Pa şe —— No. 2084—399 ca serilen çadırları taşıyorlardı. - Sonsuz çölün ey mu- azzam neşe dolu yorgunlukları! - Akşam yemeği için ameydanlıklarda yakılan ateşler. * LL Nice defalar şafaktan evvel kalkmış ve arzularımı, şan ve şereften ziyade şualarla dolu kızıl şarka ve gölde galebe çalmıyan hayat yüzünden hurma ağaçla- rının solduğu vaha kenarında, parıldıyan ve gözleri kamaştıran ziya membaına eğilmiş gibi, sıcak ziya ile yıkanan yaylâya doğru uzatmıştım... Kâfi derecede vecdü hayret; çölün sertliğini gide- reçek derecede şiddetli ve kızgın aşk. Çorak topraklar; letâfetsiz topraklar; ihtiras ve şevk- siz tdpraklar; peygamberlerin sevdiği topraklar. - Ah! Acılar dolu çöller, şeref çölleri sizi çılgınca sevdim. Serapla dolu göllerde tuzun, su şeklini alır gibi olduğunu gördüm. Semanın maviliği denize aksetsin ve denizin mavi- diği göle benzesin, bunları anlıyorum; lâkin anlamadı- ım bir şey varsa o da kamış demetlerin ve harap olan şist kayaların yürüyen sandal ve saray şekillerini alır gibi olmalarıdır. (Göl kenarının bulantı getiren pis bir kokusu vardı; orası yakan ve tuzla karışmış korkunç bir marndı.) Sabahın mail şualarında Amar Khadou dağlarının pembeleştiğini ve alevlenmiş bir madde halini aldıkla- rını gördüm. Rüzgârın, ufuktan kaldırdığı kumları ve suhranin soluduğunu gördüm. O, dalgalar arasında ilerliyen bir gemiye benziyordu. Rüzgâr onu altüst ediyordu. Kö- yün dar sokaklarında zayıf adamlar, hummanın verdi- ği hararetten kıvranıyordu. Hüzünlü yollar üzerinde beyazlaşan deve leşleri gördüm. Yorgunluktan yollarına devam eden edeme- yip kervanların terkettiği develer üzerleri sineklerle dolu bir kalde pis kokular neşrederek çürüyorlardı. Haşeratın çıkardığı gürültülerden başka sesler işi- dilmiyen akşamlar gördüm. — Sana çölden biraz daha bahsedeceğim. Engerek yılanlarile dolu Halfa çölleri; rüzgârda tit- siyen yeşil ova. Çöller; yalçın kayalar; parlak şistle; uçuşan uyuz sinekleri; kuru dallar; sıcakta herşey kavruluyor. Balçık çöller; buralarda, biraz su olmuş olsaydı her şey yaşıyabilirdi; yağmur yağar yağmaz her yer ye- şilleniyor, her yer neşeleniyor. Yağmurdan sonra güneş tekrar görünüyor ve su- Jarı kurutuyor, toprakları çatlatıyordu; çatlıyan toprak- lardan fışkıran sular elrafa yayılıyordu; büyük yağ- murlarda onlar derelere akıyordu; zaptolunamıyan ha- kir ve kudretsiz toprak; meyusane sulanan toprak. Kum çölleri - yaşamak imkânsızlığı; orada sıcak ve rüzgârların titreyişinden başka birşey yok. Gölgelik- lerde kadifeye bürünmüş gibi duran kumsallar, akşam- deyin tutuşmuş, sabahleyin de külrenginde görünüyorlar. Kumsallar arasında bembeyaz görünen vadiler var- sop e ŞA UYANIŞ 157 Ke bk EPA RYAN ecilk sa- 755 nil alalim da Me in , son zamanlarda er- ii kekler (e derecesinde faaliyet yo rini ispata yarı h > hâdiselere sık kri şa- ve hit oluyoruz. Kadın tayyareciler de erkek tayyareciler gibi muh telif uçuş muvaffaki- işittiğimiz isimler de biri Ami Molison ve Elli Baynhorndur Şimdiye değin üstün başarılara erişen bu iki meşhur kadın tay- , hava yelile memleketimize | ge- tayya reciler dendir. Geçen sene, bir gün- de, doğrudan doğ- ruya ve ara verme” den Berlinden pale şekilde dönmüş tü, Yandaki oresimde, Elli Baynhornu gö- rüyorsunuz İ dı; biz oralardan atlarımızla geçtik; kumlar, ayak iz- lerimizi kapatıyordu. Yorgunluk bize her yeni tesadif edilen kumsalın aşılmıyacağı hissini verirdi. Kum sahaları! Sizi çılgınca sevdim. Kumsallar! Sizin en ufak kum taneniz bile büyük bir hayat hatırası gizliyor! - Kum tanecikleri hangi hayat ve aşkları hatırlıyorsunuz ? - Kum medhedilmesini ister, Ruhum kumsallarda neler gördün? Beyazlaşmış kemikler - boşalmış kavkaalar... Bir sabah güneşten korunmak için yüksek bir kum tepesine sığınmış ve oturmuştuk. OÖrnanın gölgesi se- rindi; ağaçları da nazik bir tarzda büyüyordu. Lâkin sana geceden ne söyliyeyim? Ağır bir deniz seyahati. Dalgalar, kumlardan daha az mavi semadan ise ri parlaktılar, er akşam bana hangi yıldızın daha güzel görün- Me bilirim. Dişi eşekler peşinden koşan Saül - sen, eşeklerini bulmıyacaksın - fakat bir kıralık bulacaksın. Üzerimizde haşerat beslemek neşesi. Hayatın bizim için vahşi ve geçici bir lezzeli var- dı ki, saadetin, ölüm üzerinde bir tezehhür gibi bura- da olmasını isterdim. — Bitmedi — ük Mİ lik