de e a AŞ eye YAYLA ğer see NOR 154 SERVETİFÜNUN No.2084—399 Yazan : Çeviren : Andr€ Gide Dünya Nimetleri Avni İnsel Gecenin sonu, Sabah serinliğinde kovalarla çekilen deniz suyu ile koprüyü yıkıyorlar. Havalandırma, Kabinemden tahta- ları fırçalhyan ayrık otlarının gürültüsünü işidiyorum. - Muazzam çarpışlar. Lombarı açmak istedim. Terli al- nımı ve şakaklarımı sert bir deniz rüzgârı karşıladı. Onu kapatmak istedim... Yatak; oraya uzanmak. Ahl Limandan evvel bu korkunç deyrilmeler. Kabinenin be- yaz kapısında gölge akisleri oynaşıyor. Ademi kifayet. Bakmaktan yorulan gözüm... Bir kamışla buzlu limonatayı emiyorum... Nekahete erişir gibi yeni bir dünya üzerinde uyan- mak... » Tahayyül edilmemiş şeyler. Lİ .# Sabahleyin bir kumsalda uyanışlar. Bütün gece dalgalarda sallanışlar, Cezayir, Üzerlerinde tepelerin uyuduğu yayldlar; Günlerin bayıldığı batılar; Kumsal önüne yapılan donanmalar; Aşklarımızın uyuduğu geceler. Gece bize büyük bir iskele gibi uzanacak. Dinlenmek için oraya fikirler, şualar, hüzünlü kuş- lar gelecek, Çaklarda ve sakin çayır suları ve nebat dolu membalar dinleniyo! . Sonra, uzun epi dönüşleri, Bükünet bulmuş sahiller - limandaki gemiler. Geçe, önümüze dostluk ve sükünet dolu köprüsünü uzatırken yalışmış dalgalarda uyuyan yöçebe kuşları ve bağlı kayıkları seyredeceğiz. — İşte her şeyin uyuduğu gaat, — Mari 1895. Blidah! sahelin çiçeği. Kışın, solgun ve letâfetsiz iken, seni baharda güzel gördüm. Yağmurlu bir sa- bahtı. Sema gevşek, lâtif ve mahzundu. Çiçeklenmiş ağaçların kokusu yollarda dolaşıyordu. Sakin havuzu- nun su fışkırışları; uzakta da kazarmaların borazan sesleri işidiliyordu. İşte öteki bahçe. Terkedilen koruda zeytin dalları altında beyaz câmi parıldıyor. Mukaddes koru. Son derece yorgun kafam ve aşk sabırsızlığı ile tükenen tenim sizde istirahat ediyordu. Sarmaşıklar, geçen kış nefis çiçeklenişinizin farkında olmamıştım. Dallar arasında sallanan mor glisinler; sarkmış buhurdanlar gibi salkımlar; yollardaki altın kumlara düşen çiçek yaprakları. Su gürültüsü; iri zeytin ağaçları; beyaz ergeç sa- kalları, erguvan tarlaları; dikenli güller. Bu yerlere yal- nız gelmek ve bütün kışı hatırlamak! İnsan kendini oralarda okadar yorgun hissetsin ki onun bahar bile hayretini mucib olmasın. Havuzda suyun husule ge- tirdiği gürültüye rağmen, etraftaki derin süküt geçmiş günleri hatırlatıyor. xI Gö “” Kirpiklerimi serinletecek membaları, mukaddes ko- ruyu, yolları, yaprakları ve ağaçları seyrek ormanın serinliğini biliyorum. Her yer sükât ve rilzgârın okşayışları aşklan ziyade uykuya davet ederken ben buradan gideceğim. Bütün gecenin ineceği soğuk membalar. Sabahın be- yazla titriyerek doğacağı buzlu sular. Pâklık membaları. Fecir doğduğu zaman unda, vaktile aydınlıklara ve şeylere hayretle baktığım #mnun bulduğum lezzetin ay- nini bulacoğım, değil mil Yanan kirpiklerimi onda yı- kamağa geldiğim zaman... Nathanaöle mektup. Ziya ile sulanmanın ve daimi sıcağın verdiği şeh- vani vecdin ne olduğunu tasavvur edebiliyor musun, Nathanağl ?... Semada bir zeytin dalı; tepeler üstünde sema; bir kahve kapısında kaval sesleri. Sıcak ve bayramı çok olan Cezayirden üç gün için uzaklaşmak istedim; iltica ettiğim Blidahın portakal ağaçlarını çi- çeklenmiş buldum... Sabahları erken çıkıyorum; geziniyorum; hiçbir şeye bakmıyorum ve her şeyi görüyorum. Bende, işi- dilmemiş ihsasların nefis bir senfonisi teşekkül ediyor. Saatler geçiyor; heyecanım yavaşlıyor; Sonra seçiyo- rum, - âşık olabileceğim bir mahlük veya bir eşya - lâkin ben her sevdiğim şeyin müteharrik olmasını is- tiyorum; zira heyecanım bir şeye takılır takılmaz ölür. © zaman her yeni lâhzada hiçbir şey görmemiş, hiç- bir şey tatmamış gibi olurum. İntizamsız bir tarzda, kaçan şeylere âşık oluyorum. Güneşi, onun batışını ve ateş gibi yakıcı bulutların, beyaz taraçaları nasıl bo- yadığını görmek için dün, Blidaha hâkim tepelere çık- tım. Ağaçlar altındaki süküt ve gölgeleri yakalıyorum; ay aydınlığında âvare dolaşıyorum; sıcak ve aydınlık hava beni öyle sarıyor ve öyle yumuşak bir tarzda kaldırıyor ki kendimi ekseriya yüzüyor sanıyorum. .. Takip ettiğim yol benim yolum olduğunu ve onu nasıl lâzımsa takip ettiğimi sanıyorum. Biskra. Kadınlar kapı basamaklarında bekleşiyorlardı; on- ların arkasından bir merdiven yükseliyordu. Onlar eşik- lerde ciddi, heykeller gibi boyalı, başlarında parada yapılmış taçlar ile oturuyorlardı. Bu sokak geceleyin canlanıyordu. Merdiven başlarında lâmbalar, yanıyordu; her kadın lâmbanın aydınlattığı merdiven altında otu- ruyordu. Başlarında parıldıyan altın taçlar altında yüz- leri gölge ile doluydu; onların hepsi - hem de hususi bir surette beni bekliyordu; onlardan birile çıkmak için altın taçlara bir sikke ilâve edilirdi; çıkarken, alüfte- lâmbaları söndürürdü; dar bir apartımana girilirdi; kü- çük fincanlar içinde kahve içilirdi; ve sonra alçak di- vanlarda zina edilirdi. Biskra bahçeleri. Athman bana: “Hurma ağaçları altında muhafaza elttiğim sürüler sizi bekliyor. Geleceksiniz değil mi ?