No. 2069—384 rinin dostane bir görünüşü vardı. Ekseriya gö- Tün etrafında beraberce uzun gezintiler yapıyor- lar; ve bu gezintiler esnasında en ziyade sual soran Mur oluyor; minasibetleri tıpkı bir tale be ile hocasının vaziyetini andırıyordu. Bir mu- kaddes yerin bekcisi gibi olan Halef Bey çok açık suallerin ekserisini red veyahut umumi bir mütalea yürüterek sudan cevaplar veriyordu. Bir gün Mur, bornuzuna sarılmış, daima tit- riyen ihtiyardan söz açarken Halef Bey: — Garp çok soğuk. Güneşin vatanı Firatın kıyılarıdır. Paris iklimi ise bundan tamamile mahrumdur, dedi. Mur, geveze Kilimyanın vasıtasile kâtip Halef Beyin bir Basra tüccarının oğlu olduğunu öğrenmişti. Bu adam, daha küçük yaşta iken seyahate çıkarak Bombay üniversitesinde tahsi- lini bitirmiş ve babası oğlunu ticari işler dola- yısile İngiltereye göndermiş; fakat, uhdesine aldıği vazife ile meşgul olacağı yerde Gandi harekâtile alâkadar olmağa başlamıştı. Gölün etrafında gezerlerken Mura ; — Ruhunuzu ve fikirlerinizi bozmak iste- mem. Doğruluğunuz alnınızdan okunuyor; mu- kadderatınızın garip olması da bu doğruluktan ileri gelmektedir. Bana kalırsa, başkalarının talih ve mukadderatile alâkadar olmamak |18- zımdır, diyordu. — Yani bu suretle bütün merhameti ortadan 'kaldırıyorsunuz, değil mi? Başkalarına acımak, ekseriya ateş üstünde ıstırap çekmeğe benzer. Kâfirlerin mukaddes toprağınızda hazineler araş- tırmak için arzın esrarına nüfuz ederek lhürmet- sizlikte bulunmaları, her tarafı altüst etmeleri ve gizli olan bir şeyi meydana çıkarmağa çalış- maları çok abestir. Mur, gülerek tekrarladı : — Arza hürmetsizlik mi? Halef Bey, sözünü tamamladı : — Yani insanlari esaret altına alıyo: ve giğniyorlar... Melikov şirketindeki istihsalin bir petrol «Poud»u neye maloluyor, biliyor musu- nuz?.. Tam elli kopeke... Mur, Melikov ismini işitir işitmez dizlerinin gevşediğini hissetmiş ve gölün etrafındaki çi- dmenliği çeviren çite dayanmıştı. Bir Kuğukuşu, beyaz tüylerini kabartarak kendisine doğru yürüyor; bir sandalın içine o- turmuş iki genç kız, yüzü derhal değişen bu adama gülerek bakiyorlardı. Mur, sordu : — Hiç şüphesiz, katledilen Bakülü Meli- kovdan bahsediyorsunuz, değil mi? m, EEE m 335 — Evet... Ta kendisi... Siz tanıyor musunuz ? Sual gelişi güzel çıkıvermişti. Mur, karşısındaki adama vereciği cevabı dü- şünüyordu. “Tatyana da, kendisinden daha iyi bildiği vekayii böyle sormuştu. Sözünü çabu- cak değiştirerek, baştan savar gi cevap verdi: — Polis katilin izi üzerinde olduğunu te- min ediyor... Halef Bey, izahı müşkül bu garip heyeceni tekrar hisseden Mura, dik dik baktı. Aralarında kısa bir süküt devresi geçtikten sonra beraberce paviyona doğru yürüdüler, Mur uzaktan, cam saçağın altında, iri şap- kasile geniş bir korsı ile sıkıştırılmış bluzu altından elâlstikiyeti belli olan kabarık göğüslü ve kırmızı yanaklı bir cüce gördü. Halef Bey, ziyaretin sınki Murdan başkası için olmıyacağını biliyormaş gibi : — Sizi bekliyorlar,dedi. Öteki anlaşılmaz birkaç kelime murıldandı. Matyayı tanımıştı. Tatyana kendisini çağı- riyordu. bu adamları X Kisaviye, henüz yeni gelen Murun şapkasını ve pardösüsünü alırken mırıldandı; — 'Tam zamanında geldiniz, Kadınlar yal- nız bırakırlırsa netice daima felâket olur. Daha fazla söylenemedi; zira ceketinin göğ- sünü süsliyen parlak bir gülle Tatyananın ©- dasından çıkan Prens Radina canlı bir hare- ketle Mura yaklaştı; hürmetkâr ve samimi bir tavurla: — Size binlerce teşekküre borçluyum. Mat- mazel Melikov üzerindeki tesiriniz cidden hay» rete şayan!.. Bana kendisi hepsini anlattı, dedi. Mur, Perensin soğuk sözlerinden bir şey anlıyamıyor ve elinin dokunmaşından nahoş bir his duyuyordu. Şimdiye kadar böyle yumuşak bir el sıkmamıştı. Eldiven derisile sun'i bir surette muhafaza edilmiş olan bu ele, hemen hemen kemiksiz denebilirdi. Mumya yüzlü adamın arkasından Nadejda Sevgievna görünerek sevinçle bağırdı : — İşte firari!.. Taniçka, güvercinim... Bak, gene geldi... Onu affetmek lâzım... Ge- liyor, gidiyor. Ne yapalım, hali böyle!.. Sonra Mura döndü: Mi | il — Bitmedi —