Servetifunun (Uyanış) 30 Temmuz 1936 sayfa 11 | Gaste Arşivi

30 Temmuz 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11

30 Temmuz 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 2084—399 'Geldiğinizde bahar dallarda olacak: o zaman biz ge- zeceğiz ve hiç bir düşüncemiz olmıyacak.., diye yazıyordun. — Athman, keçi çobanı artık beni hurma dalları altında beklemeğe ve baharın geldiğini görmeğe git- miyeceksin; zira ben keldim; bahar dallarda göründü; biz geziyoruz ve hiçbir düşüncemiz yok. Biskra bahçeleri. Bulutlu bir hava; kokulu mimozalar; nemli bir ılık- lık. Kalın ve geniş damlalar uçuşuyorlar; havada te- şekkül etmişe benziyorlar.. Damlalar yapraklara takı- Jıyor, onları dolduruyor ve sonra, ansızın düşüyor. .. Bir yaz yağmurunu hatırlıyorum. - Lâkin bu ya- gan şsy acaba yine yağmur muydu? - Yeşil ve gül rengini andıran bir günde hurma ağaçları üzerine dü- şen ağır ve geniş damlalar, yapraklar, çiçekler ve dal- lar arasından, bozulmuş âşık hibesi çelenkler gibi su- lar üzerine bol bol, akıyordu. Irmaklar, uzak ilkâhlar için tal'ı götürüyordu; sular bulanık ve sarıydı. Ha- vuzdaki balıklar kendilerini kaybediyorlardı. Satha çı- kan sazan balıklarının ağızlarının açılışı işidiliyordu. Yağmurdan evvel, hırıldıyan cenup rüzgârı yeri öyle bir kavurmuştu ki, şimdi ağaçlı yollardan bir bu- har perdesi yükseliyordu. Mimozalar, bayramın kutlu- landığı sıraları koruyorlarmış gibi, başlarını eğiyorlar- dı. - Burasi zevkü safa bahçelerinden biriydi; yünler giyinmiş erkekler, maşlâhlara bürünmüş kadınlar rutu- betin vücutlerine işlemesini bekliyorlardı. Onlar eskici gibi sıralar üzerinde oturuyorlardı; bütün sesler sus- miuş yalnız, teklif olunan vücutleri yıkıyan ve kumaş- darı ağırlaştıran geçici yaz yağmur damlalarının husule getirdiği gürültü işidiliyordu. Havanın rutubeti yaprak- darın ehemmiyeti öyle bir haldeydi ki sessizce, aşka mukavemetsiz, onların yanına oturdum. — Yağmur dindiği zaman herkes ayakkaplarını ve sandallarını çıkardı ve çıplak ayaklarile şehvetengiz bir yumuşaklığı olan ıslak Dd dokundu. Hiç kimsenin dani si bahçeye girdim; beni buraya, beyaz yün giyinmiş iki oğlan getirdi. Bu uzun bahçenin dibinde bir kapı açılıyordu. Uzun ağaçlar; basık sema ağaçlara değiyordu. - Duvarlar. - Yağmur altında kalmış köyler. - Uzaklarda ise dağlar; teşekkül eden ırmaklar; ağaçların gıdası; serseri dolaşan kokular. Kapalı ırmaklar; “Seghias,, denilen kanallardan, (çi- çekler ve yapraklar karıştığı için) sular ağır ağır akar. Tehlikeli güzellikler saklıyan Gafsanın havuzları: - Nocet cantantibus umbra - Şimdi, gece bulutsuzdur; derindir; hafifçe buharlı- dır. (Araplar gibi beyaz yün giyinmiş güzel çocuğun ismi “Azous, (2Jidi ki, sevgili demektir. Başka biri ona «ouardi,, derdi, ki güller mevsiminde doğmuş demektir.) — Dudaklarımıa tslattığımıe, Hava gibi hk nilar... Geceleyin - mehtabın gümüşlendirdiği âne kadar - karanlik suyun farkında olmamıştık. İçinde