202 SERVETİFÜNUN No, 2091—406 ğe İş ve Hastalık. Okuyucular, bu hafta «Haftada Bir» fıkrası yerine, şöyle bir ilizar da, bulabilirlerdi : «Gavsi Halid Ozansoy rahatsızlığı dolayısile, bu hafta fıkrasını yazamamışlır. Özür dileriz.» Evet, şu dakikadaki sıhhi durumum, bana birfikra yazdı. #amtyacak kadar, vücudüme hâkimi.. Fakat!,, Mademki gayret edip, matbaaya kadar gelebildim, nezleye ve başağrısına galebe çalarak, sudan bile olsa... hiç değilse, yarım sütunluk bir yazı, yazabilmeliyim,. Değilmi #... ve... of! İşte, gördünüz mü?,, Gene başladı. Tabii anladınız; şu mel'un başağrısı.. Fakat, hayır!,, Olmayacak. Bütün hüsmüniyetime rağ- men, elimden doğru dürüst bir fıkra çıkamıyacak, bu hafta... Yalnız başağgısı mı, yal. Son günler- deki bazı elim ve müessıf hâdiseler,, ve bunların doğurduğu maddi, manevi kuruntular.. düşün- celer, ruhi kıvranışlar ,,, Kapalı havanın kalp- lere saldığı hüzün, sonbaharın verdiği yarı fi- wzofluk.. ve... bu arada, bir tesadif!,. Böyle, psikolojik ve fiziyolojik varlığınışın tamamen hasta olduğu bir günde, hiç arzu etmediğiniz bir teaadif!.. Sizce ölmüş bulunan bir hâtıra- nın, yeniden her halde dirilişi değil; ancak, za. mansız bir görünüşü,.. bütün bunların üstünde, başınızı kemiren ağrı, vücudünüze yapışan ük mevsim nezlesi ?!,., İşte, okuyucular!... bütün bu sözler, gene yarım sütunu doldurabildi.,. Fakat f.. Maddi bir savruluşun ve manevi bir yıkılı- gın, bülün varlığı sardığı bir anda.,. hasta bir adamın eliyle yazıldı... Ve bu fıkracık, bir hastanın haleti ruhiye. sini, size duyurabildiyse... fıkracı, gene bir par- ça müteselli olabilecektir, belki 1... Gavsi Halid Ozansoy le anlatıyor. Düğün gecesinde bu visal unsuru: «Ahmed susamıştı. Bir salkım üzüm yedi, son- ra, başka bir salkım elinde, yatan solgun kıza yaklaşarak ağzına iki üzüm tanesi koydu. Ve Sonra, hiç bir şey söylemeden alacakaranlıkta beyazlığı büsbütün artan kadının boynu üzerine kalın ve terli dudaklarını yapıştırdı» parçasında bir boyuna kalın ve terli dudakların yapıştırıl- ması hareketile gösterilir. Ahmedin daha evel seccadeyi ve namazı reddedişi ile sonra, bu du- dak hareketine tekaddüm eden salkımda dini ef- sanelerin muvaziliğini değil sadece ruhi tezatla- rın doğurduğu tereddüdü aramalıdır sanıyorum. Bundan başka gayet yerinde ve hesaplı söylen- miş olan «alacakaranlık» dekorda, «solgun ya- tan genç kt2>1 müteakip cümlede «beyazlığı büs- bütün artan kadımn> da görüldüğü şekilde bu şeh- vet hareketinden evel kız ve ona tekaddüm eden anda kadın telâkki etmenin inceliğini, yarattığı hava ile kemale vardırıyor. Şehvete gebe olan salkım bu hayat hareketini ifade eden <ses»dir. Olgun, ağır ve terli bir ses. Yaşama iştiyakını, «Şehri unutan adam»da daha basit şeklile, yani cümlelerle söylenmiş olarak buluyoruz. Robende bu tekrar sese, mu- siki ve renge avdet oluyor. «Yuvarlak dünyanın üstünde fiyorlar., ilâh..> parçasında ilk kelime, yuvarlak kelimesi bile aradığımız pembeliği haiz. Yuvarlakta mücel- lâ oluş, genişlik, devam mefhumlarından sarfı- nazar, hiç bir zaman bir yuvarlak dünya terkibi bize kasvetli ve karanlık değildir. O pembedir veya, daha iyisi mavidir. Bunlar iştiyak ve mu- habbetin renkleridir; müsbettir. Bu açık renk fikrin: yuvarlak kelimesine izafe eden, zannımca bizzat kelimenin manasında mevcut hendesi ha- rekettir. Yuvarlak satıhda münhani ile ifade edi- lir. Münhani hareketin, dinamizmin çizgileşmiş şeklidir. Dinamizm ise hayatın en esaslı vasıfların- dandır. Bilhassa hayat iştiyakı bizatihi tuhi bir dinamizmdir. Bu ise hacimde ancak yuvarlakla ifadesi mümkün olan bir şeydir. Renkte muka- bili ne sıcak, ne soğuk; fakat umumi bir tasnif. le, fon itibarile «açık» olan kelime bunun için hayat sevgisini ifade edebilir. Nitekim, bu un- suru daha kuvvetli olarak şu cümlede buluyorum : «Denizler karalardan daha geniştir.» Deniz ve kara arasındaki karşılüşmayı «daha» ses, mu- sikisi ile tehalüke getirdikten sonra geniş keli- mesinin mefhum ve musiki noktalarından tah- lili kelimenin karadan denize bir harketi ifade ettiğini göstermekle bitecektir. Bir kere musiki noktasından kara #0urd ve sakin, deniz cevvaldir. Geniş ise, karanın bir renk adı olmak doleyı- sile uğradığı iltibasın neticesile; denizdeki hare- keti sesle taklit eder. Hareketin cihetini tayin eden kelime ise cümledeki riyazi nisbeti temin eden *daha» dır. Bu hareket denizle geniş ara- sındaki yakınlıktan dolayı denize doğrudur. Zahir Sıdkı GÜVEMLİ