266 SERVETİFÜNUN No.2091—4006 O e HİLEKAR.) Pano D i i nalkananı UM ezartildonnatllenruna İl kandt0Ek ve R dn id yi Me id Kumral komşu kızı, bütün olanları görmüştü. Halbuki o, yangın günü okadar tetik davranmıştı kl..... demek kızcağız bende aalısına bağlı bir kerem sabrı arıyordu, Fakat, ne olursa olsun onun körpe düşüncesinin süslediği akışlı yazıları bana her güzel likten üstün görünüyordu. Yüzü sözünden güzel, yazısı yüzünden hoş bir kız, öbürkilerinden nasıl ayırt edilmez; hem de üstelik ilk göz ağrısı. Ben, bunları düşünüp dururken o, pence- reden saksıların dibini kabartmağa ugraşırken kargı- lk bekliyordu. Bütün ençu üzerime alarak karaladı- ğım kâğıdı geldiği gibi gönderdim. O günden sonra, sevgimiz gene hızını aldı. Be- rutlu zabitin Anadoluya gidişi beni esmer kız illetinden kurtarmıştı. Fakat teyzemin gelini hiç de kolaylıkla başımdan savulacak bir şey değildi. Onun bir olgun buğday tarlasını andıran som altın saçlarile yemyeşil bakışları bu iki sevdiğim rengi bir araya topladığı için güzeldi. Yeşile, sarıya küsmek demek bince bir bahara bir yaza küsmek demekti. Sevgilim de bunu pek iyi bil: diğinden yengemle olan şakalara gözyumduğunu söy- lüyordu. Fakat, sarışının bütün saydığım bu zan gö- rünüşü aldatıcıydı. Sözlerinde duygudan bir damla bile yoktu. Sanki £il dişinden yapma güzel bir yüf£.. Bu kadar güzelliğe karşı niçin konuşmasını bilmiyor diye, insanın tutup kızacağı geliyor... Fakat, yanıldı- ğırmm'ben, sonraları anlamıştım. Meğer ki, onun gü- zelliği de gelip geçiciymiş. Bir çocnk doğduktan gon- ra yeşil gözlerinden körpe taşkın gövdesinden çe- kinmeğe başladım. Bedeninin âlet yolu gittikçe ka- İınlaşiyor, üstü ise sanki eriyordu. Birden bu kadar değişikliği aklıma sığdıramıyordum. Sonraları anla- dım ki yalnız yüzleri güzel olan kızların, ilkin pek güze çarpmıyan gövdeleri birden değişiyorlar bütün bir biçimsizlik içinde o güzel yüzünde artık değeri kalmıyordu. Olanca benliğimle kumral komşu kızına bağlı kalmıştım. Yıldızlı yaz gecelerinde onun çiçekler içinden gelen sesi tatlı bir rüyayı andırıyor, dinledikçe gönlüm genişleyip sevgim çoğalıyordu. Sevgilim o zamanın söyleyişile Darülmalümatın Sinci gınıfındaydı. Ben de, İdadi ikinci sınıfına gidiyordum. Mektep zamanlarında gidip gelirken ta- nışmak pek Zordu. İki gencin konuşurken görülmesi hemen göze batıyordu. Oturduğumuz yer İstanbulun en babayani semtlerinden biri olmasından ve onu da beni de tanıyanların çok bulunmasından hiç kim- seye güvenemiyorduk. Daha sonraları İstanbulun nice açık yerleri bnlunduğunu öğrenmiş ve oralarda bu- luşmağa başlamıştık. Mektepli kızlara kötü gözle bakıldığı o zaman- larda kumral komşu kızile aramızda geçen sevgiyi uzak yakın bütün tanıyanlar dillerine dolamakta ge- cikmediler. Fakat, biz aldırış etmedik. O zaman &8a- yıları az olan eğlenti yerlerinden en büyüğü Direk- lerarasındaydı. Boş zamanlarımizı orânın dağılmak iğ kalabalığına Ni geçlrirdik. Fakat, za- an bir su hızile akıp gitti Takvimden her el yaprak, onu da beni de üzüyordu. Muallim çıkar çıkmaz eline verdikleri dip- loma ile birlikte sevgilimi uzak bir ülkeye gönder- diler. Babası da bir yolunu bulup İstanbuldaki işinb oraya kaldırttı. Yıllardanberi seviştiğimiz halde henüz ortada 8öz- leşilmiş bir şey yoktu. Ayrılırken de birbirimize ver- diğimiz yalnız iki çift dudakla iki kuru adres oldu. Artık saksılık sevgimi diri diri gömdüğüm bir mezar- dı. Boşalan eve, giren kiracıların yaramaz çocukları güzelim çiçekleri yolup yolup bahçeye attılar, Bun- dan sonra, nice sevgi izlerinde yürüdüm, nice gönül kâşaneleri kurdum; takat, hiç biri ilki kadar sağlam, ilki kadar dayanıklı olmadı. Gittikten sonra, on k&- dar mektup gönderdi. Benden beklediği gibi karşılık alamayınca mektnbu da kesti. Aradan uzun bir zaman geçti. Türkiyede önemli değişiklikler oldu. Artık bambaşka bir hal alan yur- dun insanları da görüş, düşünüş ve giyiniş bakımın- dan değişti. Bizim sarışın gelinin yarım düzine çocu- ğu oldu. Birkaç kiracıdan &onra, kumral komşu kızı- nın evine, yıkılıp dökülmesin diye, dayıları taşındı. Dayısının çapkın çocuğu evlendikten sonra uslanmış- tı. Ufak tefek fındık kurdu gibi bir kız almıştı. Oda kumraldı, kıvırcık saçlıydı, kesik saçları değirmi yü» züne okadar yakışıyordu ki... civelek mi, civelekti... Çıtır pıtır konuşması kulağa çok hoş geliyordu. Daha geldiğinin ikiuci günü iskeletinden başka birşey kalmı- yan çiçekliği düzeltti. Yeni saksılar ve körpe çiçek- lerle o köşeyi az çok eski haline soktu. Yalnız yu- murta kabuğu ve mavi boncuklar görünmüyordu. Bunların bulunmayışı da modaya uygun olmamaşın- dandı. Karşının fındık kurdu bayanı arasıra pecerede göründükçe bende bayağı eski hatıraları canlandır- mağa başlamıştı. Fakat, çiçekler arasından pek ay» rılmıyan kısacık boyu ona bodur bir şebboy görünü- şü veriyordu. Zaman zaman gözlerime takılan bakış larını bir türlü ayıramıyordu. Hafif bir gülümsemeyle başlıyan tanışıklık gittikçe ilerledi, kısa ve özlü 8öz- lerime usulca karşılıklar veriyordu. Cici annem çok- tan kalıbı dinleğirdiğinden, teyzemin gelini de etra- fnı saran çocuklara daldığından bizi kimse gözet- liyemiyordu. O randevu için can atıyordu. Fakat ben, küçücük. bir şeyi nasıl yanıma alıp gezebilirdim. O karşıdan bakılıp sevilmek üzere yartılmış bir saksı güzeliydi. O da düşüncemi aLlamek olacaktı ki, ben, her pen- cere önüne gelişte, sertçe başını öbür yana çevirip çiçeklikten uzaklaşıyordu. Onu temelli darıltmamak için gönlünü alacaktım. Bir cuma günü küçük çifte likte buluşmayı sözleştik. O gün iki küçük çocuğunu babalarına katarak kır gezintisine yolladı. Kendisi uzun zaman tuvslet yaptıktan sonra çıktı, Yolde ö- nüne bakarak ilerliyordu. Bir aralık söz olsun diye takıldım ;