gece hay- a yıkandığı bu su dallar arasından doğuyor iydi. ş (1) ra şarkı söliyenlere dokunur, (21 A UYANIŞ 155 Biskra - sabah. Çıkmalı; fecirle beraber yenileşen havaya fırlamalı. Ürperen sabahta bir zakkum dalı sallanacak. Biskra - akşam, Bu ağaçta ötüşen kuşlar vardı. Onlar tasavvur et- tiğimden daha fazla ötüyorlardı. Ağacın feryada gel- diği zannolunurdu, - zira kuşlar görünmüyordu. Onlar bu gidişle çabuk ölecek diye düşünüyordum; bu ötüş- ler derin bir ihtirası haviydi; lâkin onlara bu akşam ne olmuştu? Her geceyi yeni bir sabahın beklediğini bilmiyorlar mıydı ? Her an ölebileceklerinden mi kor- kuyorlardı ? Acaba aşklarını, sonsuz bir geceden sonra yaşamak istemiyorlarmış gibi bir akşamda mı tüket- mek istiyorlardı? Bahar sonunun kısa gecesi, - Ahİ Şafağın, kuşları uyandırmasını arzu ediyordum; onlar ertesi akşam ölmiyeceklerinden biraz daha emin gö- rüneceklerdi, zira bir akşam evvel tükenircesine şarkı söyledikleri halde ölmediklerini ba yl ra - gece Sakit çalılıklar; lâkin etraftaki çöl, er da aşk şarkılarile titriyor. Chelma, Günlerin uzaması. « Oraya uzanmak. İncir yaprak: ları biraz daha genişlediler; onları, onları ezen elleri kokutuyor; onların dalları süt ağlıyor. Hararetin artması. - Ah! İşte gelen geçi sürü- lerim; sevdiğim çoban çocuğunun kaval sesini duyu- yorum. Acaba gelecek mi? Yoksa ben mi ona yak- laşacağım, Saatlerin ağırlığı. - Geçen seneden kalma kuru bir nar dalda sarkıyor; o büsbütün çatlamış ve katılaş- mış; ayni dalda yeni çiçeklerin tomurcukları kabarıyor. kumrular hurma dalları arasında uçuşuyor; arılar kır- larda çabalıyor. (Enfida civarında güzel kadınların indiği bir pınar hatırlıyorum; o havalide gil ve kül renkte muazzam bir haya vardı; bana onun üzerine anların yuva kur- duğunu söylediler; evet orada an milleti yızıldıyor; onlar kovanlarını kayaya kurmuşlar; yaz gelince sıcak» tan çatlıyan bu kovanlardan hayalar boyunca ballar sızıyor. Enfida ahalisi gelip onları buradan topluyor.) - Çoban, gel |-- (Bir incir yaprağı çiğniyorum.) Yaz mevsimil Altın rengi; bolluk; yayılan ziyanın güzelliği; sonsuz aşk taşkınlıkları! Bal tatmak istiyen kim var? Balmumu höcreleri eridi. O gün gördüğüm en nefis şey koyun sürülerinin ahırlara getirilişi oldu. Onların seri adımlarından çıkan ses yağmur yağarken husule gelen sese benziyordu. Onlar her yeri toza boğarken güneş uzaklarda kay- boluyordu. Vahalar. - Onlar çöller üzerinde müteharrik adalara benziyorlardı; uzaklarda, yeşil hurma ağaçları kökleri- nin sulandığı membaları vaat ediyordu. Bazan coşkun olan membalara zakkum ağaçları sarkıyordu. » O gün, saat ona doğru buraya geldiğimiz zaman buradan das ha ileriye gitmek istememiştim; çünkü bu bahçelerdeki çiçeklerin öyle bir letâfeti vardı ki, onlardan bir an bile ayrılmazdım. - Vahalar! (Ahmed bana ikincisinin daha güzel olduğunu söyledi.) 5 ia Vahalar | İkincisi çok daha güzel; gürültü ve çiçek»

Bu sayıdan diğer sayfalar: