No. 2069—384 de büyük zenbille tepeyi çık- mağa koyuldu. Hens de arabanın verdiği keyifle bahçesini bellemeğe baş- Tadı. Ertesi sabah erkenden kalk- miş, balkonun karşısına Hanı- mellerini dikiyordu. Bu sırada yoldan değirmencinin kendisini çağıran sesini işitti. Merdiven- den atladı, koşmağa başladı. Bah- çenin duvarından yola baktı: Değirmenciyi arkasında büyük bir un çuvalıyla gördü. Değirmenci : — Hens, dedi. Benim Şu un çuvalını çarşıya kadar gö- türür müsün ? — Çok müteessirim yapa- mıyacağım için. Bugün pek faz- la işim var. Sarmaşıklar diki- lecek, çiçekler sulanacak, çi- mmenler kırkılacak, daha birçok İŞ — Pekâlâ! Zannederim bu reddedişin dostluğa yakışmaz gibi. Fakat bunu bildiğim hal- de arabayı vermekten dönmiye- ceğim. — Öf! Rica ederim, böyle söylemeyiniz. Dünyada kimseyi kırmak istemem. Omuzuna çuvalı koydu ve yolu tuttu. Ateş kadar sicak bir gündü. Yolu toz bulutları kaplamıştı. Duha yolun yarısına gelmeden . iyice yorulmuş, ter içinde kal- mıştı. Biraz dinlenmeden bir adım atamıycağını anladı. Din- lendi. Kalktı, yılmadan yoluna devam etti. Nihayet çarşıya vardı, Birkaç saat bekledikten sonra çuvalın hepsini sattı, der- hal eve döndü. Geç kalıp da yolda hırsızlar tarafından soyul- mak korkusile yorgun vücudüne son bir enerjile sürat veri- yordu. Yatağına girerken kendi ken- dine söyleniyordu : — Of! Nekadar da yorul- dum. Fakat dostumu kırmadım UYANIŞ ya bu bana yeter, yorgunluğu- mu unutturur. En sadık dos- tum! Bundan başka bana elara- basını da verecek.. Ertesi sabah değirmenci, koşa koşa çuvalın parasını 2)- mağa gelmişti. Fakat Hens, yor- gunluğundan hâlâ yataktaydı. Değirmenci, azarlar gibi ba- Kırdı : — Hens, nekadar da ten- belsin | Arabamı sana vereceği- mi biliyorsun. Bunun için da- ha fazla çalışman lâzımdı. Ten- bellik büyük bir kusur, hattâ bir günahtır. Ve elbette ki dost- İarımdan hiç birisinin tenbel ve ağırcanlı olmasını istemem. Sözlerim sana acı gelmesin. Eğer benim dostumsan haya- İât ile avutamam, vicdanım mü- saade etmez. Sorarım sana: bir dost duyduğunu apaçık söyliye- mezâe dostluğun iyiliği nerede kalır? Hiç tanımadığın bir kimse de güzel şeyler söyliye- rek seni boş yere ümide düşü- rebilir, hoşuna gitmeğe çalışır. Hakiki bir dost daima aci söyler, fakat acı vermek dü- şüncesile değil. Hens, gözlerini uvdu, tak- yesini çıkardı ; — Aifedersiniz. Cidden çok üzüldüm. Fakat okadar yorgu- nunı ki birazdaha yatmak mec- buriyetindeyim. Sonra kuşların tatlı ötüşlerini dinledikten son- ra daha zevkle çalışabiliyorum. Değirmenci, Hensi yatağın- dan kaldırdı : — Memnun oldüm kalktı- gınıza, Çünkü giyinir giyinmez gelip anbarşmı tamir etmenizi diliyorum. Halbuki zavallı Hens, bu. gün bahçesinde çalışmağı neke- dar da istiyordu. Çünkü çiçek- leri iki gündür salanmamıştı. Fakat çok sevdiği değirmenci dostunu da kırmak istemiyordu, mabçup ve korkak bir &8esle sordn : — Meşgul olduğumu söyle- sem dostluğa aykırı bir hareket mi olur?. — Bunu sizden beklemek fazla bir şey değil, zannederim. Böyle olduğu halde elarabamı gene vereceğim. Beni kırarsan elbe te gider, kendim yaparım. — Yo! Buna katiyen razı değilim! Dedi. Giyinerek anbara doğ- ru yürümeğe koyuldu. Karan- lik basıncıya kadar orada çalıştı. Değirmenci, işin bitip bitmedi- gini görmeğe geldi, gülümsi- yerek sordu: — Bitti mi, küçük Hens? Hens, merdivenien atlıya- rak cevap verdi: — Tamamile bitti, Değirmenci, ellerini arka- sına bağladı : — Ahidedi. Dünyada baş- kalarının işini yapmak kadar hoş bir şey var mıdır ki?... Hens, alnını kaplıyan ter tanelerini silerek : — Sizin sözlerinizi dinle» mek ne büyük bir mazhariyet| Hakikaten büyük bir mazhari- yet! Fakat sizin kadar güzel fikirlere sahip olamadığımı dü- şündükçe üzüntüye düşüyorum. — Meraketme! Sende sa. hip olursun. Fakat bu yolda çok acıya tahammül etmelisin. Şim- di dostluğun tecrübelerini geçi: riyorsun, bir gün olacak tam mânâsile ona sahip olacaksın | — Demek günün birinde ben de... l — Evet, hiç şüphe yek. Şimdi mademki çatıyı tamir ettik. Eve gidip dinletimen l&- zım. Çünkü yarın sürümü alıp dağa götürmenisi diliyorum Zavallı Hens, artık bir şey söylemeğe çekiniyordu. Ertesi sabah değirmenci, erkenden sürüsünü getirdi. Hens sürüyü alıp dağa doğru yürüdü. Bütün gününü sürünün peşinde koş- 331.