz? — Evet, hiç kimsenin hadisatın cereyanını bozmağa hakkı yoktur. Haris ve fani olan malh- lükatı takip ettikleri yol üzerinde serbest ve yalnız bırakmak lâzımdır ki, onlar bizzat biri. birlerini yerler; aralarında hiçbir şey kalmaz... Böylece yeni hasad için toprağın gübresini teş- kil ederler. Ai Müddelumumi, söz aldı: — Sizden istemiş olduğum yüksek bir mer- hamet, yalnız masüm bir maktul namına değil, ayni zamanda Fransa namidır. Dünyanın bild- mum sürgünlerine yurdumuzun fena şekilde mu- kabele gördüğü geniş misafir severlik ve kar- deşce hüsnü kabul kâfi gelemiyor mu? Fransa toprağı daha kâfi mikdarda kan içmedi mi? Avrupayı yaratan fikirlerin beşiği olan geniş ülkemiz içinde çılgınce kavgalarını icraya gelen bütün dünyanın mecnunları, gizliden gizliye it- tifak yapanları ve siyasi mücrimleri bu hare- ketlerile şayanı kabul müdürler? Şarkla gatbın çetin mücadelelerinin sahnesi ve bütün kütrel arz kinlerinin harp meydanında ilelebet kalmıya mecburmuyuz? — Hayır... Hayır!.. Evinizin kapısının eşi” ğini geçmeden evvel silâhlarınızı bırakınız | Müdaffaa vekili cevap verdi : — İnkâr yolunu seciyesi kabul etmiyen bu yüksek ruhlu genç adam, iki seneye yakındır hapishanede sararmış ve bitkin bir hale gelmiş- tir. Mumaileyhi ittiham için mütemadi tetkikat ve tahkikata rağmen hiçbir şey bulunamamış; müekkilim, bizzat kendisi aleyhine olmak üzere, mânâ ve ifhamdan tamamen ayrı bir takım iti- rafatta bulunmuştur. Sayın Müddelumumi, &iz- lere müttehemi cemiyetin bir düşmanı, bir müf- sidi gibi gösteriyor ki, bu çok yanlıştır. Müd- delumumi' ehemmiyetsiz ve kuvvetsiz, zavallı nutuklarile hiç kimseyi teşhir edememiş; bu sözlerinin tesiri altında kalan ve meclubu olan gene kendisi olmuştur.. Avukat salonun etrafında nazarlarını gezdir- dikten sonra, müdafaaşının esas kısmına gelmişti : — Beni iyice dinleyiniz. Harbüşemsi cemi- yetinin arkasında Bolşevizm gizlidir. Müekkili- min Moskovanın bir âleti ve kurbanıdır. Mur, arkadaşını mahvolmuş gibi telâkki edi. yor ve yeise düşüyordu. Birdenbire yan kapıların birinden Şeyh Ab- dülkadirin girdiğini görmüştü. Hiç şüphesiz bu şarklı adamın çelbile dinlenmesi istenmişti. Yal- nız bu davet oldukça geç kalmıştı. — Bitmedi —