No. 1847—t162 Dışarda rüzgâr aynı şiddetle üluyor... Şimşek, boranın korkunç pençesinde ateş bir kırb; Maneviyatı sıfıra inen muallime tabiat dehşet veriyordu. Karşıki odada yayık bir ağızla garip şarkılar söyleniyor... Fikret kendi kendine; «Yenf kiracı alkolik bir deli galibal... İçki içen böyle müthiş felâketlere uğrar elbette;» diyordu. Horozlar ötünceye kadar kıvrandı, durdu. Hava aydınlanırken içi geçti. Uzun bir mücadeleden sonra uyuyamların halsiz, derin uykusuna daldı. Saat yedi. Fikret çok derin bir uykuya dalmıştı. Buna Tağmen her sabahki itiyadı neticesi uyanıverdi. Kahvaltı ettikten sonra penceresinden baktı. Da- kikalarca, zihni gibi altüst olan kâinatı seyretti. Mektebe gitmek için taşlığa iniyordu. Sarhoşun sokak kapısından çıktığını gördü. Geri dönerken hancıya: — «Bir kitap unuttum!...» dedi. Odasına girdi. Ön dakika kadar ayaklamnı yere vurarak dolaştı. Meh- met ağaya bir şey aradığını zannettirmek istiyordu, Saf ihtiyar: Dejterimi buldunuz muf.. diyordu. Buldum Mehmet ağal... Fikret yolda düşünüyordu: «İyi ki sarhoşun peşinden çıkmadım. Onun ar- kasından yürümek ihtiyatsızlık olurdu. Saldırıverir de.» e a. Bir ay geçti. Tesadüfler biribirini kovaladı, Fikret kızıl suratlı, iri adamdan eskisi kadar korkmuyordu. Lâkin bir haftadır onu görmemişti. Merak içinde idi. Bir sabah sordu: —Gün aydın Mehmet ağal.. Izbandut kiracına ne oldu)... Epeydir gördüğüm yok... Hancı, onun: «Şahsi bir işim için gidiyorum... On, onbeş güne kadar gelirim...» dediğini söyledi. 3 Yaldızlı, bulutsuz bir ema... Ay gök denizine atılmış nur yaldızlı bir top... Hâlesi, genişledikçe silikleşen çember, çember dalgacıklar. Bu, en Cazip şiirden çok daha cazip muazzam kubbenin altındaki sonsuz arazide: pencereli, kapılı milyarlarca nokta ve içlerinde canlı noktacıklar var. İşte; Ev denilen noktalardan birinde cereyan eden vak'a Mehmet Ağanın hanına bitişik, tüccar Ahmet efen- dinin hanesi... Bu üç kat tahta eve, müthiş bir ejder girmiş... Kızıl başila tavanı yıkıyor... Kanlı kollarının bi- rile orta katın pencerelerini parçalıyor... Yakıcı, al kuyruğile sokak kapısını tutuşturuyor... Bir onuncu kolile göçtürdüğü cumbadan uluyarak kafasını uzatıyor... Hiddetli, kızgın solurken; sokak kıvılcımlı siyah bir dumanla doluyor... Ellerinde hor- temlar, baltalar hayatını söndürmeğe çalışan itfaiye- lerden birinin gözlerine #lev parmaklarını sokuyor... Bir diğerinin üstüne duvarları deviriyor... Mehmet Ağa, sarhoş kiracısının eşyalarını tahtı SERVETİFÜNUN 99 emniyete almak için kapıyı baltayla kırdırdı. Bir kaç köylü ve Fikret te odaya beraber girdi... Her s&hiye daha kuduran canavara itfaiyeler bolüba attılar. Şimdi barıtla yaralanmış. enkaz altında homurder nıyor, inliyor... amparça ettiği evin hâlâ yanan tahtaları altında can çekişiyot..... Ateş ejderin göklere uzanan kızıl kolları kaybol- muş.. Ay batmış... Ges», her şeyi katrgulamıp... Fikret, hancı ve bir kaç köylü; sarhoşun dairesinde hayretten dona kalmışlar... Odanın tam ortasında, basık tavana yaklaşan, bir tepecik... Öyle pis — fakat itina ile yapılmış — muntazam bir tepe ki... Ortndan kesilmiş bir kavun şeklinde... Bir kat makarna, pilâv, peynir, ekmek artıkları... İkinci kat birincinin aksine hep siyah : patlıcan, balık, ciğer kızartmaları, sncuklar... İnsanın bunu, tezat meraklısı bir mullarririn yaptığını zan- nedeceği getiyor.... Bu rengârenk tepenin yanlarına, minare şerefesi gibi, üç sıra rakı şişesi sokulmuş... Mehmet Ağa: — Bu herif kaçık mıdır nedir?.. Fesuplanallabi. Yemek artıklarile oyuamaktan başka eğlence bula- mamış mı?... diyordu. Diğer köylüler yerdeki seccadeyi göstererek: — Ya bu necülük1!.. Yoksa bu çöplere fapınıyor muydu. diyorlardı. Fikret mânidar başını salladı: — Zevallı!... —Aghks Yangından bir kaç gün sonra... Kapı hızlı hizlı vuruldu. Hancı eşrarengiz kiracı- sile karşılaştı. Ağzında gene o korkunç tebessiim vardı. — Odanızı temizledim. Bu pis ve garip eğlende- nizden V&Z..- Ani bir keder sarhoşun neşesini söndürdü. Sert bir sesle Mehmet ağanın lâkırdısını kesti: mif.. Pek âl&i.. diğ Ea Bir tabaneg sesi bütün hanı ayaklandırdı, Hep birden garip tabiatlı kiracinın odasını, daldılar... Fikret; boş bir rakı şişesi ve mezeler bulunan masaya yaklaştı. Mukavva cigara kutusunu aldı. Sarhoşun iğri büğrü yazılarını güçlükle sökebildi: « — İdeslim, mebudum yıkılınca nasıl yaşıyabilir- dim» Geng muallim müteessif mırıldandı: « © İşte böylel... Berrak, masum yüzlü, hilekâr olduk; pençesine düşen gatillerin — beyninin hüçrei ehramiyesini — hayatını karartır.» Lâkin «O» meydanda yoktu. Heyecanları son de- receye varmıştı. Fikret; delinin mabudunu yerleştirdiği odaya daldı. Karanlıkta bir şey seçemedi. Birden tüyleri diken diken oldu. Çakmağının sarı alevi; yerdeki cesedin açık gözlerini parlatmıştı, .i