No, 2091—406 Katlen değil, Tatyana olduğuna ikna edintiye kadar epiy zorluk çekti. Nadejda titrek bir sesle: — Al..dedi, telgrafı size mi çekti? Hiç kimse beni düşünmüyor, hattâ kızım bile... Peki, peki... Fakat, öyle zannediyorum ki, bu gece hareket edemezsiniz. Beni çok korkuttunuz... Yarın ko- nuşuruz. Şafak söküyor... Kocam olacak olan bu adam da daha hâlâ meydanlarda yok... Za- vallı kızcağız | Bu esnada Mur, bir esneme işitir gibi oldu. Kadın, devam etti: -— Vakit kaybetmeğe gelmez... Size yalva- tırim, evlâdım, biricik 'Taniçkacığımı kurtarınız. Ben bu işi yapamıyacağım. Çünkü, zincire vu- rulmuş bir mahküm gibiyim. Korkunç vaziyeti 8iz de anlıyorsunuz!.. Yarın çaya beklerim!.. Mur, bu iş üzerinde kimsenin bir faydası dokunamiyacağını anlamıştı. Henüz gün doğarken, yazıhaneleri açılmağa başlıyan 'Üransatlantik kumpanyası önünde bek- lemeğe başladı. Nihayet kepenkler açıldı. Kalkacak ilk posta vapurunun arka tarafındaki pervaneler üstünde, dört yataklı ir kamarada boş bir yer vardı. Yüzüğü #attı ve yalnız ihtiyacı olduğu me- zuüniyet değil, ayni zamanda da kendisine Nev- yorkun başlıca büyük bir ticaret evi için bazı işler veren Amerikan şirketinin delâletile pasa- portunu vakit kaybetmeden çıkartabildi. Öğleden sonra, Nadejda Sergievnanın çay vaktinden, Mur, vagon içinde sallanıyor, her saniye mesafeyi yutmağa çulişmm lokomotifin muntazam sarsıntısından duha sâkin bulunayor- du. Kim bilir, belki, bir sete evvel Tatyana ile Pedr Glanoru götüren vapur bu senede Mu- Ta tesadif edecekti. nda üç İtalya muhacir vardi ki, Bimindğizi kardaş olan ikisi yolcuları eğlendir- dnek için yemek salöntimdna müzik çaldıktan son- ra, kendi keyifleri için de kamarada çaliyor ve eğleniyorlardı. Mur, bir akşam, bir kenara çekilerek İtal- yanların konserini süküt içinde dinliyen kaptan- la ancak bir defa konuşıbilmişti. Kaptan herkesi yavaş yavaş dolaştıktan sonra onunda sözlerini, suallerini dinlemek için yakinında durdu: Bu melodileri dağdağalı salan konserlerine tercih ederim, dedi. — Bu samimi sözler Mura seyahat arkadaşla- rından, istikbale olan itimatlarından ve cesur ima Ee cesaret vermişti. Kaptan, yüksek sesle: -— Nekıymetli gemi hamulesi, dedi. İflâs eden UYANMIŞ 271 zavallı Avrupanın bakiyesi olarak yaşıyan ve son servetini teşkil eden en güzel malı, zineti olan çocuklarını, gençlerini her sene öbür sahile götürüyorum. Vaktile, bu gibi insanları serseri telâkki ederek esirler kadirgasında zincire vu- rurlardı. Bugün ise onlar, hayatlarına yenidön başlamak için meçhul birdiyara başka bir âle- me kendi arzularile gidiyorlar. Onlara nasihat filân kâr etmiyor; çünkü maziden nefret ediyor- lar... Onlar için ancak bir istikamet vardır, o da: istikbaldir. Mur, sordu: — Onları tekrar görebiliyor musunuz? — Dönenleri var... Bunlarda, ya çok yük- selmiş, yahut çok alçalmış olanlarıdır, İyileri asla dönmiyor... İyi olsun fena olsun, kaderleri- nin yolunu takip ediyorlar. Kaptan, sustu. İhtimal ki, Mur gibi, o da 'Tatyanayı düşünüyordu. ki adam da, biribirlerine karşı olan gizli bir bağlantı ile cezbolduklarını hisseder gibi oldular. Deniz adamının sesi daha sâkin ve mü- nis bir hal alarak yolcuya hayırlı bir gece te- menni ederken Mur, onun elini kuvvetli kuvvetli sıktı ve yatağına girmek için kamarasına döndü. Kaptan, geniş adımlarla hâlâ dolaşıyordu. Mur, hafızasına hâkkedilen adresle aile pansi- yonuna geldiği zaman, 'Tatyananin telgrafındanbe- ritam sekiz gün geçmişti. Okumak ihtirasına ve malâmat almak hevesine daima sadık kaldığı için seyahat çsnasında, vapurun kütüphanesinde gün- işrce kapanarak bilhassa Amerikaya ve Nevyor- ka sit edebiyatla uğraşmış ve bu şehrin plânı üzerinde 'Tatyunanış evine giden muhtelif yolları uzun uzun tetkik etmişti. Uzun ve ayni zamanda da oldukça boş ge- çen bu sekiz günle Opera meydanı üzerindeki hayali gece okadar mânâsız ve münasibetsiz bir şekilde biribirine karışıyordu ki, yalnız İtalyan- ların şen şarkıları bu cansıkıcı saatleri biraz değtiştirebiliyordu. Nevyorkdaki ilk saatler, Hoboken iskelesi üzerine çıkiş ucuzca barınacak bir yer arama ve 'Tatyananın bulunduğu pansiyona koşma Kilim- yanı balkonu üzerinde başlıyan kâbusun maba- dinden başka bir şey olmamıştı. Hakikatin ağır- lığı Mura bir rüya tesiri yapıyor; O, bir ucün- da yalnız Tdtyananın çağırışile ışıldıyan karan- hk ve uzun bir tünel içinde gibi açık havada mütemadiyen yürüyordu. — Bitmedi-—