90 SERVETİFÜNUN , No.1847— 162 Reşat Enis'in ilk romanı KANUN NAMINA # Servetifünun « da bir buçuk se- nedenberi çalışan genç edebi grupun TKeymetli bir uzvu olan Reşat Ente B., 1030 da «Kıheme sürüyorum» is mi altında hikâyelerini neşretmişii. Bon zamanlarda hikâyeleri sülunla- mında biraz fasılalı görünen «Hi komı sürüyorum» o muharririnin seyrekçe hikâye yazmasının sebebi, bir roman yazmakla meşgul bulum- ması idi. Bu roman tamamlanmış, «Kanun namına» ismi verilmiştir. Şimdi basılmakladır. Yakında kitap halinde çıkacaktır. Diğer taraftan, şunu da kayde- delim, ki Reşat Enis B., «Kanun naminde romanamı bitirdikten son- ra, başka bir roman yazmağa baş- lamışlır. İkinci romanını, 1032 se- nesinin ortasına doğru tekmillemesi, muhtemeldir. Ber iki romawn mevzuuda, — muharririn hikdyelerinde olduğu gibi — memlekel hayatından alın mıştır. Sade, lemiz ve içli bir yazış farzı ile anlatılmakladır. Bu husus- ta bir fikir vermek için, «Kanun namına» romanından bir parçayı iktibas ediyoruz. İktibas ettiğimiz bu parça, romanın başlangıç kısmın- damdır. Gökgürültülü, şimgekli, yağ- murlu bir gece havasının aziz bir ölünün yakın usuklaşş halırasının uyandırdığı ürperiş havas ile ne canlı ve muvaffak bir şekilde imti- zaç ve fade bulduğunu, bu parça, birkaç çizgi tle gösteriyor: «Gece durmadan yağmur yağ- dı.. Hem de ne yağış... Sanki gök delinmişti.. Sular oluklardan taşı- yor, sokakta coşkun derelere ben- ziyen seller çağıldıyordu... Şimşek ateş almış bir barut fps gibi üst üste çakıyor, gök, üzerine ar&- balarla kaldırım taşı boşaltılıyor. muşçasına, camları sıngırdatan bir şiddetle uzun uzun gürlüyordu... Perdeleri sıkı sıkıya kapamıştık.. Fakat, kör olası şimşek, gene bir sızacak yer bulup gözlerimi kamaş- tanyor,.. Yorganımı sımsıkı üzeri- me çektim. Başımı yastığa göm- düm.. Anneme sarıldım,.. Yorganın altında buram buram ter döküyor- dum., Sımsıkı yumduğum gözlerim, şimşek şimşek çakıyordu. Miba- yet öyle bir hale geldim, ki gıkın- tıdan haykırdım: — Anne, korkuyorum İ.. Annem de uyanıkmış... Yattığı yerde, doğruldu.. Yorganı başından çekti. Terden alnıma yapışan saç- larımı okşadı: — Kız, Mebrure, korktun muf Korkuyorum, anne.. — Koca kız oldun, ayol!.. Ah benim Mebrureciğim.. Sen onüçü- ne girsen gene gocuk kalacaksın... Kız, bak ben korkuyor muyum? Olduğum yerde, büzülmüştüm.. Gözlerim, hâlâ kapalıydı... Birden- bire öyle bir şimşek çaktı, ki ben ters yüzüne döndüm,. Aunem yö tağa kapandı... Arkasından müthiş bir çatırtı, Müthiş bir göürleyiş, sonra, sağnak halinde, olukları patlatan, selleri taşıran bir yağmur boşandı... Şimdi şimşek biraz daha sey- rek çakıyor, gök uzaktan uzağa gürüldüyordu... Anneme dedim ki: — Hani sen korkmazdın, anne?, Şimşek çakar çakmaz az kalsın yeri öpüyordun!.. Sus, sus!.. Mutlak yakin bir yere yıldırım düştü... Sakat bavr.. Hadi, kalk, aşağıya inelim, kızım.. Kalktık. Sofadan geçerken an- nem, konsolun üzerindeki aynayı örttü... Yıldınmı çekmesin diye imiş... Yürürken, sağdaki odaya gözüm ilişti... Büyük annemin bir- kaç gün evvel öldüğü oda. Orta yerde küçük bir idare Iâmbası yak- mışlardı... Lâmbanın minimini ale- vi, sanki ipik siyah perdeleri şişi- rip büyültiyor, bir türbe sanduka- sına benziyen beyaz patiska örtülü uzun kereveti harekete getiriyordu.. Yavaşça: dan bir parça — Anhe, bu kandil neden y&- nıyor kendi kendinef. Diye sordum.. Ayaklarımızın gi- tında gıcırdıyan merdivenlerden usul usul inerken, annem kulağıma fısıldadı — Zavallı büyük anneciğinin ruhu şimdi odasında dolaşır da... Karanlık bulmasın diye... 'Tüylerimin dikildiğini duydum.. Dizlerim kesildi.. Annem, korktuğu- mu anladı.. Beni kucağına aldı. Aşağıya indik.. Büyük babam, tey- zem, yengem hepsi kalkmışlar, alt kattaki büyük sofanın Ortasına toplanmışlardı.. Büyük babam şal hırkasını giymiş, gözlüğünü takmış, bir köşede Kur'au okuyordu.. Tey- zem, yengem sallanarak, oldukları yerde uyukluyorlardı.. Hizmetçi kız, taşlıkta akan yerlere liğen, tas, eski tencere aıralıyordu., Üçü birden bizi görünce: — Korktunuz muf Diye sordular.. Annem; —- Mebrure korktu! Dedi.. Ben de: — Yallâhi, billâhi sade Meb- rure değil. Diye ilâve ettim — Nebile miladi de kor- kusundan yeri öpüyordular... İki gündür yaşlar oboşausı kan çanağına dönmüş elimi befif bir gülümseme geçti.. Hare- ketsiz, mor dudaklar gevşedi... Uyku gözlerimden akıyordu... Taşlığın serinliğinden, korkumdan titriyordum... Dişlerim birbirine çarpıyordu... Büyük babam, beni dizinin dibine yatırdı... Başımı di- zine koydu.. Teyzem de eskiden kalma bir küçük bebek yorganile üstümü örttü... — Hadi, şimdi korkmadan uyu.. Mebrurecik ! Dediler... » Reşat Enis