No. 2069—384 Bum merdivenden düşerek ya- ralandı. Şimdi doktoru çağır- mağa gideceğim. Fakat biliyor sun evi çek uzak. Benim için uğursuz bir gece.. Benim ye- rime gitsen çok iyi olacak. Sa. na arabamı veriyorum. Böyle- ce mukabilinde adilâne bir iş yapmış olursun. Hens, bağırdı: — Elbette, dedi. Buraya kadar gelmenizi bile fazla bulu- rum. Hemen şimdi yola çıka- cağım. Fakat bunun için bana İenerinizi vermeniz lâzım. Çün- “kü zifiri karanlık var, bir çu- kura düşmekten korkuyorum. — Çok müteessirim ki vere- miyeceğim. Fenerim yenidir ve eğer bir şey olursa benim için | büyük bir kayıp olacak. Hena, masumane cevap verdi: UYANIŞ Fakat fırtına gittikçe şiddet- lendi. Her tarafı sel aldı. Hens, Doktorun nereye gittiğini göre- miyor, atı takip edemiyordu. Nihayet yolu kaybetti. Zifiri ka- ranlıkta bu ucsuz bucaksız, issiz kırlarda dolaştı durdu. Tek bir insan nefesini duymadan çukur- lardan birine düşerek boğuldu, gitti. Birkaç gün sonra çobanlar, aziz ölünün cesedini büyük bir gölde yüzerken buldular, ve ku- lâbeye getirdiler. Hensin cenazesine herkes gelmişti. Çünkü onutanımıyan ve sevmiyen yoktu. Değirmenci, — Peki, ziyanı yok, onsuz E* da giderim. Kürklü paltosunu giydi ve yünlü al şapkasını başına; ge- çirdi, boynunu) sararak” yola çıktı. Ne korkunç bir fırtınaydı | Zifiri karanlıkta küçük Hens, bir adım ilerisini göremiyordu. Rüzgâr, okadar kuvvetle esiyor- du ki ayakta durmak için büyük z bir kuvvet sarfına mecbur kalı- yordu. Fakat yılmadı. Üç saat- lik yorucu yürümeden sonra dok- torun evine vardı, kapıyı kırar- casına çaldı. Doktor başını yatak odasının penceresinden sarki- tarak : — Kim o? diye bağırdı. — Küçük Hens, Doktor. — Ne istiyorsun, küçük Hens! — Değirmencinin oğlu mer- divenden düşerek yaralanmış. Onun için hemen sizi bekliyorlar. — Pekâlâ, Doktor, atını hazırlattı, çiz- zuelerini ayağına taktı, fenerini alarak merdivenlerden indi. Değirmencinin evinin yolunu tuttu.Hens, arkasından gidiyordu. Fenerbahçe - Ankaragücü maçını seyredenlerden bir gurup matem tutanların başındaydı : — Ben onun en samimi bir dostuydum. Ve onulâyık oldu- gu yere yatırmak bana düşer. Diyerek siyah uzun paltosile cenaze alayının başında yürü- yor, ikide bir gözlerini siliyordu. Merasim bittiği zaman hana gelerek hepsi rahatça oturdular ve baharlı şarapları güzel kura- biyelerle yiyip içtiler. Değirmenci başını önüne iğmiş söylüyordu : — Benim için ne büyük bir kayıp! Çünkü benona ara- bamı verecek kadar iyilik gös- terdim, şimdi otunla ne yapa- cağımı bilmiyorum. Artik evim- de kalması fazla bir şey. Ve okadar eaki ki satacak olsam o parayla hiç bir şey alamam, almak da istemem, İnsan iyilik için yaşar. Sufaresi, uzun bir kahkaha atarak sordu ; — Ee.. Sonra?., Ketenkuşu : — İşte bitti. — Peki Değirmenci ne oldu? — Orasını bilmiyorum, bil- meğe de lüzüm yeok.. — Apaçık ki tabiatinizde bir betizerlik yok. Ketenkuşu, anlaşılmadığı i- çin üzüntülü bir tavurla : — Korkarım hikâyenin ah- lâki tarafını kavrıyamadinız! Ne? m e — Ahlâki... — Demek hikâyenin ahlâki tarafı da var, öyle mi? — Elbette... Sufaresi, kızgın bir tavurla: — PekAalâ.. Olabilir, Bunu başlamadan evvel söylemeliydi- niz, eğer böyle yapsaydınız el- bette dinlemiyecektim. Ben de münekkit gibi «püf» diyeyim! Ve sesinin bütün kuvvetile «püf» diye bağırdı, ve kuyru- giyle bir hareket vererek deli» na girdi. Biraz sonra yüze yüze gelen ördek sordu: — Somu 438 ıncı Sayıfada —